Selami Bey oturduğu kanepeden duygu dolu gözlerle masada tabakları yerleştiren eşine baktı. Bugün evliliklerin yirminci yılını kutlayacaklardı. Oldukça duygulu bir edayla karısına seslendi,

“Fevziye bir dakika yanıma gelir misin?”

Fevziye Hanım, önce eşine bakıp hafifçe bir tebessüm etti. Sonra da elindeki bardağı masaya bırakarak eşine değecek şekilde gelip yanına oturdu. Selami Bey bir elini yavaşça eşinin omzuna koydu. Gözlerinin içine sevgiyle baktı. Ardından eşinin bugüne kadar hiç boyatmadığı ama artık aralarına kırlar düşmeye başlayan koyu kahve saçlarını okşamaya başladı.

“Fevziye biliyor musun? Hayatın bana verilmiş en büyük mükafat olduğunu ancak senin tanıdıktan sonra anladım. Benim için cennet senin olduğun yermiş.”

Bu güzel sözler karşısında Fevziye Hanım’ın yüzünde küçük ama sıcak bir gülümsem belirdi.
Çok duygulanmıştı. Bir şeyler söyleyecek gibi oldu, söyleyemedi. Yutkundu. Sadece gözlerinden süzülmek olan yaşları elinin tersiyle silip, hafifçe burnunu çekti. Başını eşinin omzuna yasladı. Titreyen sesiyle konuşmaya başladı.

“Asıl ben sana minnettarım. Çocuk sahibi olamadığımız halde şu yirmi senede beni ne kadar çok mutlu ettin. Hele etrafımdaki o çilekeş kadınların kocalarından çektiklerini görünce, Yüce Allah’a hep şükrettim seni karşıma çıkardığın için. Evlenirken en büyük dileğimdi sevdiğim insanla mutlu yaşayıp, yaşlanmak. Ve kurban olduğum Rab’bim bunu da bana seninle nasip etti.”

Fevziye Hanım’ın minnet yüklü bu kelimeleri Selami Bey’in kalbinin derinliklerine tesir etti. Eşini kavrayan eliyle ona biraz daha sıkıca sarıldı. Ağlamamak için kendini zor tutu. Bu duygu dolu havadan çıkmak için kendince latife yapmaya çalıştı.

“Dur bakalım Fevziye! Tamam, sevdiğin insanla mutlu yaşıyorsun, ama yaşlanmaya gelince orada bir dakika bekle. İnşallah seninle daha nice yirmi seneler yaşayacağız.”

O an Fevziye Hanım’ın yüzünde buruk bir tebessüm belirdi!

“Selami artık senin dediğin kadar genç değiliz biliyorsun. Kırkı devireli de epey oldu. Bu arada sana söylemedim. Son zamanlarda bilmiyorum göğsümde garip bir daralma ve yanma oluyor. Aslında bunu sana pek demek istemiyordum. Ama şu sıralar bu durum beni iyice rahatsız etmeye başladı.”

Selami Bey’in yüzü bir anda asıldı! Hafif kızgınca bir tavırla eşine baktı.

“Ne zamandır var bu rahatsızlık sende? Hem niye benden gizledin? Yani Fevziye sen aklı başında bir insansın, hiç ihmal edilir mi bu durum?”

Ertesi Gün….

Az önce muayene için gittikleri hastaneden eve gelen Selami Bey ve Fevziye Hanım’ın yüzlerinde büyük bir üzüntü ve şaşkınlık vardı. Fevziye Hanım’a kalp yetmezliği teşhisi konmuş ve bir an önce kalp nakli yapılması gerektiğini söylemişti doktorlar.

Kötü haberi aldıkları o günden sonra Fevziye Hanım ve Selami Bey’in yüzü hiç gülmedi. Yirmi yıllık o güzel evliliklerine adeta karabasan çökmüştü. Her an, her saniye hastaneden “Size uygun kalp bulundu” haberini bekliyorlardı. Ama bu işin kolay olmadığını kendileri de biliyorlardı. Fevziye Hanım’a nakil yapılacak kalbin beyin ölümü gerçekleşmiş, fakat yaşam desteğine bağlı bir vericiden alınması gerekiyordu. Bunun yanında daha birçok unsurun uyması da muhakkaktı.

Aradan geçen günler sonunda Fevziye Hanım’ın sağlığı iyice bozulmaya başladı. Birkaç adımı atmakta zorlanıyor, nefes nefese kalıyordu. Bu duruma en çok üzülense karısını deliler gibi seven Selami Bey’di. Onun bu hastalığını öğrendikten sonra yemeden içmeden kesilmiş, bir anda çöküp gitmişti..

İlk gittikleri doktordan başka yine farklı doktorlara gidilmiş, ama hepsi aynı teşhisi koymuşlardı. Sonradan gidilen doktorların söyledikleri tek farklı öneriyse şartlar uygun olduğunda “Herotopik” yöntemi olmuştu. Selami Bey büyük bir umut içinde bunun ne demek olduğunu sormuş, doktorlarda “nadir ve özel durumlarda vericinin kalbi çıkarılmadan, alıcının kalbinin hemen yanına dikilmesi” cevabını vermişlerdi.

Evlerinde adeta matem havası yaşayan Selami Bey ve Fevziye Hanım birbirlerinin gözlerine mahzunca bakıyor, üzüntüden neredeyse hiç konuşmuyorlardı. O akşam yemeklerini yerlerken Selami Bey oldukça düşünceli bir halde eşine baktı;

“Fevziye ne diyorum biliyor musun? Sana uygun bir kalp bulunduğunda, senin kalbinde yerinde kalsın. Yani doktorların şu herotopik dediği yöntemle olsun. Lütfen bunu senden rica ediyorum bak. Olur mu?”

Fevziye Hanım’ın yüzünde bir şaşkınlık belirdi. Zaten son günlerde iyice garipleşen kocasının neden şimdi bu yöntemi kendisine ısrarla kabul ettirmeye çalışmasına bir anlam veremedi.
Sonra birden duygusallaştı. Yerinden kalkıp kocasının yanına geldi. Ellerini ellerine alıp o takatsiz haliyle sıkı sıkı tuttu. Vefa dolu gözlerle kocasının gözlerinin içine baktı;

“Allah aşkına söyle bey, benim kalbim senden başkasının kalbiyle bir yaşar mı?”

Ertesi gün Selami Bey çok samimi olduğu doktor arkadaşı Fuat’ın yanına gitti. Kan değerleriyle ilgili tahliller yaptırdı. Ona kalp nakli ve beyin ölümüyle ilgili birçok soru sordu. Doktor arkadaşının şaşkın bakışları altında ona 12.4. 2006 tarihinde açılması için bir mektup bıraktı. Ardından bir zamanlar sahte kimlik işiyle uğraşan bir sabıkalı müşterisinin işyerine gitti.

Fevziye Hanım gecenin bir yarısı su içmek kalktı. Kocasını yanında göremeyince zorlukla ışığı açık olan salona doğru yöneldi. Kocası bir elinde kalem, bir elinde evlilik resmi öylece derinlere dalmıştı. Bir müddet gözünden süzülen yaşlarla ona baktı. Kocası kendisinden daha çok eriyip gitmişti. Kendi acısından çok ona kahroluyordu. Önce yanına gidip bir şeyler demek için bir adım atmıştı ki vazgeçti. Kocasını rahatsız etmek istemedi. Ona bu hasta haliyle her görünüşünde daha çok cefa veriyordu.

Doktor Fuat elindeki stetoskopla hastasının sırtını dinlerken telefonu çaldı. Arayan polis memuru bir şeyleri anlattıkça Doktor Fuat’ın yüzü bembeyaz kireç gibi olmaya başladı.. En sonunda konuşma bitti. Ahizeyi zorlukla yerine koydu. Masasına uzanıp sümenin altındaki mektubu çıkardı. Ardından duvardaki takvime baktı.. 12.4. 2006. İçinden “Hayır..hayır” diye sessizce haykırdı.”. Hastanenin koridorları kimsenin duymadığı bu acı çığlıkla yankılandı.

Fevziye Hanım az önce “size uygun kalp bulundu” sözü üzerine apar topar ve mutluluk içinde hastaneye gelmesine rağmen çok huzursuzdu. Kocasına bir türlü telefonla ulaşmıyordu. Ne işyerindeki arkadaşları nede aradığı başka arkadaşları Selami’nin nerede olduğunu bilmiyorlardı.

Fevziye Hanım durumun aciliyeti üzerine hastaneye gelen anne ve babasıyla ne olur ne olmaz diye vedalaştı. Ameliyat hanenin kapısından içeri girene kadar gözleri son bir umutla kocasını aradı.

Saatler sonra girdiği ameliyattan çıkan Fevziye Hanım, ağız ve burnundan giren hortumlardan dolayı operasyonun yapıldığını anladı. Narkozdan dolayı açmakta zorlandığı göz kapaklarını inatla araladı. Başında birkaç hemşire ve bir doktor gördü. İlk sorduğuysa “kocam nerede” oldu.

Fevziye Hanım üç gün boyunca yoğun bakımda yattı. Sonra çıkarıldığı odasında bir hafta gözlem altında tutuldu. Ardından taburcu olup eve getirildi. Ameliyat başarılı geçmiş olmasına rağmen, şimdi buna zerre kadar sevinemiyordu. Kocası o günden beri kayıptı.

Üç ay sonra.

Fevziye Hanım ve akrabaları o günden sonra bütün hastanelere, karakollara ve birçok yere arama yaptırmışlar ama kocasının izine bir türlü rastlayamamışlardı. Üzüntüsünden perişan haldeydi. O gece yarısı su içmek için kalktı. Mutfağa doğru giderken aklına birden kocasının aylar önce yine böyle bir vakit salonda oturduğunu hatırladı. O an aklına gelen bir şey tüylerinin ürpermesine neden oldu! Kocası bir eliyle resmi tutarken diğer eliyle de kalemi tutuyordu. İçinde büyük bir heyecanla salona girdi. Evlilik resmini eline aldı. Heyecandan kalbi neredeyse yerinden çıkmak üzereydi. Titreyen elleriyle resmin arkasını çevirdi. Çevirdi anda da gözyaşları sel olup akmaya başladı. Daha şimdiden hasretiyle yandığı kocasının yazısını tanımıştı. Istırap içinde okumaya başladı:


……………Dur! Dur sakın ağlama Fevziye. Hadi sil gözyaşlarını. Seni görmüyorum sanma. Bilirsin ben sana hep kalbimin gözümle baktım başımın tacı Fevziye’m. Bak ikimizin de kalpleri şimdi yan yana. Bu dünyada kalbim seninle hayat buldu. Şimdiyse ruhum senin vuslatınla bir kez daha can bulmayı bekliyor. Şu an huzurlu ve mutluyum. Söyle, kaç kişi var ölse bile kalbi sevdiğinin kalbinde atan. Ha bu arada sakın yağlı yiyecekler yeme biliyorsun sağlığımda kolestrolüm vardı. Dedim ya Fevziye’m ağlama. Bak Rab’bim bizi hiç ayırmıyor…….

( Ağlama Fevziye başlıklı yazı MustafaSakarya tarafından 13.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.