Dallar üzgündü direnmeye çalışıyordu,
hayat yaşam kavgasıydı zevk değildi onlar için.
Aralarından geçiyordu

derelerin suları, köpük köpüktü.
Deniz kudurmuştu, vurdukça vuruyordu kıyılara,
neden kızdıysa, saydam renk,  renk taşlara
korkuyordu sanki.

Çamların zavallı dalları, kimi kırıktı, kimi boynunu bükmüş
kimi direniyordu, hala denizin tuzlu rüzgarlarına,
o yerde.
-ıı-
Ve ben, yüksek bir tepeden bakıyordum,
olanlara,
altımdaki yosun tutmuş ıslak bir taşın üstünden,
ve üstünde bendim o akşam ufka karşı seyreden.

Tek dinleyen çamların hüzzam şarkılarını bendim,

ve bir de, çamların rüzgarla olan danslarını,
ve bir de arada bir kanat çırpan

martıların çığlığı ve acımasız kanat seslerini dinleyen.
Tam bu sırada düştü,

önüme miadını doldurmuş kozalaklar,
korkuyla baktım yukarıya.
İşte o aradan süzülerek geliyordu bir ışık zorla,

vurdu gözlerime o da parlayarak,
çok seviyordum burayı çok. 

çok.

Tek isteğimdi,

ölümümden sonra da bu çamların arasında yaşamak,
küçücük mezarlığında gömülüp,

ebediyen karşımdaki denizin kıyıları nasıl dövdüğünü,

ve rüzgarların baş ucumda uğuldamasını duymak,
arada bir ıslaklarla çalınan çam nağmelerini dinlemek.
Ve birde yanı başımdan geçip sevgilisine kavuşan derelerin, şırıltısını dinlemeyi, kainata kadar dinlemek.

Olmasına ramak kaldı, ama yine de olamadı işte,

oralardaki isteğim olamadı.
Çok görüldü bana o topraklar, çamların gölgesinde

denizin yosun kokusuyla uyumak,
çok görüldü, çok.
Çok görüldü o uğuldayan çamlar, yosun kokan deniz manzarası.
ve o kıyılarını arada bir de olsa usulca tokatlayan,

uslu dalgaların hışıtıları,
çok görüldü martı kuşlarının sesleri çok,

baş ucumdaki çamların gölgeleri,
güneşin dallar arasından bana gülümsemesi ve,
caretta carettaların, gece yarısından sonra kıyılara yavrularını kovalamasına bakmam, çok görüldü.
Şimdi çok uzaktayım ve ben oraları düşlüyorum,

o günleri yaşıyorum daha dün gibi.
Nasıl da,çoktu caretta yavruları, nasıl da koşuyordu,

denize doğru o gece yarısında,

Sanki yanı başındaki annesi değil de, denizdi gerçek annesi ve sevgilisiydi o ak deniz.
Nasıl da, toplayıp atmıştım

bir gece yarısında avuçlarımla onları sevgilisinin kucaklarına,

üçer beşer o kıyılardan.
-ııı-

İşte ben o kıyıdaki tepeden seyreden
topraktaki sessiz arkadaşlarımı arıyorum şimdi,

ve onları ve orayı özlüyorum, şimdi biliyor’ musunuz?,
benim sevgilimdi orası benim,

her şeyimdi o yerler benim,
bana can veren yalnızlığımı paylaşan hayat arkadaşımdı oralar, sevgilimdi sanki.
Oradan dökülürdü gökten yıldızlar denizin üstüne,
oradan seyrederdi, durgun denizde dans eden yakamozlar,
gece mavisi gözlerimi benim.
Orada dinlerdi, serçeler kuşlar şarkılarımı,
ve orada bulurdum gerçek dostluğunu tabiatın,

uçsuz bucaksız güzelliğini seyrederken .
Masmavi gök yüzünün saflığını berraklığını seyrederken.
Ve sonra orada dosttu bana, arada bir kızsa da,

o masmavi ak deniz.
O köpük, köpük dalgalarıyla,

arada bir akşam gün batımında çarşaf gibi uykusuyla,

nasıl özledim o yeri şimdi bir bilseniz.
-ıv-
Ben o toprakların çocuğuyum,
ben, o boynu bükük çamların uğultusuyum,
ben, güneşin geceki mehtabın sevgilisi yıldızlarından yön bulan

Acınacak bir hasretin yolcusuyum.

Ey tabiat, ey mavi deniz bak ben buradayım şimdi,
sen yoksun,yoksun  yanımda,

ben öksüz sen öksüz olmaz ki bu böyle,
seni mehtab da kim seyreder şimdi, senin dalga seslerini kim dinler söyle? Benim gibi.

Sana kim koşar, her akşam vakti kim kucaklar

kim öper benim gibi dalgalarını,
Söyle?

Yine dövüyor musun o kıyılarını,

kış gelince ya da güz gelince,
yine yalıyor musun altın kıyılarını usulca okşar gibi?,

incilerini pırlanta elmaslarını ey sevgili,
yine kucak açıyor musun, yavru kaplumbağalara gecenin
geç bir saatinde sen.

Gri yakomozlara dans ettiren dolun ayda.,
Kalmak isteyip de kalamadığım,

tepedeki çamların altında yatan o sessiz dostlarım,
arkadaşlık ediyor mu sizlere benim gibi.
Ama  .... sanmıyorum,

hiç kimse benim kadar dost olamazdır oralara,
hiç kimse, sana şarkılar söylemezdir,

kıyılarından bakıp, bakıp akşam üstü ufkuna,
hiç kimse kucaklayamazdır benim kadar içten,
hiç kimse öpemezdir de seni,

çünkü sendin benim sevgilimdin, sendin benim aşkım,
bilirdin sevdiğimi, ve beklerdin beni her akşam gelip,

elimde zıpkınla belimde telimle öpecektir diye bekleyen,
durgun tuzlu sularını.
bilirdin,bilirdin ve beklerdin beni;
ve sana şiirler yazdığımı,
bilirdin ey özlem dolu mavi ak deniz.
-v-

İşte böyle dostum,
şimdi sen nasıl mahsunsan, ben de öyleyim şimdi,
ne senin kıyılarını dövdüğünü duyabiliyorum, ne sessizliğini
ne de o kıyındaki çam ormanlarındaki,

rüzgarların uğultusu ve çamların ıslık melodisini,
duyabiliyorum artık.
duyabildiğim tek şey var, o da bu şehrin gürültüsü,
arabaların, korna sesleri, ve insanların kalabalık çığlıkları,
pazarcıların, üç kuruş için geçim derdi adına,

kalabalığa bakıp haykırışları,
ve bir de hiç tanımadığım bir denizin görüntüsü.
Ben sadece seni özlüyorum, seni ve seni

seni seyrederken çisem ,çisem yağan o yağmurların sesini,
beni ıslattığın o sonbahardaki anı özlüyorum.
Ve hala orada olduğunu bildiğim,

sana tepelerden bakan çamların altındaki,
sessiz dostlarımın, sana bakışını özlüyorum

ve hatta kıskanıyorum onları,
ve onların yanında olamadığım için kahroluyorum,
kıskancımdan çatlıyorum biraz da

biliyor musunuz dastlarım.
Kahroluyorum.

a.yüksel şanlı er
antalya
( O Tepedeki Yeri Özlüyorum başlıklı yazı Ahmet Yüksel tarafından 6.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.