Sen,
Yalnızca gözlerimin ötesinde,
Düşlerin var ettiği yaban;
Islak, yalınayak, küf kokulu nefesin,
Ciğersiz soluduğu vurgun yerinde,
Eşsiz gülümseyensin.
Küskün hayallerin,
İntikam hevesiyle yanıp tutuştuğu,
Kuralsız arzularda doyumsuz,
Samimiyetin şefkatine yüz çeviren;
Ne olduğu belirsiz bulanık bakışlarda,
El yordamı dokunulmayı bekleyen mahcup;
Sevgili edasında,
Masumca umutları lime lime edensin.
Sabrın lanetine sığınıp,
Bir kör döğüş arenasında,
Titrek gölgelerle oynaşıp yok olan;
Sessiz varoluş heyecanını defalarca yitirip,
Ölüme susamışçasına kuruyan yüreği,
Bir solukta ıslatan sarhoş sevgili…
Kendi ihanet acılarını umudun parçalanmış dünyasında
Sonsuz kere yaşayan;
Kana kana içtiğin yaşamın varlık ve yokluk döngüsünde,
Tükettikçe doyumsuzluğa bulaşan;
Bir hastalık,
Vefaya başkaldırı,
Ve bir isyan çemberinde biri bin parça
Lanetlerle boğuşan,
Düşünce oyunlarının cüzzamlı siluetisin…
Alışkanlığa dönüşen dostluğu,
Mahkûmiyetin kilitsiz emniyeti,
Özgür düşlerin sadece düş ise kalabileceğini haykıran;
Sevdaya dair dökülen nağmelerin,
Seni hakir,
Seni gerçek dışı mahzende saklayan hayal;
Hayalin en güzel yerine kurulan sen;
Yalnızca gözlerimin ötesinde
Düşlerin var ettiği
Yaban sevgili…