"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm
ve hikmet sahibidir." (İnsan Suresi,30)
Bütün yarattıklarını
düzenle ve dengeyle idare eden Yüce Allah, "Hiç şüphesiz, Biz herşeyi
kader ile yarattık" (Kamer Suresi, 49) ayetiyle haber verildiği gibi,
tüm varlıkları kaderleriyle birlikte yaratmıştır. Belirlenmiş kader dışında, iyi
veya kötü hiçbir olayı engellemeye hiç kimse güç yetiremez; çünkü ayette de
bildirildiği gibi, "...Allah’ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. "
(Ahzab Suresi, 38)
Kader, geçmişte olmuş, bugün yaşanmakta ve
gelecekte de yaşanacak olan herşeyi, her hareketi, düşünceyi, konuşmayı Allah’ın
en ince detayına kadar bilmesi ve kontrol etmesi demektir. Her insanın hayatı
boyunca yaşayacağı her şey, Allah Katında o daha doğmadan belirlenmiş ve
planlanmıştır. İnsan, yaşamı boyunca Allah’ın kendisi için dilediğinin dışında
bir olayla karşılaşmaz. Kur’an’da, "Onların işlemiş oldukları herşey
kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük herşey satır satır (yazılı)dır."
(Kamer Suresi, 52-53) âyetiyle de kader konusunun iç yüzü bildirilir.
İnsan dahil, yarattığı tüm canlıların ve olayların Kendisinin kontrolü
ve hakimiyeti altında yaşamakta oldukları gerçeğini Yüce Allah bir başka Kur’an
âyetinde şöyle haber verir:
"Onları siz öldürmediniz, ama onları
Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Müminleri Kendinden
güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı). Şüphesiz Allah işitendir,
bilendir." (Enfal Suresi, 17)
"...Allah’ın emri, takdir
edilmiş bir kaderdir" (Ahzab Suresi, 38) hükmü gereği, insanın
kaderinin dışına çıkması asla söz konusu olamaz. Kişinin yaşadığı kötü gibi
görünen her olay ve gösterdiği tepki de Allah’ın belirlediği ‘takdir edilmiş
kader’dir; kısacası o da Allah’ın emridir. Bu yüzden tüm insanlar kaderlerine
teslim olmuşlardır. Ayette de bildirildiği üzere, istese de istemese de herşey
Rabb’ine teslim olmuştur ve kaderinde olanı yaşar.
Müminler, dünya
hayatındaki imtihanın bir gereği olarak, Yüce Allah’ın insanları hem hayırla hem
de şerle denemekte olduğunun bilincindedirler. Bu önemli sır, Kuran’da,
"...Biz sizi şerle de hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize
döndürüleceksiniz. " (Enbiya Suresi 35) ayetiyle haber verilir.
Dinden uzak yaşayan insanlar ise, karşılaştıkları her olayı zahiri
yönüyle değerlendirirler. Bu durumu Allah, Rum Suresinin 7. ayetinde,
"Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise
gafil olanlardır." buyurarak haber verir. Mümin ise olayların zahirine
aldanmaz, ardında gizlenen hayırlara, hikmetlere bakar. Çünkü, "...Olur
ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey
de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. " (Bakara
Suresi, 216) hükmü gereği her olay, insanın görebildiği ve göremediği birçok
hikmetle birlikte yaratılır.
Allah’tan korkup sakınan bir mümin,
zahirinde ne görünürse görünsün, yaşadığı olayların ardında kendisi için çok
büyük hayır ve güzellik gizli olduğunu bilir. Hatta her olay kendi aleyhinde
gelişiyor gibi görünse dahi mümin, kendisi için gerçekleşecek olan hayırları
bekler. Rabbimiz, Kendisine sığınanları, arınmayı ve hoşnutluğunu dileyenleri
mutlaka yardımıyla destekler. İnanan insan, Kuran’da Hz. Yusuf’un sözlerinde de
bildirildiği gibi, ’Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince
düzenleyip tedbir edendir’ (Yusuf Suresi, 100) diyerek, Allah’a güvenip
dayanır. Olayları yaratan Rabb’imizdir ve O, yarattığı insan için neyin iyi kötü
olduğunu en iyi bilendir. Bunun aksini düşünmek Allah’ın kadrini gereği gibi
takdir edememek olacaktır ki, bu da insanı kayba sürükler.
Ancak inanan
insan, Allah’ın yarattığı bir musibet isabet ettiğinde, hiçbir şey yapmadan
sonucu beklemez. Bir bela karşısında fiili anlamda hiçbir şey yapmadan, konuyu
Allah’a bırakmak şeytani bir tevekkül olur. Mümin, bir zorluk durumunda fiili
dua mahiyetinde sebeplere de sarılır. Çünkü Rabbimiz, yalnızca sonucu değil,
sebepleri de yaratmaktadır.
Kader kavramının bilincinde olmak, Allah’a
tam teslim olmamızı sağlayacaktır; çünkü insan gereksiz yere korkular yaşar,
hayatını zorlaştırır. Bediüzzaman kader konusunu, gemideki bir insanın, gemi
giderken yükünü omzuna alıp, sırtında taşımasına benzetir. Oysa gemi o yükü
zaten götürmektedir; kişi yükü sırtına taşıyarak boşuna kendine eziyet eder.
Özetle; her iş olacağına, yani Allah’ın belirlediği şekilde bir sonuca varır
ancak insanlar boş yere tedirgin olup acı çekerler.
Kötü İle
Kıyaslamak
Birçok insan, Allah’ın herşeyi kendileri için özel
olarak yarattığını düşünmediğinden, kendi durumunu başka kişilerle kıyaslar.
Kendisinden kötü durumdaki kişilerden örnekler vermek, Allah’ın herkes için bir
kader belirlediğini, kendi kaderi içinde –eğer kişi samimiyse- mutlaka herşeyin
lehinde ve en güzel şekilde yaratılacağını düşünmemesi anlamına gelir.
Bu gerçekleri tam olarak kavrayamayan kişiler, “kaderde herşey
belirlenmişse, dua etmeye ne gerek var?” diye düşünebilirler. Oysa dua, gerçekte
bizi kaderimizde var olana doğru yönlendirir. Duasını yapmamız, Allah’ın icabet
edecek olması anlamındadır. Kaderimizi takdir eden de, bize dua etmeyi ilham
eden de Allah’tır. İmam Rabbani bu konuda şöyle söylemektedir:
"Bir
şeyi istemek, ona nâil olmak (onu elde etmek) demektir; Zirâ Allahû Teâlâ kabul
etmeyeceği duayı kuluna ettirmez."
Başına bir musibet geldiğinde,
kader gözüyle bakıp, “Allah’tandır” diye düşündüğünde insan rahat eder. İman
sahibi, “Allah’ın kaderi ne güzel, sonu hayır olacak” şeklinde düşünmelidir.
Ancak Allah’ın bunu diyebilecek gücü vermesi için de dua etmelidir. Ve bu dua
bir kez değil, sürekli olmalıdır
(
Neden İnsan Gemideki Yükü Sırtında Taşır başlıklı yazı
fuatturker tarafından
3.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.