BU KAFA
Bu kafa nereden çıktı. Kendi örf ve adetlerine yabancı, kendi dini inanç ve mukaddeslerinden habersiz bir kafa bu. Bir İslam ülkesinde yaşıyor, Müslüman olduğunu söylüyor ama İslam'ın örtü emrini yok sayıyor. Örtünmediği gibi örtüden utanç duyuyor. Aslında inanmıyor o belki de. Yahut ta neye inandığını bilmiyor.
Köylü,
hademe ve işçilerde normal gördüğü örtüyü memurda amir de poliste
askerde ve adliyede normal kabul edemiyor. Mini eteği kişinin tercihi
olarak görüyor, görebiliyor, öyle kabul ediyor, başörtüyü kişisel tercih
olarak görmüyor göremiyor, aklı ve havsalası almıyor.
Burada ve bu kişide akıl yok aslında, dumura uğramış zeka var. Kendisini çok akıllı başkalarını aptal sanan ve kabul eden kafa bu.
Sorsan
ilerici, kendine göre aydın ve ileri fikirli biri bu. Demokrasiyi içine
sindirememiş az gelişmiş zeka işte budur. Bu zeka olayları, kişileri ve
düşünceleri doğru dürüst algılayamıyor
. Eşyayı kavramaktan uzak. Ne kendini biliyor, ne bilmediğini. Bu kafa karşısında aptallaşmaktan kendimi alamıyorum. Her şeyi tepetaklak eden bir mantık. Buna mantık da denemez. Bu kavrayıştan uzak örümcekleşmiş bir beyindir. Bu beyini iyi teşhis etmek lazım. Bu beynini kiralık olarak kullandırmış yüzyıllık bu kiralamaların satılığa döndüğünü unutmuş, şimdi bağımsız düşündüğünü sanarak, birilerinin bir zihniyetin hoparlörü olduğunu unutmuştur. Bu beyin normal değildir dumura uğramıştır, dumura uğratılmıştır. Bütün yetenekleri yok edilmiştir. Birçok yetenekleri kör edilmiştir. Karanlıktır. İslenmiş zift kaplamıştır. Ölüdür. Her tarafı kuşatılmıştır. Bütün kanalları tıkanmıştır.
Bu
kişilik ne kendini, ne ülkesini tanımaktadır. Bu kişi aslında kimlik ve
kişilik kaybına uğramıştır. Kişilik ve kimliğini kaybetmiş ama yeni bir
kişilik ve kimliğe de kavuşamamıştır. Ne batılı olabilmiş, ne doğulu
kalabilmiştir. Cemil Meriç’in deyimiyle Müstağrip'tir tam anlamıyla. Ne
tam imanlı bir mümin olabilmiş, ne neye inanacağını bilebilmiştir.
Sorsan inanç sahibidir ama inançlarının gereğini bilmemektedir,
bilememektedir bile.
Müslüman
olduğunu söyler ama ömründe bir kez bile başını secdeye koymamıştır,
koymaz. Ölünceye dek caminin yolunu bilmemiş, öğrenmemiştir. Öğrenme
ihtiyacını hissetmemiştir bile. Hayata veda edince cenazesi oraya
gelecektir adet olarak. Çocuklarına Müslüman ismi koymaz, uyduruk adlar
verir. Kendisinin İslam'ı çağrıştıran adından utanmaktadır. Onun
anlamını bile merak etmez. Batıda bir Hristiyan ailede doğmayı çok
isterdi ama bunun mümkün olmadığını bilir.
Kendinden,
çevresinden ve tarihinden utanmaktadır. Kendi örf ve adetlerinden,
düşünce ve inanışlarından utanç içindedir. Hep başka biri olmak ister.
Batılılar gibi olmak, onlar gibi yaşamak, onlar gibi inanmak ve onlar
gibi ölmek. İşte yüzyıllardır benliğinden koparılan doğulunun acı sonu
budur.