Rengi yok ölümün
Yalnızlığın gözümü seğirttiği öğlen
üzeri
Mavilerden ördüğüm bulutlar aşkın
neferi
Bir izdiham yakamdan içeri sokulan
Küf kokan gecenin kayıp bekâreti.
Aşkına sadık bir kuş ertesi
Kışkışladığım lanetin örtüsü
Serili madem iklime
Mevsimlerden aldım ben ağır darbeyi
Aksayan ayaklarım
Kar yağdı mı şakaklarına yalnızlığın
Hıçkıran çaresizliğim
Surdan kaleler inşa ettim ben,
Sırlarıma
Konan güneşi kapı dışarı ettim.
Ölüm öncesi sağırlığımda
Görmediğim duymadığım aşklardan inşa
ettim ben bu şiiri
Bir batılsa acı
Bir seyirken yalnızlığın ilacı
Gözüme seken bir kurşun
Laneti üfüren kâhin
Beynamaz gölgelerden aşırdığım sihrin
Serpiştirdiğim zerreleri.
Çakalın sesi
Çenginin tefi
Zatı muhterem beyitlerin efendisi
Gök gözlü seyyah
Bıçkın rüzgâra kılıf diken yahşi
nesri evrenin
Kör kuyularda geçen ömür ne ki.
Nifak sokan o iblisi
Kandili sönen ölü reis
Maneviyatın rüzgârı madem benim her
şiirim ki
Tesellisi günün
Teveccüh yüklü göğün
Soytarı kuş seslerinde
Uçuşan kar taneleri.
Zemherilerden aşırdığım bir soğukluk
İçim buz kesen sen olmadığında
Şehla gözleri mevsimin şaşar
Sevmedikçe
İnsan kendini:
Yalnızlar durağında
Neşreden zaman
Öfkeliyim ah, nasıl da yaman
Arşınladığım heceler
Arz edip de talep bulmayan geceler
Maviden rotam
Saydam yüreğin sarılı kefen bezi.
Uçuşan zambaklar
Ayarı olmayan aşklar
Elbet ödediğim her bedel
Kırık saç tokamda saklı kader
Örtüşen aşk ve mevsim
Hazanın ayak sesi
Çekildi çekileli sahneden
Yakındır kış mevsimi
Aralığa kanat açan Kasımdan arda
kalan
Sönmez ki ölüm
Sanmaz ki âşık kendini adanmış aşka
Sadık olduğum kadar yalnızlığın
na’şına
Elbet duyacaktır feryadımı Mevla.
Köle pazarında üç kuruş
Aşk denen tezgâhta Karun kadar zengin
Öptüm öpeli geceyi alnından
Salındığım kadar kâinatta
Aşkın da alımlı hasreti
Baba ocağına duyduğum özlem ve hicran
Varla yok arası nazı sevgilinin
Hissettiğim en derinden
Ne zamanki alsam kalemi elime
Öğün atladığım ömrün ferine âşık ve
sadık bir derviş
Kıyıma uğradığım ne ki
Kıyama durduğum aşkın deruni
sıfatınca
Nazım’ın şiirlerine duyduğum hüzün ve
hasreti
Çekerken içime ince ince heceleri
Otağı kurduğum şu gök kubbe.
Arşın merkezi belki de beni çağıran
Toprağın kokusu yâd ettikçe maziyi
Uzanır da uzanır yol sonsuzluğa:
Mahşeri izdiham
Manevi hazinem
Men ettiğim sefil gölgem ve şiirler
Daha da çok sevmeli ve içime
çekmeliyim
Ömrü bir avuç suda
Yansıyan aşkın ve rüyaların hatırına
Gözüm kapalı sevdim seveli
evveliyatın
Soluğunda bir duman ki tüten bacamdan
Bir sure ki beni ve yalnızlığımı
kutsayan.