Derin bir çöküntü yaşadığım: zamanın parmak araklarında biriken kir gibi ya da kinle beslenen zalimlerin ara vermedikleri zulüm gibi.

Göğün retinasında bir yırtık hasıl olan bense gecenin kör gecelerine kor sözcükler yığmak isterken ve ‘’yağdır Mevla’m sözcük’’ diye başlattığım bir duanın şükürler olsun kabul gördüğü.

Beni ise insanlar her nedense kolaylıkla kabul etmezlerken ve sevgi çiçeği gibi açtığım da yalan değil ve sevgi kelebeği olarak konmazken onların omzuna çünkü içimdeki dünyada eşleştiğim devasa bir rahmet var.

Elimde olmadan seviyorum insanları.

İstem dışı ve de.

O kadar çok seviyorum ki.

Ben ne aşkın nakkaşıyım ne de alfabenin her hangi bir harfi.

Ben sadece sıradan bir insanım ama sıra dışı addedilen ve boykot ettiğim hatalar gözlemlediğim genelde ispat edemedim ama garantisini verdiğim:

Eh, ne de olsa hangi işi üstlenirsem üstleneyim bir tabur askerin yaptığını tak başıma yapmak adına hep çaba sarf etmişimdir.

Askeri disiplinle büyüdüğüm nasıl aşikarsa…

Asker torunu ve heybetli bir edebiyat öğretmeni babanın kızı iken ve işte kilit kelime:

‘’Edebiyatçı bir babanın aklı beş karış havada kızı üstelik yazabildiğimi keşfettiğimde kırklı yaşların başında iken…’’

Ne yani, yalan mı söyleyeceğim? Aradan sekiz sene geçmişken varsın çıksın yaşım ortaya üstelik yazarken yasımla dala geçmeyi de pek bir severken ne var yani yarım asırlık bir ömrü devirmişsem.

Millet şişe şişe içkiyi deviriyor da kimsenin gıkı çıkmazken.

Ben binlerce cümle kurup da geri mi çekileceğim yani bunca emeğin üstüne bir bardak soğuk su mu içeceğim?

Hali hazırda yerimde saydığım nasıl da doğru ve yazmaya başladıktan sonra bana inanan az sayıda insanı asla kandırmamışken ve günbegün yazma aşkım arşı alaya çıkmışken.

Sevilmek adına çıktığım bir yol da değil üstelik yazmak zaten ne yaptımsa insanlar genelde beni sevmekten haz etmezken ve ben herkese sevgi dolu gözlerle bakarken…

Düşük bir cümle mi kurdum yoksa?

Düşündürücü mü yoksa?

İkisi de değil çünkü düş gücüme ihanet etmeden gerçekleri de es geçmeden yazmak aşkın bir uzantısı.

Mağara devrinde yaşasaydım büyük ihtimalle yaşadığım mağaranın duvarları yetmezdi içimden geçenleri yazdıkça ben başka bir boyuta transfer olurken teknolojiye de minnettarım hani yoksa inttternet ortamında yazdıklarımı paylaşıp yüzbinlerce okuyucum olmazdı.

Ansızın içine düştüğüm bir aşksa bu eğer.

Bense aşka âşık üstelik bireysel ve sefil bir aşk da değil tüm benliğimi esir alan.

Zaten baskıcı bir ailenin tek kızı iken kolay mı hani, aşık olup da sevgilimle el ele dolaşmak?

Gün milenyum insanın.

Bense aşkı sık sık telaffuz ederken aslında kalıbımın dışına çıkıp hayali âlemde yaşadığım aşkları kelimelere dökerken ve kendime bir dönüp bakıyorum ki…

Tutucu bir insan olmanın ötesinde demokratik ve aydın bir ailenin de kızı iken.

Elbet kendimi masaya yatırıp sizlerin tek tek incelemesine izin veriyorum benliğimi.

Ne düşündüğüm.

Kim olduğum.

Memleketin bunca sorunu varken aklıma esip yollara düşmek istediğim ve kurda kuzu teslim edilmezken ben ruhumu kuzuya büründürüp kalemim de kurt başlığı ile içimi deşerken ve okuyucum ile kurduğum gönül bağıma riayet edip her duygunun da sirayet ettiği ve kalemin dokunduğu ruhumdan sökün eden binlerce sözcüğü de yazıya dökerken.

Pek çok miladım vardır benim hayatta.

Yirmili yaşlarımda mesleğime âşık olduğum sonra birilerinin racon kestiği ve mesleğime ihanet edip basıp da istifayı başka bir meslek edinmek adına akademik kariyerin peşine düştüğüm.

Diğer milatları es geçiyorum.

Kısa bir süre Çalıkuşu olup da eser gürlerken okul yollarında.

Sonra uğradığım hayal kırıklıkları sebebiyle öğretmenlik mesleğine de rest çektiğim.

Başka miladım yok mu sanıyorsunuz?

Olmaz mı?

Hayatımın nerede ise beş yılını yün örerek geçirdiğim ve kendimle kavgalı bir dönemeçten geçip ansızın yazmaya başladığım.

Kolay mı sahiden aralıksız yazdığım şu son sekiz senede başım göğe erdi mi?

Nasıl hem de göğe erdi başım hatta göğün zirvesinden de yere defalarca çakılıp ve kalemime ve herkese küsüp kendimi de yerin dibine batırıp…

Elimde değil ne de olsa bir ömür yargılandı mı insan bir de mükemmeliyetçi oldu mu.

Süreç keyifli mademki konumuz da yolumuz da yazmaktan geçiyor elbet araya giren ailemin yaşadığı sıkıntılar ve hastalıklarla olan imtihanımız ailecek ve uzağında kalsam da edebiyatın bu farklı süreçlerde…

Ve ben kalemi her elime aldığımda transa geçip ruhumdaki dik merdivenleri kaygan bir zemine dönüştürüp de yerle yeksan edildiğim onca vakadan sonra vuku bulan bu uçma hissiyle kanatlarım kanayana kadar çırptığım ötesinde yüreğimin çarptığı her aksanlı zeminde evrelerden firar ettiğim ve bitap düşene kadar karalar bağladığım ve ağladığım asla yalan değil.

Zaten bir ömür bundan kaybetmedim mi?

Varsa yoksa içim nasılsa dışa da öyle aksettirmek.

Hüznümü ve neşemi de coşkuyla yaşadığım ve kimseden korkum olmadığı gibi zaman zaman da birilerine kafa tuttuğum.

Bir parantez açmam gerekirse bilin ki; o parantez asla kapanmayacak ve yaralı iklimde bölücü imlerle kurduğum ilişkide aşkı da kaos eşliğinde yaşarken sanmayın hani sıradan bir insan olmam hayal kurmama asla engel değil.

Rimeli mi aktı yoksa sözcüklerin?

Elbette akan mürekkeptir ve itiraf etmem gerekirse hayatımda bir kere bile rimel kullanmış biri değilim ne de olsa makyajın yanıltıcı ve sahte bir yüz yarattığına inanıyorum sadece aşırı beyaz tenime renk gelsin diye bir ömür sadece laf olsun diye allık sürmüşümdür.

Gerçekler.

Gerçek dışı addedilen ne varsa.

Bense dile getirmezsem kesin çatlarım.

Zaten kırk yıl süren bir sessizliğin hemen ertesinde yazmaya başladım mı sessizliğim illa ki son buldu en azından yazarken ne de olsa toplumdaki rutin kurallara hep riayet etmişimdir ama haksızlığa asla yine de haklı olduğumu ispat edene kadar göbeğim çatlar.

Sözcükler.

Yetim bir alfabe iken bendeniz.

İçimdeki dehliz.

Ah, bir de en sevdiğim: o uzun ve dar koridorlar.

Hazandan kaçıp hüsrana sığındığım.

Aşktan kaçıp kendime diz çöktüğüm.

Aşkı ise sadece yazarken yaşadığım ve yaşattığım elbet içimdeki liseli kız çocuğundan yana taviz vermezken en büyük tesellim de masum kaldığımın garantisini verdiğim kadar en azından temiz yüreğimle ve iyi niyetimle günahlarımı temize çekip yazdığı her yazının da yüz ölçümü iken karışladığım boş beyaz sayfalar ve yüreğimin teri ile yazmaktan ve sevmekten yana mustarip bir o kadar hoşnut iken.

Yazdıklarım okuyucu ile buluşuna kadar yaşadıklarım ve hangi şartlarda bunca yazı peyda oluyor, gelin bir de bana sorun.

Uyudu şehir.

Uyumayansa iblis.

Zulme odaklı bakışlar ve çirkin sesler ise adam boyu ve siz ne kadar kendinizi güvene aldığınızı sansanız tek güvenli yer dualarınızla sığındığınız yüce Mevla.

Öykündüğüm bir şeyler olmaz mı ama illa ki kendime dair?

Öldürdüğümse pek çok kötü insanın delik deşik ettikleri ruhumdaki boşlukları yazarak ve başka başka insanları severek doldurduğum.

Restleştiğim o kadar çok insan olsa bile durduk yere söz savunmanın değil hani.

Bir şekilde yanlış anlaşılmak da işin başka bir boyutu, sevgili dostlar ve ben tek başıma pek çok kişinin işini defalarca yıllarca yapmış olsam bile varamadığım değil zirve bilakis dibi defalarca gördüğüm…

Sanırım acı çekerek besleniyorum ben sevginin haricinde ve yazmadan geçen bir gün bir asır gibi acımı büyütürken bense görüş açımı genişletiyorum yoksa ne nefes alabilirim ve yazar ne de coşkuma sahip çıkarım üstelik bana sahip çıkan sadece Rabbim iken ve her halükarda Allah rızası için yaşar ve kolaylıkla sevebilirken hep de şunu düşünmüşümdür:

Allah’ın bildiğini kuldan neden saklayayım?

Aldım mı başıma belayı ve en ufak bir sırrımı ola ki paylaşayım en yazık ki bu atasözü de güme gidiyor ve ben inatlaşıyorum illa ki kendimle ve kaderimle ve hayatla ve işte yazarak ifa ve de ifşa ettiğim sayısız ayrıntı…

Ne yalan söyleyeyim, kendimi sonunda kabullenip severken asla unutmayın da bunda sizlerin büyük payı olduğuna.

Teşekkür ederim sevgili okuyucum.


( Teşekkür Ederim Sevgili Okuyucum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.10.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.