Dördüncü
tarz yaratılışa göre köle boğaz tokluğuna çalışıp,
efendisi için üreten ve emeği de efendisi tarafından meşruiyetle
sömürülen kişiydi. Oysa mülk sahibi huzurlu, huzur hakkı olan
kimselerdi. Huzuru amadeydi. Köle gibi huzursuzluk beylere, bey
efendilere yakışmazdı!
Üreticiler
başka tarz mülk sahibi olmayı meşru kılan tacirlerin ve
ihracatçıların “ticaretin on da dokuzu kazançtır” deme
meşruiyeti içinde kandırılıp sömürülürler. Yani aldatmanın
onda dokuzu hileli kazançtı. Köleler, üreticiler efendi
karşısında hiç bir hakkı olmayan ve efendi kapısında
aradıkları rızıkları üzerinde aldatılan kişi modeliydiler.
Artık
bakış açınız ve değer yargılarınız kolektif üreten, üretim
ortakları girişmeli değildi. İtibar ve değer yargılarınız
mülke ve mülk sahipliğine göre bir mülk ve mülk sahibi
kutsamasıydı.
Mülkü
ve mülk sahibini kutsayıcı bağlamla örneğin “servet düşmanı”
gibi çok özlü ve veciz bir değer yargısına tabii bakış
açısını, meşruiyet ile ortaya koyuyordunuz!” Gerçek nesnel
ve inşacı temeller üzerinde meşru olamadığınız için
insanlara böyle si sözlerle saldırıyordunuz!
Bu
tarz sözlerin hiçbir geçerliliği yoktu. Serveti, servet
yaratmıyordu. Bir bavul parayı odaya koyduğunuz zaman o bavul
sabaha kadar iki bavul para olmuyordu. Serveti de servet sahibini de
yaratan kolektif emekti. Servet düşmanı demekle kolektif emeği de
yok ediyordunuz.
Mal,
mülk kutsamalı sahip olucu ayrışmalarla ve isimlendirmeleriyle
kişiler birbirinin eşit olamıyorsa, El 'e kulluk bağlamı
içindeki bir köle efendisine eşit olmaz mıydı?
Olurdu
hem de bal gibi olurdu. Hem de El ‘e kulluk etme yarışı içinde
efendiye eşitler olmak demek, El ‘in mülk sahibi olmasını kabul
etmek demekti. Ezmeyi, ezilmeyi ahit ilemedemekti. El ‘in kendi
mülküm dediği kolektif birikimli zenginliği El ’in istediği
gibi ihalelerle dağıtacak olma meşrulaşmasını kabul edip
onaylamak demekti.
El
‘e kulluk (vatandaşlık) üzerinde efendi köle eşitleri olmayı
ittifak etmekten daha geçerli bir mülk sahibi tanın lığı ve
kaderleri belirleyen rızk dağıtma tanımlığı icat edemezdiniz.
Köleci sistem eskiyen yerine yeni sözcük üretiyordu. Mülk
sahibini kutsayan tanıklıkta alan bir kez açılmıştı. Bu alan
içinde kalmak koşuluyla hangi tür sözcükle ne yana koşarsanız
koşun hep şırası çıkan olursunuz!
Bu
nedenle köleci mana içinde yeni anlamlı sözcüklerle köle ile
efendi arasındaki çelişkilere karşı çelişki dirençlerini
ortaya koyma şekli de oluşmuştu. Bu kes de köle dirençlerini
haklı ya da meşru kılmak için efendi ile kendi arasına vatandaş
gibi bir El mana anlayışı koymuştu.
Bu
nedenle size hep vatandaş muamelesi yapılır. Köleci mantığın
kendisi ile efendisi arasına koyduğu kul oluşta eşitlik gibi bir
El mana anlayışı köleye iki bakımdan iyi geliyordu.
Bu
mantığa göre efendi de bir kuldu. Efendi de El 'in kuluydu. Bu
durumda El mülkü olan efendi olmaktan sıyrılmış insanların
eşitliğini kulluk üzerinde gerçekleştiren bir bağlama
dönüşmüştü.
Yani
köle zannı efendiyi sözde kendisi gibi El' e kul yapmıştı. Bu
zan köleye haz veriyordu. Köle, efendinin kulluğu ile kendi
köleliğini eşitlemişti.
Oysa
kullukta eşitlik fikri hesaba çekilme düşüncesinden doğuyordu.
Kölenin efendiye soramadığı hesabı köle kullukta eşitleşme
üzerinde efendiye soruyordu. Fakat efendi hayır ve hasa netlerle bu
duvarı aştığı gibi kendi mülküne olacak tarizleri bu düşünce
ile korkutacaktı.
(
El Felsefesi Ve Tarihsel Yaratılış 12 başlıklı yazı
Uraz Bayram tarafından
5.11.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.