Saatler geçiyor, dakikalar geçiyor... Ve düşünüyorum. Acaba toprağa sımsıkı tutunmak mı daha iyi; yoksa rüzgarda ordan oraya savrulmak mı diye. İyi de ne için doğduk. Yoksa birbirimizden nefret etmek için mi? Bilmiyorum. Yıllardır kafamı kurcalayan bu düşüncelerin cevabını bulamadım.

Çok zeki olmadığımı daha önceleri defalarca söylemişimdir. Herşeyin acemiliği olur ama yaşamanın acemiliği olur mu? İşte karşınızda yaşamayı becemeyen bir insan duruyor. İyi ama ustaca yaşamak nasıl oluyor? Sevinmek nasıl birşey? Sevmek, sevilmek ne demek tamam da? Bir cevabını bulsam, bilsem inanın bunları yazmazdım. Doğar doğmaz terkedilmiş olmak, ara ara hayal kırıklığı ile geçen bir çocukluk... Ve ömrümün bitmeyen yolları. Umutsuzca geçen ilkbaharlar ve cefanın, kederin soluk bir renkle yüzümüze vurduğu akşam güneşi.

Ölüm hayretler içinde bırakır beni. Dünyayı izlerim, hiç kimse ölmeyecek, sadece insanların doğduğuna ve yaşlandığına inanırım. Ama bir gün öyle bir şey olur ki; bütün bunlara artık inancımı kaybederim ve gerçekten sadece ona inanırım... Bir gün savaş olur, bir gün çocukların cesetlerini görürüm gözyaşları içinde. Ölüm var derim ölüm...

Saatler geçiyor, dakikalar ve yıllar da geçiyor aslında ömrümüzde... Ve öylesine düşünüyorum ki; çocukları düşünüyorum. Yine de umut yağdırırım gökten. Ölmesin derim; çocuklar ölmesin!
( Çocuklar Ölmesin başlıklı yazı MehmetÇİFTCİ tarafından 3/23/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.