Güzel İstanbul bilindiği gibi aynı zamanda bir camiler şehridir. İstanbul'da yaşayıp da o meşhur Kuşlu Caminin önünde, yani Eminönü’ndeki Yeni Cami önünde kuşlara yem atmamış, o cami ile ilgili ufak da olsa bir anısı olmayan hiç bir insan tasavvur edemiyorum.

Osmanlı Devleti zamanında İstanbul denilince akla genelde Avrupa yakası geldiği için olsa gerek en büyük camiler bu yakadadır çoğunlukla. Mimar Sinan'ın ’’ Çıraklık dönemimin eseri’’ dediği Şehzade Camii, ’’Kalfalık dönemimin eseri’’ Dediği Süleymaniye, Mimar Kemalettin’in şaheseri Sultanahmet, hemen karşısında Ayasofya, Fatih İlçesindeki Fatih Sultan Mehmet, Eyüp İlçesindeki Eyüp Sultan ve daha niceleri.

Anadolu yakasında ise Üsküdarda toplanmıştır büyük camiler: Valide Camii ve Mihrimah Camii gibi...Kadıköy, cami bakımından biraz gösterişsizdir. Bu ilçemizde kiliseler daha yoğunlukta olmakla beraber Osmanağa ve III. Mustafa Camii gibi -Avrupa yakasındakilerle kıyaslanmayacak- camiler de vardır elbette.

İstanbul bir camiler şehri olmakla beraber bizim sosyete takımının iki camisi vardır ölülerinin namazlarını kıldırmak ve oradan ebedi aleme yolcu etmek için.

Avrupa yakasında Teşvikiye Camii...Sosyetenin ve tanınmış simaların cenazeleri hep bu camiden kalkar ve yine genel olarak Feriköy Mezarlığındaki aile kabristanında defnedilirler. Yahut da nadiren Zincirlikuyu Mezarlığına.

Anadolu yakasında bu konu büyük sıkıntıydı(!) Sosyeteye özel bir cami yoktu cenaze kaldırmak için. Sağ olsun, Allah razı olsun Semiha Şakir ve ailesi Karacaahmet Mezarlığının hemen bitişiğine muhteşem bir cami yaptırdılar 2009  Yılında. Mimarisi ile klasik camilerden çok çok farklı olan bu cami gerçekten de görülmeye değer harika bir yapı. Avlusuna girdiğiniz anda gül kokusu ile mest oluyorsunuz.

Evet Şakirin Camii adı verilen bu cami de Anadolu yakası sosyete takımının cenaze kaldırma mekanı oldu ibadete açıldıktan kısa bir süre sonra. Artık Anadolu yakası sosyetesi cenazelerini Şakirin Camiinden kaldırıyor ve öyle fazla nakliye sıkıntısı çekmeden hemen yanıbaşındaki Karacahmet Mezarlığındaki aile kabristanında defnediyor.

O cami ya da bu cami, o kabristan ya da bu kabristan neticede ölen vatandaşın cenaze namazı usulüne uygun bir şekilde kıldırılıyor ve müteveffa hazretleri toprağa veriliyor ama işte bu namaz, cenazenin nakli esnasında yaşananlar ve toprağa verilme olayından sonraki dilek ve temenniler oldukça ilginçtir buralarda.

Rahmetlinin tabutu musalla taşına konur. Tabutun her iki başında da çok yakınlarından birileri genelde el bağlayarak, bazen öylece kazık gibi dikilerek hazırolda bekler. Daha sonra cenaze uğurlamak üzere tanıdık, tanımadık kim varsa sökün eder caminin avlusuna.

Kadınlar istisnasız siyah baş örtüler ve siyah kıyafet içindedirler. Sıkıysa başka renk kıyafetle gel. AlimAllah rahmetli tabuttan fırlar da ’’ Ulan bu ne saygısızlık, biz burada ölmüş gidiyoruz, siz düğüne gelmiş gibi gelmişsiniz haspalar ’’Diye alayını kırar geçirir. Gerçi bu kadın kısmının altı hep Şişhanedir ama olsun, üstleri kavaldır genelde. Bu arada söylemeye gerek yok. Yine kadınların aşağı yukarı hepsinin siyah gözlükler takınması da zaruridir. En azından gülüyorlar mı ağlıyorlar mı belli olmasın diye.

İmam efendiler istedikleri kadar kendilerini yırtsınlar ’’ Cenazeye çelenk getirmeyin ’’ Diye, caminin avlusu çelenklerle dolar...Dolsun...Çiçekçiler de kazansın değil mi? Neticede onlar da aile geçindiriyorlar.

Çelenklerin üzerinde koca koca yazılarla kimlerden olduğu da yazar ki rahmetli ’’ Ulan Erdal, gözün çıksın e mi, cenazeme bir çelenk bile yollamadın. Bir de  en  yakın  arkadaşım  olacaksın  şerefsiz. ’’ Diye sitem etmesin.

Caminin avlusu dolunca başlar muhabbet.

-Oooo...Haluk Bey siz de mi buradasınız? Yahu mirim böyle cenazeler de olmasa yüzünüzü gören cennetlik.
-Aaaaa...Ercüment Bey...Çok haklısınız valla. Gitti gider bizim Fethi Bey...Darısı sizin başınıza.
-Gördün mü bak Şaziye şıllığı da gelmiş.
-Evet gördüm. Emel buralarda mı? onu göremiyorum. Oysa Fethi'nin dizlerinden inmezdi zilli...
-Boşver onları. Borsa nasıl gidiyor?
-Nasıl gitsin be birader. Tepetakla.

Bir  başka  köşede  yine erkekler:

-Kamil  abi ! Sen bilirsin  bu  cenaze  namazı  kaç  raket?
-Raket  değil  azizim rekat. 
-Oturarak  kılsam  olur mu?  Çok  yorgunum  da.
-İki  dakika  ayakta  dur.  Bu namazda  eğilip  kalkma  yok.
-Ooooh  kaymak  gibi  namazmış  valla. 

Tabii bu arada kadınlar da kendi aralarında muhabbetteler.

-Aaaaa..Aydan...Kız sen de mi geldin? Nurşen seni görmesin.
-Ayol görürse görsün. Eski kocamın cenazesine de mi gelmeyeyim yani. Millet ne der sonra.
-Evet yaaaa...Çok büyük kayıp oldu... San’at dünyamız çok büyük bir değerini yitirdi
-Ne san’atı ayol...Adam sanayiciydi. Unuttun mu?
-Allah Allah...Faruk abi tiyatrocu değil miydi?
-Kız deme..Faruk da mı öldü? Öteki cenaze de onun mu yoksa? Hüngür hüngürrrrrr.
-Ya kafam karıştı şimdi? Senin eski kocan kimdi?
-Sanayici Fethi.
-Hay Allah, ben de Faruğun cenazesi diye gelmiştim. Bak kime niyet kime kısmet. Haa haaa haaaa..
-Kız susss...Etraftan bakıyorlar. Ne ayıppp.
-Haklısın...Azıcık ağlayalım.
-Evet ağlayalım namussuz için azıcık.

Eskilerde imam ’’ Er kişi niyetine ’’ Deyince atılırdı yakınları ’’ Yahu er değil, koskoca albay, general ’’ Diye ama artık ona alışmışlar. ’’Er ’’ in asker değil de erkek manasında kullanıldığını biliyorlar. O yüzden de imam efendi ’’ Er kişi niyetine’’ dediği zaman pis pis bakmıyorlar.

Neyse efendim...Cenaze namazına geçilir...Kaymak gibi namaz, rükusu yok, secdesi yok..Dolayısıyla sıkıntı yok. Uyarlar imama...Lakin o kadarcık şeyi bile beceremeyenler vardır ki işte onlar tabut başında dikilmek olan kutsal görevlerine cenaze namazı esnasında da devam ederler.

Sonra imam sorar o alışılagelen soruyu: ’’ Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? ’’

İşte zurnanın zort dediği yer burasıdır. Çünkü vatandaş ünlü olduğu için tanıyan tanımayan bir sürü insan vardır cenazesinde. Aynı zamanda sırf bu camiyi görmek için gelen yüzlerce insan da oradadır ve onlar da bila mecburiye katılmışlardır cenaze namazına ama adam, ya da kadın müteveffa hakkında en ufak bilgileri yoktur. Yine de imamın bu sorusuna ’’ İyi bilirdik ’’ diye cevap verilir.

Ulan nesini gördünüz, ne iyiliğine şahit oldunuz da ’’ İyi bilirdik.’’ Diyorsunuz diye soramazsınız. Gerçi ben tanımadığım birinin cenaze namazında bu soru sorulduğunda susar ve içimden ’’Allahu alem. ’’ Derim ama genelde hep iyi biliriz rahmetlileri...Kim olursa olsun... Sanırsın bu dünyada kötü olarak bilinip de ahirete o şekilde uğurlanan yoktur.

Ondan sonra cenaze hazretlerinin kabre taşınması olayı başlar. Bu vatandaş hele bir de sanatçısysa var yaaaa...   Adam hayattayken alışmış ya alkışlanmaya öldükten sonra da bir alkış tufanı kopar ki sormayın. Gerçi şimdi artık sanatçı olmayanlar da alkışlarla uğurlanıyor ya neyse..

Hani Allahtan ne isterdim biliyor musunuz? O tabuttaki rahmetli şöyle bir doğrulsa tabuttan ’’ Arkadaşlar, lütfen, şımartıyorsunuz beni, tezahürata gerek yok ’’ Filan dese, acaba o tabutun arkasından alkış tutanların halleri nice olurdu?

Rahmetli şayet çok çok ünlü biri ise bazen cenazesi ile birlikte başlar Chopin Sonat No. 2 Opus 35...Yani efendim ’’Cenaze Marşı’’ Neyse...O konuya hiç girmeyelim.

Nihayet müteveffa defnedilir. Ölenin hanımı iki gözü iki çeşme ağlarken her iki koluna girmiş olan tesellicileri onu teselli ederler.

-Üzülme Nurşenciğim..Bak Fethi Abim bulutların üzerinden gülümseyerek sana el sallıyor.

Nurşen Yenge bir ümit kafasını kaldırarak bulutlara bakar. Bildiğin Cumulonimbus Mammatus bulutlar... Oradan ne el sallayan var ve de ayak. ’’ Ulan adam bi şeylerini sallıyor da ben mi göremiyorum ’’ Diye kendi kendine bir hayıflanır ama ’’ Ben bir şey göremiyorum ’’ da diyemez manevi atmosfer bozulmasın diye. ’’ Evet ya ben de görüyorum’’ Der hazin bir sesle.

Ulan ne bulutu, ne gülümsemesi, ne el sallaması? Fethi Abi dört kolluya binmiş, kısa bir yolculuğun sonunda da en az iki metre derinliğinde toprağa girmiş bile...

Efendim...Daha sonra taziyeler başlar. Yani ölenin en yakınlarına baş sağlığı dilemeler.

Başsağlığı mesajları da camilere göre değişiktir İstanbul'da. Mesela Fatih ve Eyüpsultan Camiinden kaldırılan bir cenazede başsağlığı dilekleri genelde ’’ Başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin, Makamı cennet olsun, Üzerine Nurlar yağsın ’’ Şeklindedir ama Teşvikiye ve Şakirin Camiinde ’’ Yolu Işıklı Olsun, Işıklar İçinde Uyusun, Üzerine Yıldızlar Yağsın ’’ şeklindedir. Ortak olan tek dilek ’’ Başınız sağ olsun. ’’ Dileğidir.

Evet..Sosyete ve entel dantel takımı müteveffaya rahmet dilemez genelde. Çünkü rahmet Arapçadır. Onlar zinhar Arapça kullanmazlar. Nur da yağdırmazlar pek çoğunun adı Nur, Nurşen, Nurhayat,Nuran ya da Nurdan olduğu halde. Nur ilahi ve dinsel bir kavram olduğu için onun yerine Türkçe olan ışığı yağdırırlar.

Nur ya da ışık, rahmete ermek ya da yolunun ışıklı olması, haydi bunlar aynı şeyler diyelim...Neticede elbette ki aynı kavramlar olmasa da zorlayalım ve ışık, nur, rahmet hepsi aynı kapıya çıkıyor diyelim. Peki ’’ Üzerine yıldızlar yağsın’’ dileğini nereye sığdırırsın?

Yahu Allah'ınızı severseniz yıldız dediğinizi gökteki ufacık kar taneleri mi sanıyorsunuz siz? Maazallah, Allah duanızı kabul edip de üzerinize gökten yıldızlarını yağdırmaya kalksa o rahmetli de siz de helak olmaz mısınız? Bir ölünün arkasından yapılacak dua mıdır ’’ Üzerine yıldızlar yağsın?’’

''Üzerine  yıldızlar yağsın''  şeklinde  bir  duanın ''  Başına  taşlar  yağsın'' dan  farkı  var  mıdır?  Çlünüze  beddua  mı  ediyorsunuz  dua  mı  belli değil.

Düşünün o yıldızlardan sadece bir tanesi olan Güneşi...Bırakın bir rahmetlinin üzerine yağmasını  biraz daha yaklaşsa dünyaya halimiz nice olur?

Aman gözünüzü seveyim...Rahmetlilerinizin üzerine ışık yağdırın, yollarını en voltajı yüksek neon ışıklarıyla aydınlatın, bulutların üzerinden el sallasınlar size itirazım yok ama lütfen yıldız yağması için dua etmeyin. Bakarsınız dualarınız tutar da... Maazallah.
( Maazallah( Allah Korusun ) Bir De Allah Dualarınızı Kabul Ederse başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.