Bir düş’ ün mahkûmu olduğumu bilemezdim. Öncemde saklı üç beş nidadan arda kalandı işte ömrümü heba ettiğim uğruna hayallerin.

Bir hayal fabrikası içimde saklı ve düş tezgâhında unutulmuş bir file gibiyim ben ömrün her devresinde ve amansız bir hastalık gibi hayallerin evrelerinde sıralandığım.

Düşsel yetilerim Yaratanın bahşettiği bir farkındalık minvalinde coşkuyla sekiyorum beynimin lobları arasında adeta bir lobide saklanmış bir gerçeği parçaladığım hayallerimi sakladığım o sefer tası yetmezmiş gibi okula başladığımda daha da fazla değişim gösterip tüm gerçekleri bilfiil görüp sahiplenmenin ötesinde geride kalan boşluğu hayallerimle doldurduğum.

Yansıyan.

Bir de yadsıyan.

Olacak iş mi sahi? Öyle de güzel oldu ki bir ömür ve işte parmak uçlarında hayatın sektiğim bilumum kare.

Hizaladığım.

Hizaya geldiğim.

Üstüne üstük nerede ise tüm dünyayı hizaya soktuğum.

Bir perde ise açılan ve bir sahnede soluklandığım: geçmişin esintisini genele yaydığım ve zamanla mekân kavramlarının boyut değiştirdiği.

Gerçeklerin nezdinde elbette bir ömür boyut atladığım zaten merkezinde her şeyin.

Herkes olmayı asla düşünmediğim asla da öykünmediğim.

Öykü dilinde kendi öykümün hem kahramanı hem de anlatıcısı bu yüzden gökten düşen tüm elmaları da sadece ben dişlemişken.

Kâbusların ertesinde bile bir kaçış noktası benim için hayal kurmak ve aşk denen boylamda inanılmaz ivme kazanan minicik yüreğim.

Dört yaşında olduğum varsayımı ile hayallerim de iç cebimde saklı ve gerçek dünya da benim için adeta bir hayal mahzeni.

Aklımın erdiği kadarıyla çocukluğumda…

Ah, nasıl da mutluydum üstelik yaşanan gerginlikleri henüz net algılamadığım…

Ne çok da gelen gidenimiz vardı üstelik.

Sahnede olan benim.

Perdeler uçuşuyor ve gözlerim ışıl ışıl.

Kırmızı saçlı doğmak belki de nüktedan bir özellikti hayatım boyunca ve canım doktorumun kınalı yapıncağı bendeniz.

Aşksa bir körebe.

Aşkla sırdaş bildiğim ilk arkadaşım evin büyüğü ve çocuk dünyamda tek fantezim iken bir uçak hostesi olup yine ilk arkadaşımla çıktığımız uçak yolculuğu.

Seksen yaşındaki arkadaşım sonra o uçup gittiğinde onun boşluğunu dolduran minik kardeşim.

Bir hayalden bile öte yaşantım ve oyun çocuğu olduğum kadar kurmaca dünyam.

Akabinde okula başlayıp…

Ve işte gerçek arkadaşlarımı devreye soktuğum.

Dün.

Bu gün ve de.

Yarınlar elbet hayallerimin bağdaş kurduğu o mutlak dünya.

Ne mağdur.

Ne mazlum.

Ne yaslı.

Ne de yaşlı.

İmece usulü duygularım ve ben yüzlerce köyden kovulmuş olmamın ertesinde hiç mi hiç istifimi bozmadan tek tek gittiğim o kovulduğum kapılar ve muhtar adayı olmamın ötesinde iç sesim ve hayallerim de muhtıra vermişken…

Ve günlerden bu gün.

Oyun kürem ve düzenbaz dünya bense hali hazırda hiç de istifimi bozmadığım gibi salındığım hayat denen sahnenin tam da ortasında.

Müteşekkirim Rabbime ve kadere yoksa günümüz dünyasında nasıl ayakta kalırdım ki hayal gücüm olmasaydı?

Asla gezmeyi tozmayı seven bir insan olmamışken de üstelik…

Ve işte duygularımla, sezilerimle ve hayallerimle çelik çomak oynadığım ve koca kâinatı düş gücümle tavaf ettiğim…

Araf’ta kaldığımsa aşikâr hele ki başarısız meslek yaşantımda ne zamanki çalıştığım yere istifa dilekçemi sunsam bir gün bile mola vermeden yeni bir işe başladığım.

Uzun soluklu olmasa da iş hayatım hayli renkli geçti.

Mesleğimden ödün verip başka mesleklere ve iş sahalarına yönlendiğim sonrasında öğrenci cübbemle salındığım o mutlu ve haz dolu yıllarım.

İçine düştüğüm boşluk her seferinde ivme kaybederken ve ben yeni hayaller kurup kendime pembeden bir dünya inşa etmişken…

Son on yıldır aralıksız yazdığım kadar da doymuyor ruhum sözcüklere.

Duygularım zaten değişken en azından sus payı her söylemde derin bir nefes alıp ve dilimin ucuna gelenleri kâğıda dökerken.

Çevremde olan insanlar.

Yakın ve uzak denen kavramlarınsa izafi olduğu gerçeği.

Hayallerimle yol aldığım ve gerçeklerin daha da kıymete bindiği ve sevgi denen duygunun ihtişamında büyüyen ve inanılmaz bir huzur veren maneviyat.

Manevi dünyamda hız kesmeyen sevme yetim ve Rabbim sayesinde aştığım onca engel.

Sırlardan bir ütopya inşa ettiğim.

Gerçeklerden çıkıp da yola hayallerin sökün ettiği.

Bir şiire eşlik eden bazen.

Bazense sayfalarca yazmanın verdiği huzurla üstüne üstük en acımasız eleştirmeyi bizzat ben getirip kendime ve çöpe attığım abartısız yüzlerce sayfa ve yazılmayı bekleyen nice hikâye ve şiir.

Demlendiğim hayat mı?

Dertlendiğim ne peki?

Densiz olmadığım kadar darboğazda kaldığım ve içime genişlik ve huzur veren ve feraha çıktığım…

Sözcükler ve hayallerimin eşliğinde kat çıktığım o sonsuz basamaklı gök kubbe ve eşleştiğim inanç ve hidayete kavuşma arzumla hayatımın gerçek manada daha da anlam kazandığı.

Bir düş kürem var iç cebimde.

Bir de bozguna uğradığım yerküre.

Ötesinde yere göğe sığamadığım ve kendimi beyaz bir sayfaya adapte edip de ışınlandığım sayısız hikâye ve kahramanları bende saklı ne çok masal hatta roman olmaya aday bir genişliği ben nasıl dar kalıplarda saklı tutarım ki?

Teşekkürler Rabbim bana sunduğun her şey adına öyle ki kederime bile şükrediyorum yoksa mutluluğun ve huzurun tadına nasıl vakıf olurdum ki?

İç içe geçen her şey herkes ve ben.

Hiçliğime öykünen insanlar gelin görün ki öykünmediğim bir dünya ve öykünmediğim hiç kimse ve hiçliğimi kayıt altına alan Rabbim ve kaderim…

Sözün özü…

Seviyorum işte seviyorum.

Kendime uzlaşı sağladığım şu son zamanlarda sonlanmasını asla istemiyorum da hayallerimin ve coşkumun.

Sevgi pınarında yüzüme çarptığım her duygu adına da şükür dolu iken…


( Sözün Özü Seviyorum İşte Seviyorum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.