Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8.04.2011
Okunma Sayısı : 4572
Yorum Sayısı : 1

                                                                                          M.NİHAT MALKOÇ
 

            Hayatı güzelleştiren değerlerin başında gelir ormanlar… Biz Karadenizliler yeşilliklerle ve ağaçlarla iç içe yaşadığımız için ormansızlığın ne büyük bir afet olduğunu bilmeyiz. Bunu İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşayanlar çok iyi bilirler. Zira onlar ormana hasret yaşamaktadır; ağaçların gölgesine hasrettir onlar…

 

Vaktiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine gittiğimde tabiatın çıplaklığı karşısında şaşkınlığımdan küçük dilimi yutma noktasına gelmiştim. Nerdeydi o sırım gibi ağaçlar?... Oksijen depoları gözükmüyordu uzak tepelerde. Her taraf çırılçıplaktı baştan aşağı… Etrafta sadece, bizde ağaç diye sıraya bile konulmayan, bodur ağaçlar vardı.

 

            Tabiatın ve ormanların korunup yaşatılması büyük küçük hepimizin görevidir. Bilindiği gibi canlıların yaşaması için gerekli oksijenin yüzde 90’ını ormanlar üretir. Atalarımız “Yaş kesen baş keser” sözünü boşuna dememişlerdir.

 

 Ormanlar milli servetimizdir; ortak zenginliğimizdir. Orman yurdun hem süsü, hem de gücüdür. Vatanı vatan yapan toprağa kök salmış ağaçlardır biraz da… Çevrenin korunmasına, ormanların muhafazasına çok önem veren Atatürk “Ormansız yurt vatan değildir “ diyerek bu gerçeği teslim etmiştir. Onun yolundan gittiğimizi iddia ediyorsak ağaçla dost,  baltayla düşman olmalıyız her zaman... Yeşili korumalıyız var gücümüzle.

 

Ağaç dikmek dinen de sevaplı işlerdendir. Diktiğiniz ağaç, meyve veren bir ağaçsa ondan tadanların hayır dualarını alırsınız. Meyvesiz ağaçsa birileri onun gölgesinde soluklanır. Peygamber Efendimizin dediği gibi, az sonra kıyametin kopacağını bilsek de elimizdeki fidanı toprakla buluşturup onun kısa zamanda toprakta kök salmasını sağlamalıyız.

 

Milli Edebiyat döneminin mühim şairlerinden biri olan Mehmet Emin Yurdakul “Sakın Kesme’ adlı şiirinde ağaçları talan edenlere, bir hiç uğruna ormanlarımızı yok edenlere seslenerek onları ikna etmenin mücadelesini vermektedir:

 

“Ey hemşehri, sakın kesme! Yaş ağaca balta vuran el onmaz;
  Bu kütükler ‘Nice yıldır, hiç birine kervan gelmez, kuş konmaz’
  Bunları kes, o baltanla çürümüş ağaçları yere ser.
  Bak, sizin köy şu yemyeşil koruluğun gölgesinde ne güzel!
  Gönülleri açmadadır yaprakların arasından esen yel.


  Yazık, günah olmaz mı ki, çıplak kalsın bu zümrüt yurt, şirin yel.

  Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula,
  Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?
  Eğer böyle olmasaydı ne kalırdı oğula:
 ‘Mirasımı artır’ diye öğüt veren Atadan?

 

Sakın kesme! Her dalında bir güzel kuş ses versin.
Sakın kesme! Gölgesinde yorgun çiftçi dinlensin.
Sakın kesme! Şu verimli köye kanat, kol gersin.
Sakın kesme! Aziz vatan günden güne şenlensin.”

 

Karadeniz Bölgesi Türkiye’nin orman varlığının çok büyük bir kısmını içine alıyor. Özellikle Doğu Karadeniz’de ormanlar köylerin içlerine kadar girmiştir. Bunun içindir ki orada yaşayanlara “orman köylüsü” denmektedir. O ormanları özenle koruyup büyütenler, tabiatı bir ana belleyip seven köylülerdir. Devletin görevlendirdiği Yoksa Orman Muhafaza Memurları ormanları korumakta aciz kalır. Zira memurlar sürekli orada yatıp kalkacak değil. Oysa köylüler yanı başlarındaki ormanları her an gözetlemektedirler.

 

Son yıllarda devlet yetkilileri köylülerin ellerindeki ormanları alıp kamu arazisi olarak kadastroya geçirmektedirler. Bu bir devlet politikası olarak vatandaşa dayatılmaktadır. Köylüler yıllardan beri kendilerinin bildiği ve gözü gibi koruduğu ormanları kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşamaktadırlar. Oysa bu ormanlar köylülerin sahiplenme duygusuyla bu kadar gelişip büyümüşlerdir. Yanı başlarında bulunan ormanların devlet arazisi olduğunu bilselerdi belki de buraları bu kadar himaye etmezlerdi. Yetkililer bununla da yetinmeyip içinde ağaç bulunan fındık bahçelerini de orman arazisi diye kadastroya geçirmeye yelteniyor. Bu bir anlamda farkında olmadan ağaç sevgisine ihanettir. Adam fındık bahçesindeki ağacı kıyıp da kesememişse onu takdir etmek yerine cezalandırmak mı gerekir?

 

Şimdi orman köylüsü, arazisini elinden alanlara karşı haklı olarak öfke duyuyor, kandırıldığını düşünüyor. Sanki devlet her işi halletmiş de sıra ormanların kamulaştırılmasına gelmiş, bunu anlamakta zorlanıyoruz. Yeni uygulamadan sonra köylüler doğal olarak yakacak sıkıntısı çekmektedir. Köylü gencecik fidanları kesip odun etmez, ormandaki kuru, hantal, işe yaramaz ağaçları keserek kışlık yakacağını karşılar. Şayet genç ağaçlar kesilip odun yapılsaydı bu ormanlar bugünkü gür halini almazdı. Köylüyü kömür yakmaya zorlamak, onu ormandan koparmak kime ne sağlar ki? Bir düşünün!...Üstelik orman köylüsü kömür alacak maddi güce de sahip değildir. Devlet öncelikle orman yangınlarını önlemek için gayret sarf etmelidir. Zira her yıl binlerce hektar orman alanı yanıp kül olmaktadır.

 

( Tohumu Fidan, Fidanı Orman Yapmak!... başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 8.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.