‘’üstümü ara
cebimdeki şiiri usulca kaydırayım senden tarafa
ellerimi de kaldırdım bak
hazırım tutkumu tutukla.
şiirsizim
bu şiir senin ismini ağrı koyar mıydı sanıyorsun İstanbul…’’(Alıntı)

 

Düşlere mahal veren bir şaşkınlığın izindeyim ve gizimde saklı mevcudiyetim belki de dizelerimde saklı solgun gülüşüm…

İri puntolu bir yalnızlığın da tasviri ve eklem yerleri ağrıyan şiirlerime çürük raporu alıp bakaya kalıyorum geceden.

Bir rütbem varsa eğer: ben insanım.

Gocunduğum değil asla da racon kesmediğim ben sadece maviden mintanı ile gök kubbeye âşık ve bağımlıyım.

Sözcüklerim buz tuttu ellerim gibi yüreğim gibi.

Günü kotardım ve nihayetinde geceye erdim belki de gayri safi milli hasılasında bütçe açığı veren bir ülke gibi ilkelerimle şerh düşüyorum gayeme.

Miyop benim gözlerim ama yakını iyi seçerim en çok da kalp gözüme binaen içini gördüğüm saydam ruhlar ve aşkın kavis değiştirdiği ve illa ki hakkaniyet peşindeyim.

Bir ibre ise duygular.

Bir ihanetse yarı yolda kaldığım.

İzdiham mahsulü kafa karışıklığım ve işte omzumdaki apoletlerle yazıyorum şiirlerimi ve kimlik kaygımı sonunda alt ettiğim ve insanların egolarına da kafa tuttuğum.

Şimşek hızında severken ve de yazarken…

İçime düşen yıldırımı ise narin ellerimle tutarken…

Ve de canımın yanmadığı kimi insanın da ismimi anmadığı.

Yüzüme tokat gibi çarpan gerçekler ve gökdelenleri delen gözlerim bazen şavkım bazen kırılan şevkim ve işte şiirler sayesinde ıslah ediyorum ruhumu.

Günde takılı iken aklım geceye vardığımda…

Geceyi sollayıp bir gün sonrasına odaklandığım ve işveli sözcüklerden kaçıp istikrarlı ve ciddi bir söylem nazarında bazen topa tutulsam da yeğliyorum işte sevmeyi ve yazmayı bazen yazgıma kızıp yazdıklarımdan ömürler biçiyorum önümde uzanan yola bazen not düşüyorum ve sıkı sıkıya tutunduğum Rabbime hamt ediyorum.

‘’Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım.’’(Alıntı)

Şimdi teyelle düşlerimi yetmedi…

Teğet geç içimdeki gök kuşağına.

Yetmedi mi?

Yetemediğim kadar yatıya kalan duygularımdan kendime ördüğüm bir şal gibi hayatı omzuma serdiğim bazen sızdığım bir düş’ün dibinde gerçekleri düşlerle sıvazladığım…

Hayallerimse bitimsiz.

İzbelerde saklı bir kurumuş çiçek gibi içime üflediğim aşkı ve her duayı da umut bellemişken ve kırılan tekeri yüreğimin yoksa böyle çabucak sever miydim?

Düş yangınları mevsimin: çatık kaşlı esaretin değişmez ilkesi ve sancılı bir doğum küreyense evren aşkın galip geldiği bir eksen…

Şahlanan duygularsa meddücezri hayatın ve işte tokuşan yürekler aşkın rüzgârı bazense batılı sözcüklerin, kanaviçeler ördüğüm aşkın yenilgisi kordan heceler kör noktası yüreklerin…

Zor olmasa gerek mutluluk

Bütçe fazlası olsa da hüzün ve hasret

Beylik sözcükler değil tutulası izlek

Beyzade iklim şairin yetim mizacı

Aşkı şarlayansa iblis kolluk kuvveti ömrün

Baş tacı kader ve savaş

İltimas geçmez hem adalet

Yandan çarklı bir gidiş dönüş

Bazen kaçak yolcu aşkın rüzgârına yenik düşen

Köhne bir evden soğuk

Kulluğun ziyneti değil mi ki sabırla yolculuk

Hali hazırda geçiş hakkı tanınmayan

Şükrün zincirleme beraberliği yürekle

El açmadan kimseye yaşamak

Nasıl da büyük mutluluk…

 


( Şimşek Hızında Severken Ve Yazarken... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.