KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
semazen.net
Hayat boyu “keşke” içindeyiz. Her olumsuzluğu yapıyor, her yanlışa imza atıyor, her günahı bile bile işliyoruz… yarın öleceğimizi unutuyor, hesabı düşünmüyoruz.
Ezelden ebede
bir yolculuktayız. Hepimiz bu anlamıyla yolcuyuz. Dünya bir misafirhane, biz de
onun misafirleriyiz. Bizler birer emanetçiyiz; canımız, malımız, bu dünya,
kazançlarımız, değerlerimiz… aklımıza ne gelirse hepsi gelip geçicidir ve günü
gelince sahibine teslim edilecektir. Mümin; emanete ihanet etmez, edemez.
Doğduğumuz andan itibaren, nefes
aldıkça, ömrümüz oldukça, Rabbimize karşı borçluyuz. Yani borçlu doğuyoruz. Bu
borcumuzu ödemek için çareler aramalıyız.
“Keşke”lerle
Kavruluyoruz!
Her an “Keşke”lerle kavruluyoruz,
Nere gidiyoruz ne oluyoruz?
Niçin “Keşke”lerle kavruluyoruz?
Nedamet rüzgârı başta esiyor,
Gönüller öldürüp nefes kesiyor,
Her gün binlerce kez ipe asıyor,
Hala “Keşke”lerle kavruluyoruz!
Mevsim hazan oldu yaprak düşüyor,
Havalar soğudu her yan üşüyor,
Gözler kan ağlıyor yaşlar taşıyor,
Hala “Keşke”lerle kavruluyoruz!
Bak iki kere iki dört etmiyor,
Ellerde derman yok ayak tutmuyor,
Yediğimiz yemek lezzet katmıyor,
Niçin “Keşke”lerle kavruluyoruz?
Zamanın kadrini hiç bilemedik,
Ömür boşa gitti ders alamadık,
Yaşları silecek el bulamadık,
Her gün “Keşke”lerle kavruluyoruz!
Sık sık ölenleri görüyor muyuz?
Allah kelamına varıyor muyuz?
Aklımız “Oku”ya yoruyor muyuz?
Neden “Keşke”lerle kavruluyoruz?
Havaleci olmamak, işleri
başkalarına havale etmemek, kendi göbeğimizi kendimiz kesmek, kendi işimizi
kendimiz görmek durumundayız. Armudun sapı, üzümün çöpü demeden hayat okulunda
başarıya imza atmak zorundayız.
Hayata meydan okuyamayız hiç
birimiz. Hayatın ilkelerine uymak, o ilkelere sıkı sıkı sarılmak
mecburiyetindeyiz. Hayatın işleyişine müdahale ettiğimiz zaman ne mi olur? Doğa
kirlenir, çevre bozulur, düzensizlik hakim olur. Dahası; Rabbimin işine
karışmak gibi bir aymazlığın içine gireriz ki, sonuç felakettir.
Hayat
mı dediniz? Hayatın tarifini; google'da bulamazsınız, ansiklopediler sadece
hayatın tarifini yapar.
Hayat;
Face book'tan mesaj atmaktan, mesajlaşmaktan, geyik sohbeti yapmaktan ibaret de
değildir.
İnternette;
çetleşmek değildir hayat. Hiç tanımadığınız, bilmediğiniz, huyundan, suyundan
haberdar olmadığınız, hırlı mı? Hırsız mı? Ahlaklı mı? Ahlaksız mı?...hakkında
her hangi bir bilgiye sahip olmadığınız, tabir yerindeyse dibi görünmedik
kaptan su içmek gibi ne idüğü belirsizlerle sanal arkadaşlık yapmak da değildir
hayat.
Hele
akıllı telefonların ekranında hiç göremezsiniz hayat denen zaman yokuşunu!
Akıllı telefon deyince aklıma geldi. Aslında hiç aklımdan çıkmıyor, hatta hiç
unutamıyorum; neyi mi unutamıyorum? Söyleyeyim; insanımız, o kadar benimsemiş
ki akıllı telefonu, yolda giderken, otobüste, trende, tramvayda, dolmuşta,
parkta, bahçede, yaya yürürken, araba kullanırken, evde, misafirlikte,
camide…kimsenin başı dik değil. Hepsi telefona boyun eğmiş! Kimse; yanındakini,
önündekini, sağındakini, solundakini görmüyor! Telefona bakacağım, internette
gezineceğim diye ağaca ve araca çarpanları görürsünüz.
Telefonlar
yüzünden misafirliklerin, dostlukların, sohbetlerin… tadı kaçtı! Bir zaman
televizyonlar aynı durumdaydı, şimdi onların yerini akıllı(!) telefonlar aldı!
O kadar aldı ki, yememiz, içmemiz, her şeyimiz telefon oldu! Onunla alışveriş
yapmak, sanki hayatın bir parçası(!).