Monolog Röportaj-Bilginin Düşüncenin Hareketsiz Kalışı

 Maskeli provokasyon: Sokak röportajları – Gerçek Hayat

Sayın Kul Mehmet ya da diğer mahlasınızla Sayın Gülveren, hoş geldiniz, Gönül penceremizi dünyaya açarak şiir penceresinde bakarak az huzur duymak için hoş geldiniz. Yaşadığımız asırda bilginin,  düşüncenin hareketsiz kalarak yürüme eyleminde kontrolsüz oluşu değer ifade etmeyişinin bizim için önü alınamaz kaoslara sebep olabildiği hakkında, şiirlerle anlatarak bu hareketsizliği bir eyleme dönüştürerek harekete geçirebilir miyiz acaba?

 

-Öncelikle bu hoş sohbete beni yeniden çağırarak, okuyucularımla buluşturduğunuz için teşekkürler ederim, Mehmet Bey. İnsan bu bölünüp parçalanmalarla ya da yol ayrımlarıyla, orta yol dediğimiz yoldan ayrılarak kendi başına bir yol arayışında olmasının sakıncası, diğer insanları arasına almadan onları dışlayarak, uç sayılmayan aşırı uç dediğimiz uçurum kenarlarında dolaşarak, kendine uçurum kenarından kurtaracak davetlere karşı çıkarak, fikir ve eylemindeki kontrolsüzlük hatta bir değer ifade etmeyişi onu uçurumlara sürükler… Bunu karşıdan bakınca gönül gözüyle anlayışla fark edersiniz. Gönül coğrafyamızda tüm insanları ağırlamak konuk etmek varken bunu yok saymak kapıları kapatmak, insanımızın düşünceleriyle harmanlamak yerine sadece kendi fikrini doğru sanması onu elbette kaoslara çıkmazlara sürükleyecektir. Bunu defalarca anlatmak anlamasını sağlamasa da heceleri kelimeleri süsleyerek anlatmak belki bir an olası bir olasılıkla onu heyecanlandırarak yolundan çevirecektir diye düşünüyorum.

Bir köprüdür
Hayat, yıkık, dökük, engebeli,
Başarabilirsen, geçmeyi,

Bir nehirdir,
Bazen durgun, bazen azgın,
Becerebilirsen, yüzmeyi

Hayat
Hiç hesapsız sevmektir,
İllaki beklemeden sevilmeyi,

Hayat paylaşmaktır,
Karşılık beklemeden,
Verebilmektir,
Muhtaç olana elindekini,

Hayat bir okuldur,
Okuyup, anlayabilirsen
Ve görebilirsen gerçekleri,

Boş geç, unut gitsin, hiç bakma,
Başkalarının yaptığı hayat tanımlarına,
Hayat, sen onu nasıl yaşarsan öyledir
Ve kendi başına ne kötüdür, nede iyi aslında,

Hayatı renklendiren,
Senin renklerindir,
Fırça sensin, boya sen,
Ressam sensin, tuval sen,
Bir ömür çizer durursun,
Hiç fark etmeden,
Son nefesinde görebilirsin,
Ancak o büyük resmi,
Hayat işte o büyük resimdir,
Aslında, koca bir ömür çizdiğin…
Mustafa Murat Güngör

***

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Arif Nihat Asya

 

Ey sabâ (sabah esen rüzgar) gördün mü söyle ol güneş endâmı(uzun boyluyu) hîç

 Kanda gitti ol perî bilinmez oldu nâmı(ismi) hîç

 Çıktı elden eğnime(Herhangi bir giyeceği giymeyip, sırta almak) hasret libasın biçtirip

 Niçe bir yasın tutam yok mu bunun encâmı (işin sonu) hîç

 (Karasoy, Yavuz 2015: 186) 24

Tercüme edebilir miyim az yorum katabilir miyim, bakalım elimden geldiğince.

Ey sabah esen rüzgâr gördün mü güneş gibi parıldayan yüzüyle o uzun boylu endamlı güzeli

Kanımda aktı aşkla o peri gibi güzel bilemem ki bilinmez oldu bilmiyorum ismini

Süslenerek çıkamadım evden sırtıma alamadım hırkamı o güzel bana hasret elbisesini biçtirdi, giydirdi.

Nice yas tutsam da yok mu bunun bir sonu çaresi, bulamam ki arasam da o güneş yüzlüyü

 

“Ele alınan ve işlenen dörtlükte de güneş sarı rengi ve parlaklığıyla benzetilen unsur olarak kullanılmıştır. Sevgilinin bütün vücudu güneşe benzetilmiştir.”

 

Şiirdeki ana ruh gönüllere hitap etmekse şiirler her zaman gönüllere hitap ederken, hafifçe dokunmuş ve gerisine hiç karışmamıştır. Bu bağlamda, şiir belki hatta yüksek olasılıkla, hareketsizliği harekete dönüştürerek bir amaç gaye uğrunda kişiye bir şahlanış coşkusuyla, adım atma neşesi katacağını inanıyorum. İnsanı yaşarken bu hayatta özgür kılan düşüncelerinin, topluma sağladığı yarar ölçüsünde özgür kılacaktır. Oysa bakarsanız güç sahibi olduğunu sananlar ve sorumlu bir varlık olarak tanımlayan kişilerin, insan düşüncesine önem vermeden onun haklarına elini uzatarak özgürlüğünü almasının da görüldüğünü, bunu görülmediğini söyleyerek düşünmek bence aptallıktır, hatta dünya çıkarı uğruna insanları satanların ekmeğine yağ süren insan tipi olduğunu söylememde gerek yoktur sanırım.

-Sayın Gülveren bir çay molası verelim demlenelim çaylarla okuyucularımızda birkaç yudum alsınlar devam edelim.

 

Mehmet Aluç /Kul Mehmet/Gülveren


( Monolog Röportaj-bilginin Düşüncenin Hareketsiz Kalışı- başlıklı yazı kul mehmet tarafından 6.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.