Gurbette
bayramlar olabildiğince durgun geçer. Çocukluğumdaki gibi bir hafta öncesinden
bayram heyecanı yaşanmaz. Çarşı pazardaki bayram canlılığı, hareketliliği veya
alışverişler yoktur. Resmi bayram tatili
yoktur, hatta çoğu şirket elemanlarına bayramda izin bile vermez. Elemanlarının
yarıdan fazlasının müslüman olduğu düşünüldüğünde, hangi birine izin versin ki?
Babanın izin alamayıp çalıştığı bir bayram günü diğer günlerden pek farklı
değildir de denebilir.
Yıllar önce
gurbette bayramların çok durgun geçmesinden çocuklar adına üzülmüştüm. Böylesi
bayramları benimsemeleri, özlemeleri beklenemezdi. 3 – 5
yaşlarında çocuklarım vardı. Çocuklarım hariç, yeğenlerim, arkadaş ve komşu
çocukları da vardı. Bunlar için farklı bir şeyler yapılması gerektiğini
düşünmüştüm. O zamanlar Akyazılı Vakfında
görevliydim. Konuyu gündeme getirip vakıf binasında çocuklara yönelik
bayram şenliği yapılmasını teklif ettim. Teklif kabul gördü ve ilk proğram
galiba 1995 yılında yapıldı.
20 ila 30
civarında çocuğun katıldığı bayram şenliği olabildiğince mütevazi idi.
Çocuklara şeker paketleri dağıltıldı, merhum İbrahim Okur abi (Allah rahmet
etsin, mekanı cennet olsun) Nasrettin Hoca kılığına girip çocuklara masallar
anlatmıştı. O yıllar çok sayıda mahalli televizyon kurumları vardı. Bunlardan
biri de Feza TV idi. Feza’da bu programa katılıp sunucu Köksal Gör çocuklarla
hoş sohbetler etmişti. Popülist bir tabirle efsane bir bayramdı. Kendi fikrini
kendin icra et anlayışı gereği ilk programın düzenlenmesinde yardımcı olmuştum.
Daha sonraki yıllar program benimsenmiş, benim katkıma gerek kalmamıştı. Hatta
o yıllar başka vakıflarında bayram proğramı düzenlediklerini yerel TV’ler
sayesinde görebiliyorduk.
Akyazılı
Vakfındaki çocuklara yönelik bayramlar her yıl daha güzel bir şekilde
düzenleniyordu. 100 civarında çocuğun katılımıyla şenlikler yapılıyordu. Yanılmıyorsam
bu şenlikler 10 yıl devam etti. Son hatırlardığım iki şenlik:
Şenliğe rağbet o
kadar büyüdü ki, artık vakıf binası dışında düzenleniyordu. Son katıldığım şenlik
bir okul binasındaydı. Tek hatırladığım o günkü vakıf müdürünün hararetli
konuşmasıydı. Çocuklara yönelik düzenlenen bayram şenliğinde, yetişkinlerin
bile anlamakta zorlandığı bir nutuk çekmişti Yalçın bey!
Hatırladığım son
bayram şenliği için postadan davetiye gelmişti: filan düğün salonunda bayram
programı düzenlenmiştir. Giriş kişi başı
… euro. NOT: çocuklar
getirilmesin!
Bu davetiyeyi
görünce kan beynime sıçradı, vakıfa mesaj gönderdim, zaten vakif ile ilişkim bitmişti. “Biz bayram şenliklerini
çocuklar için başlattık, çocuklar bayramı sevsin diye başlattık. Bugün elime
ulaşan davetiyede bayram şenliğine çocuklar gelmesin diye not düşülmüş!
Yaptığınız yanlıştır, merhum İbrahim abinin kemiklerini sızlatıyorsunuz!”
Samimi duygularla
başlatılmış olan bayram şenliği amacından saptırılmıştır ve nihayetinde devam ettirilememiştir. Çocuklarımıza bayramlarımızı ve beraberinde kültürümüzü
sevdirmek için başlatmış olduğumuz bayram şenliklerini amacından saptırıp devam
etmesini imkansız hale getirenlere hakkımı helal etmiyorum. Aradan yıllar
geçti, bazen çocuklarım o bayram şenliklerini
hatırlarlar: “baba o bayram şenlikleri o kadar güzeldi ki, halen unutamadık…”
Evet, gençlikte
bir şeyler yapmaya çalıştık. Mevlit kandillerinin de daha canlı geçmesi için
çok çabaladım ama genelde vakıfların ilgisizliği ve alakasızlığı ile
karşılaştığımı kayd etmekle yetineyim.
Sadede geleyim: müslümanlar
yılbaşı, noel kutluyor diye küplere binenlere soruyorum. Kendi bayramlarımızın daha canlı,
coşkulu, şen ve güzel geçmesi için ne yaptınız? Eğer hiç bir şey yapmadıysanız,
misyonerler geceli gündüzlü çalışıp kasabalarda bile müslüman evladına noel
denen papazı dede diye sevdirir… Hiç bir şey yapmadıysanız küçük kasabalarda
bile hristiyanlık adeti olan çamlar süslenir…
Neticeyi kelam
çok çalışan kazanır, çok nutuk çekenler
değil!
Abdullah konuksever