Hayatımızda vazgeçilmez bir televizyon gerçeği var. Televizyon olmayan ev yok, televizyon izlemeyen insan hemen hemen kalmadı. Hayatımızı televizyon programları yönlendirir oldu. Gündelik planlarımızı televizyon programlarına göre yapar olduk. Televizyonla ilgili bir çok yazı yazıldı, bir çok eleştiri yapıldı. Yerden yere vuruldu televizyon. Ama hiçbirimiz televizyon izlemekten vazgeçmedik. Bu yazının amacı da televizyonu yerden yere vurup insanların televizyon izlemesini engellemek değil.

Televizyonun hayatımıza kattıklarından bahsetmek istiyorum. Belki de hayatımızdan çıkardıklarından. Bu cümleye kadar on kere televizyon kelimesini kullandım umarım bu sizi sıkmamıştır. Fark ettiğinizi zannetmiyorum zaten. Çünkü televizyon bunu bize hep yapıyor. Tekrarları izlemekten usanmıyoruz. İnsanoğlundaki izleme merakını öğrenme merakıyla açıklayabilir miyiz bilmiyorum. Ama bence daha ziyade bir vakit geçirme şekli. Elektrikler kesildiğinde ya da televizyonumuz birkaç saatliğine bozulduğunda birkaç saat dedim çünkü televizyonsuzluğa birkaç saatten fazla dayanamaz olduk kendimizi ne kadar kötü hissettiğimizi hatırlıyor musunuz? Sanki birisi ölmüş gibi, sanki cenaze evindeymişiz gibi oldu değil mi? Bu bizim televizyona ne kadar bağımlı olduğumuzun göstergesi. Bu bağımlılık oldukça kötü bir bağımlılık, çünkü artık televizyondakileri takip etmiyoruz.

Yalnızca izliyoruz, hipnoz olmuş gibi. Reklamlar, diziler, haberler, filmler yani görüntüler ve sesler geçiyor gözlerimin önünden. Bizde yalnızca izliyoruz. Değerlendirme ve düşünme yapmadan izliyoruz. Bu işlem gerçek hayattan kaçışımızı simgeliyor bence. Hepimiz yani tüm insanlar, hayatın içinde olmaktansa dışarıdan izlemeyi tercih ederiz. Çünkü izlemek yaşamaktan kolaydır. Gerçek hayattan kaçış yani var olmayan bir dünyaya gitmeye çalışma çabası ise kaygı ve huzursuzluğa itiyor bizi. Toplumla ve bireylerle olan iletişimimiz kopuyor. Televizyondaki var olmayan hayatı yaşamak istiyoruz. Bu bizim için çok tehlikeli.

Televizyondakiler ne yiyor, ne içiyor, nasıl konuşuyorsa biz de onları yapmak istiyoruz. Ama gerçek hayatla var olmayan televizyon dünyası birbiriyle uyuşmuyor. Bunun yanı sıra televizyon bağımlılığımız hayata ve gerçeklere verdiğimiz tepkileri de bizim aleyhimize değiştiriyor. Öyle ki dünya da ve yurdumuz da savaşlar, çatışmalar ve kanlı olaylar haber ediliyor bize. Biz ise gerçeklikten uzak ir film gibi izliyoruz olanları. Irak’ta savaş oldu, binlerce insan öldü film gibi izledik. Gerçekliğe verdiğimiz tepki enteresanlaştı. Algılarımız tepkisizleşti. Yıllardır Filistin’de süregelen çatışmaları dizi gibi izler olduk. Savaş, cinayet ve kavga haberlerini dört gözle bekler olduk.

Televizyon bizi duygusuzlaştı. Duygularımızı kemikleştirdi. Çok önemli olayları önemsiz gibi algılıyoruz. Bir nevi robotlaştık, katılaştık, umursamazlaştık. Hayal gücümüz daraldı ve yok oldu. Televizyonun emrine girdik. Televizyonun emrettiği kadar düşündük, televizyonun emrettiği kadar konuştuk, televizyonun emrettiği kadar zeki olduk. Televizyonun işaret ettiklerinden nefret ettik, televizyonun işaret ettiklerini sevdik. İçimizdeki bir yerlere ya da bir şeyler ait olma duygusunu okşadı televizyon. İçimizdeki kölelik duygusu diyorum ben buna.

Önce bizi şımarttı televizyon, istediklerimizden de fazlasını vaat etti. Patronun biz olduğunu anlattı. Ama yavaş yavaş ele geçirdi tüm kalelerimizi. Önce salonumuza, sonra mutfağımıza, sonra çocuk odalarına en son yatak odamıza kadar girdi. Onsuz yapamaz olduk. Evimizden işyerlerimize taşıdık kendisini. Semirttikçe semirttik, büyüttükçe büyüttük ve sonunda bizi bizden alan bir canavara dönüştü. Kalabalıklara fikirlerinizi kabul ettirmek mi istiyorsunuz? Bir televizyon kanalınızın olması yeterli.

Bende bir televizyon bağımlısıyım ve bu bağımlılıktan kurtulmak istiyorum. Çünkü televizyon sinsi bir biçimde tüm hayatımı ele geçirmeye başladı bunu hissedebiliyorum. Masum görünüyor elbette. Sokaklarda gezmektense, kahvehaneye takılmaktansa televizyon izlemek daha zararsız görünüyor. Ama çağımız tek tip insanını oluşturan yegane şey televizyonun kendisidir. Birbirimize yakın görünüyoruz ama aslında birbirimizden kopuyoruz. Aramıza duvarlar örüyoruz. Kendimize, ailemize, toplumumuza ve dünyaya yabancılaşıyoruz. Gerçek yaşamdan kopuyoruz. Birilerinin düşünmemizi istediği gibi düşünüyoruz. Bundan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?

İnsanlık tarihi devrimler, atılımlar, inkılap ve ihtilallerle dolu. Ama emin olun ki bundan sonra bunların hiçbirisi olmayacak. Olsa bile bu değişimleri insanlar değil şirketler belirleyecek, televizyon kanalları belirleyecek. Robotlaşacağız, köleleşeceğiz ve delicesine bağlanacağız köleliğe. Birilerine bize ne yapmamızı söylemesi için yalvaracağız. İnsanlığın onurlu yapısından sıyrılmak isteyeceğiz, özgürlükten kaçacağız. Eğer hiçbir şey yapmazsak sonumuz bu olacak. Çok mu karamsarım bilemiyorum ama elimizdeki yapbozu birleştirince ortaya bu tablo çıkıyor. Enteresan değil mi?
( Modern Köleliğe Kaçış başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 17.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.