Düşlerime göm beni: ertelediğim sevinci yok say yeter ki ve izafi bir durakta beklerken nihayeti, semiren hüznün gözü yaslı ve yaşlı seyrinde, kiremit renkli bulutların da görüntüsüne aldırış etmeden teselli et beni.

En hatırşinas tonundayım göğün, sefasını sürerken atladığım tüm öğünlerin bil de bekası olduğunu yalnızlığın bazen depreşen bir melodi bazen tanımsız bir karede uzayan saçlarına şiirin tırman sen yeter ki…

Hani olur da sırt üstü düştüğüm gecenin son manevrasında açarım ben de ışıl ışıl gözlerimde rast geldiğin hüznüme de sorma sakın, neden, diye.

Kıymetsiz varlığım gözünde, bilmez miyim?

Kıyamet öncesi taşırken bedenimi atlas yorganına ölüm tedirginliğinde ç/ağlayan yaşlarıma ban içinde kalan son merhameti.

Gündür övüncüm.

Gece ise bitmek bilmeyen bataryası umudun.

Şaşılası, değil mi?

Sen koy günü torbaya sonra da sığın hatta sırnaş gecenin en ulvi rakımına.

Bilmezler en yüksekte seğiren gözlerimi, düşlerimi.

Bilmezler kilit noktasıdır yeminlerimin ve dile gelmeyen acılarımın saklı peşrevi.

Yetimsem ne gam.

Yetemiyorsam cihana çok da umurumda hani.

Beti benzi atmış kalemin son çırpınışları: yetimliğime gölge düşüren mutlu ilkbaharın ayak sesi gelir de gelir kulağıma ve beni çağırdığını bilirim de göçmen kuşların.

Göç mevsimi geldi rüzgârın hani içimdeki t/aşkın hecelerine astığım ruhum ve yüreğim.

Askıntı olan yalnızlığın feri de sönmedi gitti.

Bir mimoza bahçesidir beni bekleyen cennetim: cehennemin ön görüsü olsa ne ki süre gelen zulmün.

Tasvip et ya da etme: sessizce sevmeye devam edeceğim kendimce.

Tehir ettiğim bir buluşma olsa olsa içimde tükenmek bilmeyen izdiham ve de itibarım, sevgili…

Nazenin gölgemle bile kavgalıyken sensizliği recim etti sözcüklerim ve işte bedelini ödüyorum ‘’ben’’ olmanın ve kaygılarımın kuyruğunda sürükleniyor kaçkın bir bulut umutsuz bir uçurtma gibi.

Varsın uçurtma avcısı hedef alsın yüreğimi ve püskülünde gecenin varsın neferi olduğum yalnızlığın bandosu şen şakrak vursun çalsın.

Dalya mı?

Yoksa balyalarca uçurtmada saklı bir kuş sürüsü mü?

Göçebe varlığım ve teftişe çıkan yalnızlığım.

İzbandut gölgelerin fecri ve izafi mutluluğun henüz çizilmemiş resmi varsın yok saysın beni tefeci canlılar ve tefe koyan kâfirler.

Bir rakımsa varlığım ve dokunulmazlığım.

Bir heceysem aşk diye anılan.

Bir çiçeksem gül olmamda olmasa gerek mahsur.

Sevici kâhin.

Sayacı ölümün.

Tekeri kırık dünün ve eş güdümlü bir mermi gibi yüreğimde seken bazen gözlerim seğiren ve çınlayan kulaklarım.

Hazandan yana tecellim ve kışa uzanan yolda Kasımın son günlerinde sektiğim bir günden diğerine ve sarktığım pencerenin kırık pervazında saklı ruhum ve aç yavru kuşlarım.

Elimde ekmek.

Yüreğimde hasret.

Öcünü alıyorum aslında dünde kalan masalımın.

Firari yüreğim.

Fedaisi sözcüklerin şu mahzun şu sırdaş kalemim.

Maruzatımı asla dillendirmeden ve uzaktan seyreden en delişmen rüzgârım kendi korum kendi közüm kendi lanetim ve köpüren dalgaların sadık damlası.

Öyle ya…

Bir damla bir çiy tanesi.

Zemherilerde uyuyup uyanan bir çiçek gibi solmanın arifesinde solungaçlarımı da gömdüm derine.

Soluduğum şu hava.

Solan yüzüm.

Endamlı olsam ne ki dünümde saklı bir hayalim sadece.

Asla tahayyül edemezsin çektiklerimi asla dem de vurmam sadece daim kılarım dualarımı.

Sonlanmaz nazım niyazım.

Sonlansa sonlanda hatırşinas varlığım.

Hatmettiğim kadar sevdalı ve yalnızım ve bir bilenden sor beni evvela bu yüzden tası tarağı topladım çıktım çıkacağım son yolculuğuma…

Varsa bir mahsuru.

Vademde saklı bir çentikten sonrası da varsa.

Seyyah göğün seferi bulutuyum hala da umudun kırıntısı ile avunan ve sevgisini savunan çetrefilli varlığımdan arda kalan…

Ne hicap duyarım hayatımdan ne yakınırım ne de el aman, deyip bir Allah’ın kuluna yakarırım.

Külliyen de yalan arkamdan atıp tutulan.

Sadece bir neferim ben aşka hürmet eden ve kaderine razı.

Rengimle doğduğum büyüdüğüm topraklarına sevdalı bir Türk kızı.

Bir türküysem henüz söylenmemiş.

Tüyü bitmemiş bir yetimde saklıdır benim sevgim ve umudum ve arz-ı endam eden anaç ruhum belki de kırık yüreğimde saklı tuttuğum koca kâinatın tümü bir araya gelip de sevmeyi becerememişken ben sevmedim mi herkes yerine ve yemin etmedim mi dönmem sözümden, diye…

Sessizliğe namzet şu aciz varlığım ve bedenim elbet layığıyla yaşayıp da sevdikten sonra illa ki kavuşacaktır huzura.

Bir mısra isem içime konuşan.

Bir notaysam içime şakıyan.

Bir rüzgârsam içime esen.

Bir hecede saklı külliyem ve tüm niteliklerim.

Bir gül kadar dik ve de kırılgan ve gülümsemeyi de bu kadar çok özlemişken elbet bulacağım layığımı pes etmediğim kadar koştuğum Rabbime sadık o tek zerremle yeryüzünde karşılık da bulamadığım kadar ve asla yüksünmeden bu kadar sevgiyi boca etmişken yılmazlığın nezdinde…

 

 


( Sorma Sakın Neden Diye... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.11.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.