Düşlere mahal veren gecenin ketum
yüzü ve aşk bir şadırvan çekincelerimin dürttüğü o ıssızlık.
Bazen bir lahit.
Bazense laneti iblisin.
Şerlerden vakit kaldıysa daha çok
seveceğim kendimi.
Bir imla hatasından mütevellit
Aşkın aşina olduğum yüzü
Hüzünse gayri meşru bir özlem
Varlığına binaen Rabbimin
Kök saldığım umut ve sevgi
İman gücümde doğarken gün
Günde unutulurken dün
Hüznün meşrebi
Sakit olsun bununla tüm yitim
Bir martavalsa kazan kaldırdığım
Yeniçeriler gibi şahlandığım.
Hezimet bazen
Aşkın mağduriyeti
Eziyet addedilen
Oysaki meziyet bildiğimdi sevginin
mahiyeti:
Ve işte küstüğüm
Bazen sustuğum
Sus payı bir söylemde arakladığım
mehtabı
Yerleştirirken iç cebine şiirin
Kasıtsız öldürdüğüm ömür
Ömürsüz güttüğüm hüzün
Hüzünsüz yaşamak ne mümkün?
Ve işte devasa bir ayraç
Aşkın kare kodu
Devinen iklim ve rüzgâr
Köpüren denizin şuh dalgaları
Gök kubbede saklı bir resim gibi
ebemkuşağı
Belimdeki kırmızı kuşaktan alamadığım
gözümü
Yüz göz olmadan yaşadığım nice duygu
Serpilen iç sesim kıyama durduğumun da
Göstergesi yazmadan geçmeyen günüm.
Bir şiirse derdest olduğum
Bir şuursa kaybettiğim
Bir kelamdan ötesi saklı içimde hem
Derlediğim dizelerden
Ayrı düşmediğim günbegün
Her daraldığımda uzandığım
O rakım İlahi Aşkın mucidi
Bir rakam değil iç sesimde saklı
En haşmetli duygu
Coşan kalemin yıktığı duvarları
Saklı tutmaksa umudu ve hayali
İçten içe büyüyen bir zümre adeta
Gün yüzlü seyyah yüreğim
Köklediğim bazen kokladığım…
Kordan hecelerin her biri
Saymadan geçmez günüm sondan başa
Soldan sağa aşkın hicreti
Sıcağı sıcağına şiir yeni çıktı
Yürek denen fırından üstünde dumanı
Aşkla ektiğim Hindistan cevizi
Ve işte şerh düştüğüm ömrün güdümü
Yoksa sevmeden geçer miydi ömür?
Şerh düştüğüm bilumum hece ve duygu
Maviden bir saltanat benim sürdüğüm…