ELVEDA İSTANBUL (Öykü)
Ahmet AYAZ
Elif bir cami
imamının kızıdır. Eli yüzü temiz, boyu posu da yerinde. Mahalleli gençlerin
büyük bir çoğunluğu, onun gizli hayranlarındandır. Kur’an-ı Kerim Elif’le başladığı için, cami
imamlığı yapan babası, onun adını Elif koymuştur. Elif her ne kadar kapalı ve
geniş giyinse de, gençlerin gözleri önünde onun duruşu ve yürüyüşü her zaman,
bir peri kızının özelliğini ve güzelliğini sergiliyor. Elif kolay kolay evden
çıkmaz. Elif, ya terasta çiçeklere su verirken, ya da sabahleyin balkondaki
zakkum çiçeğinin yanında, güneşe günaydın der gibi dururken görülür ve
birdenbire de kaybolur. Güne güneş gibi doğan bu kız ilkokulu da okumamış. Çok
küçük yaşta babasından Kur’an-ı Kerim dersi almış, Arap harfleriyle de okumayı,
yazmayı öğrenmiş. Şimdi de Kur’an-ı Kerim’i ezberleyip, hafızlığa çalışıyor.
Küçükken, “Okula neden gelmiyorsun Elif?” diyenlere, Ben Arap harfleriyle evde
okuyup yazmaya babamla birlikte çalışıyorum. Latin alfabesi arpa ekmeği, Arap
harfleri ise buğday ekmeğiymiş.
Benim hoca babam da aynısını söylüyor. Hem de ölünce mahşer günü sorgu melekleri,
bütün insanlara soruları Arapça soracaklarmış! Arapça bilmeyenlerin, Arap
harfleriyle okuyup yazamayanların vay halineymiş! Ben bu durumu bilmiyordum.
Hoca babamdan öğrendikten sonra, sizlerin haline akşam bir süre gözyaşı döktüm
ve ağladım” demiş. Elif’in babası Gaziantep’e Kahramanmaraş’tan çok
küçük yaşta gelmiş. Bir halası da İstanbul’da yaşıyormuş. Fakat İstanbul’a
Diyarbakır’dan gelen komşularına Gaziantep için övgüleri yağmur gibi
yağdırırmış. Bu kıymetli komşuları, Almanya’dan gelen, oğlu ve gelini ile
birlikte, Elif’in halasını da yanlarına alıp, Gaziantep’e gelmişler,
Gaziantep’i görmüşler ve gezmişler. Bir gün de, bir saunaya gidip orada bir
çiğköfte yemeğe gitmişler. Orada Elif’in halasının İstanbul’daki Diyarbakırlı
komşuları, Elif’in bütün güzelliğini görünce, kadın başıyla Elif’e aşık olmuş.. “Benim bir
tek oğlum var. Erkeğin dörde kadar hakkı var. Dinimizin de gereği budur”
demişte başka bir şey demez olmuş. Kadın Elif’i oğlunun ikinci evliliğine
istemiş. Elif’in hoca babası tamam demiş. Bunların zamanları da kısıtlı olduğu
için tez zamanda bütün işleri tamamlamışlar. Ev eşyası yok, ağırlığı takıya
vermişler ki, Elif’e altından kemer bile yaptırmışlar. Nikahtan sonra da
arabalarına binmişler, ver elini İstanbul diyerek, İstanbul’a yetişmişler. Elif
kumasıyla birlikte 15 gün eşiyle bir hayat yaşamış. 15 gün geçtikten sonra,
Elif’in eşi olan Kürt Fazıl birinci eşini yanına alarak, Almanya’nın yoluna
düşmeden önce, Elif’i anne ve babasına emanet etmiş.
Elif’in evliliği resmi olmadığı için götüremiyor. Elif’e de sıkı bir tembih
etmiş, “Yanında olmadığım zaman kocan, annem ile babamdır. Onların emri benim
emrimdir. Bunların çizgisinden bir santim çıktığın yerde de her şey biter”
demiş. Kürt Fazıl, Almanya’da, Elif İstanbul’da kör karanlığın içinde bir süre
kalmış. .Kaynana kayınbaba gezerlermiş, tozarlarmış. Elif evde sonsuza dek
mahkum. Ne bir haber, ne bir mektup, ne de bir telefon, Elif’in bütün günleri
gözleri yaşlı ve karanlıkta geçiyormuş. Kürt Fazıl’ın sesine bile hasret iken,
bir gün kapının zili çalınır çalınmaz kapıya koşarak, Elif, “Hayırdır
İnşallah!” diyerek kapıya koştuğunda, postacı elinde bir mektupla
gülümsüyormuş. Daha sonra,“ Hadi gözün aydın!” diyerek mektubu Elif’e vererek
hemen kapıdan süratle uzaklaşmış. Elif mektubu sabırsızlıkla eline almış. Ama
Elif’in okuma yazması Arap harfleriyle, Latin alfabesini bilmezmiş. Kaynana,
kayınbaba da evde yok. Kayınbabadan kaynanadan korka korka karşı kapının zilini
çalmış ve içeriden çıkan bir hanımın eline mektubu tutturmuş. Genç ve güzel
hanım başlamış mektubu okumaya. “Deruni dilden, canı gönülden kıymetli
babacığım, sevgili anneciğim. Gülden nazik, pamuktan beyaz ellerinizden
hasretle öperim.
Göndermiş olduğunuz en az sizin kadar kıymetli mektubunuzu aldım. Elif’in her
zaman ağladığından söz ediyorsunuz. Ondan memnun olmadığınız her halinizden
bellidir. Onun takılarını, yollarda anarşi var diyerek elinden alın.
Babası vefat etmiş. Ağabeyinin de derdi başından
aşkın. Nihayet bir devlet memurudur. Eşi, oğlu ve kızı var. Adam öldüremez.
Ağabeyine bırakın, evinize dönün. Resmi bir evliliğimizde zaten yoktur” diyerek
mektup sonuçlamış. Sonuçlanır sonuçlanmaya da, bahtı kara Elif’in başı dönmüş,
dizleri titremiş ve gözlerinin önüne bir siyah duman çökmüş. Mektubu okuduktan
sonra. Elif’in halini gören genç kadın, Elif’i sakinleştirmiş ve ona bir de
güzelce akıl vermiş. Elif o mektubu orada yırtmış ve tuvalete atmış. Daha sonra
da kendini bir derleyip toparlamış. Kaynana ve kayınbaba da o akşam evde
olmamışlar. Sabahleyin eve ilk gelişlerinde, “Ben bu gece çok kötü bir rüya
gördüm. Gaziantep’e gitmezsem ölürüm” deyince kaynana ve kayınbaba da birlikte
hazırlanmışlar. Elif bütün takılarını takmış, altın kemerini çantasına almış.
En güzel giysilerini de valizine koyduktan sonra, bir otobüse binip,
Gaziantep’e gelmişler. Bir müddet kaldıktan sonra kaynana ve kayınbaba Elif’le
İstanbul’a dönmek isterlerse de, Elif,“Ölümlü dünya. Bakın babam ölmüş, buradakileri bir daha ya
görürüm ya da göremem. Ben hele biraz daha kalayım. Bakalım Mevlam neyler,
eylerse güzel eyler” diyerek, kaynanayı ve kayınbabayı yollayıp, kendisi de
İstanbul’a veda etmiş ve bir daha da dönmemiş. Asıl sıkıntı Elif Gaziantep’e
dönünce başlamış. .Baba ölmüş, annesi ağabeyinin yanında beraber yaşıyorlar.
Ağabeyi tek maaşlı bir devlet memuru. Yengesi rızık veren yüce Allah’tır deyip
8 çocuk dünyaya getirmiş, karnı gebe. Yer
sofrası kurulunca tam 12 kişi. Süphanallah bırakın giymeyi, gezmeyi, kuru ekmek
bile dayanmıyor. Ne oturmaya yer var, ne de yatmaya. Elif kendi kendine
çalışmaya karar vermiş. Elif iş ararken tahsil derecesi
soruluyormuş. Okuryazar olmadığı için hiç bir yerde bir iş bulamamış. Elif
kapalı giyinse de göze görkemliymiş. Evleri dar bir sokakta. Yamyam gibi
bakanlar sadece Elif’i görüyorlar, Elif’e takılıyorlarmış. Bu zor şartlar karşısında
bir gün Elif bir evde bir temizlik işi bulmuş. Evde ki genç çiftler,
çalışıyorlarmış. Temizlik Çarşamba’dan Çarşamba’ya. Evin anahtarı Elif’teymiş.
Evde kimse yokken temizliği yapıp gidiyormuş. Elif temizlik yaparken bir gün
kapı çalınmış. Elif kapının çarkına basınca, merdivenden tam son kata fırlayan
bir genç, Elif’i de alıp, içeriye dalmış. Tam o sırada olanlar olmuş, her şey
bitmiş. Elif’in dünyası dönmüş. Yaşlı gözlerle bir mektup yazmış ve kapının
arkasına yapıştırmış. Latin alfabesini bilmediği için, Arap harfleriyle
“Elveda; kötü insanların dünyası. Elveda benim vefasız ve kıymet bilmez
Diyarbakırlılarım. Elveda doğup büyüdüğüm Gaziantep. Elveda görüp gezemediğim
güzeller güzeli İstanbul’um… Hoşça kal” deyip intihar etmiş
Ahmet
Ayaz’ın 2005 tarihinde yayımlamış olduğu (Elveda İstanbul) adlı öykü kitabından
alıntı.