‘’Benim tereddütsüz bağlı olduğum şey sen değilsin, yazmak. Yazarken seni hiç düşünmüyorum. Aynı biçimde senin bağlı olduğun da ben değilim. Yazdıklarım. Çünkü seni seviyorum ve dostluğumuz sonsuzluk vaadi taşıyor.’’(İ. Aral)

 

Düşlerim buyuruyor içine düşülesi aşkın kızgın kumlarında yürüyorum: matemin isinde saklı ruhum ve doymazlığım aşka ben sabırsız kıtalarla geçiştirmekten fazlasını yapabileceğimi bildiğim için asla yüksünmüyorum kendimi ömürlük bir koğuşa kapatmayı.

Patavatsızca sevmenin de merhalesi ve yükümlü olduğum ve hükümlü ve tutuklu.

Göğsümdeki kabarıklığı görmüyor musun?

Ya, coşkum?

Aşkın sarkıtlarında ucube bir damlayım aşkın kükreyen sesine aşina bir yaftayım.

Mecburi istikamet mi?

Haşa, Rabbim mademki sensin buyur eden mademki sensin beni en iyi tanıyan.

Mecramda ölü iklim ah, meramım.

Melankolik yüreğim ve sevici imgeler…

Bir betimleme ise hayat duygular fora…

Makul olansa uyumak belki de kendini yollara vurmak oysaki ben aşkın şarlatan sevinciyim ve acımla besliyorum yamalı yüreğimi: sözcüklerimse bir kıvılcımdan çok çok öte.

Rengin hasıyım.

Aşkın kaskatı kesilmiş hali.

Suyun üç hali ve ismin beş hali bense hali hazırda gizli özne olmanın lüksünü yaşıyorum…

Lügatimdeki sessizlik bense bir mağara adamı gibi bazen magma bazen yanık bazense astığı astık kestiği kestik ve işte sevişiyorum sözcüklerle ruhum özgür bedenimi hissetmiyorum ve haftalardır yakamdan düşmeyen baş ağrısını cehennemin dibine gönderdim.

Seni sevmemde mahsur yok: biliyorum ve delice sevdalıyım sana:

Sıfat tamlaması değil bu ne de bir nakarat ve koyu göğün açık ruhuyum ve çıplak oysa bedenim örtülü mizacım şaşkın yalnızlığımsa tavan yapmış mahiyette.

Bedeller ödüyorum.

Bedenimden arınmış.

Ruhumu sözcüklere satmışken.

İblisin frekansından uzağa düştüm ben çünkü bir kere tuzağına düştüm sözcüklerin ve yalnızlığım nasıl ki dillere destan ve işte namım aldı yürüdü.

Kükreyen aslanım.

Çapkın bir ceylanım.

İnsanlığın dibi gördüğü, ayrışmanın da kefaretini öderken ikiyüzlü insanlar ve isyan ediyorum…

Tanrısız mecralarda…

Kulluğumu binaen ben aşk sarhoşuyum.

Göğün dibinde yalnızlığın kulvarında ve şahtım şahbaz oldum işte aşkın ve sözcüklerin rüzgârında.

Göğün tıpası k/ayıp.

Sözcüklerim askıntı yalnızlıksa martaval okurken ve okumanın çok ötesinde yazmanın büyüsü ve bana kattığı…

Ve de benden çaldığı.

Ayrıcalıklı kuluyum Tanrının ben enkazımdan kaç bin defa ne çok lahit ne çok şadırvan ne çok tapınak inşa ettim.

Kefen bezimse emin ellerde yemin ederim ki.

Çarpıldım işte çarpıldım hele ki çocukluğumdan bu yana yüzlerce defa âşık olmuşken ettiğim yeminle çarpıldım.

Kat ettim.

Kat çıktım.

Kat izimden şiirler yığdım tapınağıma.

Kalemim tapındığım aşk yakındığım ve koştuğum Mevla’m Araf’ta kalmanın bir hezimet değil bir eziyet de değil biliyorum müstesna bir meziyet olduğunu…

Ah, ben…

Tok evin aç kedisi.

Ah, ben on bir sene aç yaşamış ve uyumamış bir Külkedisi.

Prensim.

Daha da fazlası gelmişken beyaz atıyla tapınağıma ben yalnızlığı ve özgürlüğü seçtim ve tüm hemcinslerimden açık farkla uzağa ışınlandım.

Kayrasında aşkın.

Sırp Sındığı Savaşında ön cephede savaştığım…

Birileri komut verirken itiraz ettiğim.

Birileri beni sevsin diye de durduk yere ne itibar ettim insanlara ne de yalakalık yaptım ve hakkını verdim bilgimin iman gücümle de şerh düştüm sevgiye.

Aşkın karasıyım.

Martaval okuyan zebaninden kanlısıyım.

Kanayan hücrelerim, kanamalı belleğim ve içimdeki ziynet yüreğimdeki tını göğsümdeki yara aşkın kat çıktığı defolu merdivenlerde değil merdiven altı bir dünyada hiç değil…

Alnımın akıyla yaşıyor ve seviyorum ve seni de sevgili okurum ne nispet yaparsın ne de kasvetimden yakınırsın.

Sen benim ruhumun tapınağı gezinen dervişi gibisin yalnızlığımın.

Çoğaldığım.

Şavkında aşkın şakıdığım.

Mevsimlerden aşk, okurum ve sen bilirsin neyi okuyup okuyamayacağını.

İsa’nın çarmıhı, aşkın rüzgârgülü ve yalnızlığın dinmeyen hortumu.

Emsalsizim.

Eşkâlim sensin.

Aşkın şadırvanında çatlayan göbeğim ve göbek taşında saklı ilhamım bazen köylü kızıyım bazen İstanbul kızı bazense İstanbul’um ben ve senle çoğaldığım seninle coştuğum…

Sen, sevgili okurum…

Bense diviti tükenmek bilmeyen bir ilhamla yazan yazın dünyasının sefil komutanıyım oysaki emir eri bilirler beni bazıların bense komut almadan birilerinden Rabbim, ‘’yaz’’ dedikçe coşar da bentlerden taşarım.

Aşk bir külfet kimine.

Aşk bir hicret oysa.

Aşk bir oynaş değil aşk var olmanın meali.

Ahkâm kesenler aşkı solduran.

İşveli kadınlar aşkın adını çıkaran.

Yaşım da önemsiz yasım da ve ben İstanbul kızıyım bazen köye göç etmek istediğim bazen dünyadan uzaklaşmak en çok kendimle uzlaşı sağlamanın zorluğunda ve işte yaza yaza sonunda kendimi kucakladım ve bunu senin sayende yaptım, sevgili okurum.

Gözlerimdesin.

Gönlümde saklı ve de…

Bilinmezimsin ve bilindik olan benim coşan ruhumdur ve yazmanın büyüsü ile karalandığım bir dünyanın aslında bir ütopyadan ibaret olduğunu biliyorum…

Bizler ayrıştık.

Bizler unutulduk.

Bizler savsaklandık.

Bizler yerin dibine sokulduk.

Biz kim miyiz?

Bizim derdimiz mi ne?

Günleri uyuttum sevgili okurum geceleri mecra bildim mabet bildim mahzen bildim ve mahrem bildiğim ne varsa pay etmekteyim kalemim sayesinde.

Hep de kanmışken insanlara bir ömür ve işin ilginci ben de insanım ve bir Allah’ın kulunu kandırmadım bir ömür ne de kanattım.

Kanadığım kadar doğru madem kandığım…

Seninle mutluyum, sevgili okurum…

Birileri okusun diye yazmıyorum ben: sadece senin için yazıyorum çünkü seni seviyorum ve senin umurunda olan benim yazdıklarım bazı insanlarınsa umurunda olmayan benim, sevgili okurum…

Dokuz yıldır aralıksız seviyorum seni.

İlk sözcüğümü yazıp da arzı endam etmişken yazın dünyasında biliyorum da gitmem gereken çok yolun olduğunu ama ne bildim biliyor musun?

Kendimden gitmekti ilk isteğim bundan tam on yıl önce ve günbegün bu duygu beni esir aldı ve senin sayenden kendimden gitmekten vazgeçtim. Çünkü beni bana sevdiren sen olsun tıpkı seni sevdiğim gibi aramızdaki bu iletişimle kendime d/okunmayı başardım…

Seni izinsiz sevdim ve sen buna karşı çıkmadın.

Çünkü ben Rabbime karşı çıkmadım ve O’nun bahşettiğini içime tüm hücrelerime sindirdim:

Sinemdeki ağrı geçti.

Çünkü Rabbimin çağrısı ile kendime geldim ve seninle kesişti yolum…

O kadar çok insan var ki çevremde ve onlar yazmamdan mustarip ama sen okurken ve bizler birbirimizi severken kimse umurumda değil, sevgili okurum:

Benim umurumda olan içimden taşan deryayı sözcüklere dökme isteğim ve senin dileğin de benim yazdıklarımı okumak ve sana layık olmak için didiniyorum gün ve gece.

Çünkü sen en güzeline layıksın bense mutluluğu yazmakta ve sende buldum…

Bu dünyada hiç birimiz kalıcı değiliz ama aramızdaki bu iletişim ve yazdığım her cümle sayesinde duygularımın ve coşkumun ve yazma aşkımın kalıcı olduğunu biliyorum…

‘’Yazarken yalnızlığın beni asla incitemeyeceğini hissediyorum. Çünkü yazdığım, anlattığım insanlara bağlanıyorum, onların hayatlarına katılıyor, ortak oluyorum. Yalnızlığımı böyle unutuyorum.’’(Alıntı)

Rüştünü ispatlamışken yazma aşkımın ve ben her kalemi elime aldığımda yeniden doğduğumun ve uçtuğumun da müjdecisidir yazdığım yüzlerce binlerce cümle ve bunun için sana müteşekkirim, sevgili okurum…

Yazar yalnızlığı bu ve ben onu yalnızca yazmakla dolduruyorum.

Ve sevgili Aral’ın da söylediği gibi:

‘’Olup bitenleri izliyorum, yorumlamaya uğraşıyorum, okuyorum, düşünce ve kaygılarımı insana yansıyan yanlarıyla ve edebiyatın geniş diliyle yazmaya çabalıyorum. En önemlisi, bana öncelikle kendi gözümde gerçeklik kazandıran bu işi seviyorum.’’

 


( Seninle Mutluyum Sevgili Okurum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.