Ey Can!.. Muhabbete hasret olan biziz, başkası değil. Muhabbet eksik olmasın derim, çoğunlukla. Dilinden ve gönlünden muhabbet eksik olmasın isterim.

Ömür denilen dünya hayatında yaşantısını muhabbetle şekillendirmeyenlerin içine düştüğü acizliği nasıl fark etmeyiz ki…

Yetmiş yaşını aşmış olanların hala mal ve mülk peşinde koşan gençlere dönüştüğü ortamda, demek ölüm akla gelmiyor, ne denli yaklaşılsa da..

Öleni toprağın bağrına teslim edenler, mezarlığın çıkışında koyu sohbete dalarken iş konuştuklarına şehadet eden benliğim, dünyanın ahtapot kolları ile insanlığı ne denli sardığını saklamaktan uzaktır, artık. Biz, ölümün kıyısında iken onu kendimizden oldukça uzak görüyoruz, nedense..

  Yoksa bizim insanımız Firavunî anlayışla yüzlerce sene daha yaşayacağını mı zanneder? Bu devranda yüz yaşına varanların hali ortada iken, yüzlerce senelik bir yaşam, aklımızı mı kurcalıyor?

Dünya hayatı o kadar tatlı mıdır ki insanlık, ölüm karşısında direnmektedir?

Peki dünya hayatı bu kadar güzel iken hayatı gencecik yaşta sonlandırılanların hakkı, kimin boynundadır?

Her akşam televizyon haberlerinde meydana gelen trafik kazalarında hayatını kaybedenleri gözümüzle görüyor, meydana gelen olayları kulağımızla duyar iken, önümüzde yiyeceğimizden, içeceğimizden alarak, sıradan bir durummuş gibi davranıyoruz…

Neden içmekten yemekten bir süre el çekmez insanoğlu? Biz, bir tabutu taşıyan dört adam gördük mü birkaç adım da olsa desteğimizi esirgemeyiz, mevtanın son yolculuğunda. En azından mevta geçerken işi gücü bırakır, bir fatiha okuruz, bizim de gideceğimiz âleme.

Her gün gözümüzün önünde cereyan eden insan ölümlerinde eminim Fatiha’yı da unutmuşu diye düşünürüm. Savaşların canlı yayınla dünyaya yansıtıldığı ortamda, insanların yere düşüşü, vahşice katledilişlerine hangi yürek dayanır?

Ey Can, nedendir bu ölümden sürekli uzak duruşumuz? Korkmak gerekirken umursamamak, yaklaşılınca kabullenmek gerekirken kaçmak, neye yorumlanabilir?

Kasem ederim ki ölüm duygusuna sahip olmayanda merhamet duygusu da zamanla körelir… Ölümü unutanların yüreklerinde merhamet çiçeğini yeşertmek, oldukça zahmetli bir iştir. Bu tohumu yeşertebilmek, deveye hendeği atlatmaktan daha zordur.

Kim ki ölüm duygusuna sahipse, insanlığa zulmetme meyli, azalır, gittikçe yok olur. Nihayetinde insanın insana uyguladığı vahşeti, hangi akl-ı selim insan, onaylar?

Yüzyıllardır ayakta duran yapıların inşâ edenleri, aramızda mıdır? Bu yapıları yeryüzüne kondurtanlar, göçüp gitmediler mi?

Ey Can!.. Bilmez misin insan ömrünün dünyayla irtibatının bir soluk alıp vermemek kadar, pamuk ipliği gibi çürük olduğunu.

Ey Can!... Rabbımıza ne kadar şükretsek azdır. Akrepler kanatlı olsaydı ve uçsaydı ne olurdu, yaz sıcağında? Emin ol, dünya malı bir kanatlanmış bir akrep gibi sokmaktadır, peşinde koşanı.  

Ey Can!.. Dünya malı peşinde koşanlar kendilerini ölümsüz hisseder biçimde davranır ve aldıkları ilacın enjektesi ile ölümü düşünmez hale gelirler.

Ey Can!.. Bize yağmur suyunu içirtmek isteyenlere bakma ve onlara kanma. Biz, deli binsek bile o suyu içmemeye ahdetmişiz. Bırak, onlar bizim dünya malı peşinde koşmayışımız için bize her türlü tezviratta bulunsun.

Ey Can!.. Ölümü hatırlamak istemeyenin ruhunda oluşan boşluğu dünya malı ile doldurmak ve böylelikle rahatlamak isteyen insanoğlunun canlı numuneleri etrafına baktığında eksik olmaz, olmayacaktır. Dünya ehli olma adına kendi nefsine söz verip esir düşenlere daima ölümü hatırlat ve de ki “O’ndan geldik dönüşümüz yine O’nadır.” 

( Ey Can-10 başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 8/5/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.