Bir vazgeçişin öyküsüydü gecenin
uykulu gözlerinde yağan o yağmurun da güncesi idi yaşıma nasıl da hazırlıksız
yakalanmıştım.
Mabedimde saklıydı matemim ve
mahremim ve melankoli asla dilememiştim evrenden lakin kökü dünde saklı
öykülerim vardı benim içine hapsolduğum oysaki her hikâye özgürlüğün ifadesiydi
zannımca elbet siz yazdığınız takdirde.
İfa edebildiğimden fazlası yüreğimden
sızan ve dışarıdan gelen o siren sesi ve sus pus kalıveriyorum işte olduğum
yerde.
Mevsimin fıtratı mı nedir içimde
infilak etmek üzere olan o sessizliğin üzerinden de çokça zaman geçmemişken ve
kaybettiğim zamanların telafisi adınadır belki de bu bitimsiz coşkum ve yazma
aşkım ve sevecen bir rüzgâra teslim oluyorum nerede ise her gece yolculuğa
çıkıyorum kainatta üstelik yol yorgunu olma ihtimalim de yok ne de olsa vücudum
diri ve dingin ruhumsa asılı gök kubbede ve kalbimdeki gümbürtülü atış ile tüm
evrene talip olabiliyorum.
Tavaf ettiğim aşikâr.
Hayata tav olduğum da.
Heyecanla bekliyorum her gece
yolculuğumda nerelere gidip neler yazacağımı ve hala yazıyor olabildiğimi de
yüzde yüz kabullenememişken çünkü yazdığım hiçbir şeyi beğenmiyorum ve görücüye
çıkarmadan metinlerimi ve de şiirlerimi acımasızca tek tuşa basıp silmek hiç de
zor olmuyor hani bir o kadar yastık altı yaptığım yazılar ve şiirler saklı
belleğimde elbet bilgisayara da depoladığım.
Kıtlık çıkacakmış gibi istiflediğim
yüzlerce binlerce cümle ve masa üstümün dağınıklığı ile beynimin de
savurganlığı eşleşirken ve işte kendimi iyi hissettiğim o an tıpkı üniversite
yıllarımda deli gibi not alıp da masaya yığdığım yüzlerce sayfa ve finaller
öncesi odamda kampa girdiğim ve rüştümü ispatladığım.
Bilgi ve kitapta sınır tanımadığım o
kadar aşikâr ki bir de severken bu yüzden bonkörüm ben: hem yazdığımda hem
kitap alışverişine çıktığımda hem de insanlara yaklaşıp bir o kadar onları
uzaktan sevdiğimde hele ki insan ilişkilerinde kurduğum yakınlıklar bir süre
sonra infilak ederken ve nerede ise ölümle örtüşen o sonlar ve nice yaşayan ölü
biriktirdim şüheda mazimde ve esintisi hala dün gibi.
Savurmayı seviyorum bir o kadar
savrulmayı da.
Sevmeyi seviyorum ve yaşadığım hayal
kırıklıklarından kendime ders çıkaramadığım gibi nihayetinden kendimi
kabullendiğim ve yüzleştiğim de tek gerçek.
Dokunulmazlığı olan varlıklar var
hayatta bir de hayatta olmayanlar.
Ruhumun dokunulmazlığı pek izafi
değil hani yüreğimdeki doku kaybına da baktık mı eyvahlar olsun.
Renkler coşkulu tıpkı kalem gibi.
Duygular frensiz tıpkı kendimi yok
saydığım ve yok sayıldığım gibi artık yokluğu hiçliğimle örtüştürüp varlığımı
da hiçliğe kurdum mu sorunları aşmayı iyi kötü beceriyorum son zamanlarda gerçi
dışarıdan görünen tablo insanlara pek inandırıcı gelmiyor ama en azından
kendimi kandırmayı sonlandırdım kendimi sevip sevmeme hususunda ve kalbimin de
varlığımın da rüştünü ispatladım iyi kötü.
Dönen çarklar.
Çarkların un ufak ettiği.
Elbet sistemdeki döngüyü hiç birimiz
sonlandıramazken en azından sevebiliyor olmakla kendimizi siperimizde koruyor
ve hayatta olan duruşumuzu da tescil ediyoruz bu bağlamda ters giden hiçbir şey
için de kendimizi suçlamamış oluyoruz…
Keşke yaşamak da yazmak kadar kolay
olsaydı en azından coşkunun ibresi yaşama sevincini gösterirken demek oluyor ki
hiçbir şey için geç değil.
Unutmayı diliyorum unutulmuş olmamı
ama unuttuklarım beynimde yaptıkları kazıda yeni bulgular sunuyor bana.
Buyurgan bir yüreğim: üzgünüm kendim.
Büyümediğim nasıl da belli oluyor
değil mi?
Üzgünüm annem.
Ruhum Çıfıt çarşısı ve beynim aynı
bilgisayarımdaki masa üstü gibi binlerce evrakla dolu işte.
İtiş kakışım kaç zamandır ve asla
hafızama format atamıyorum.
Ola ki uyuyayım alt bellek devreye
giriyor üstelik rüyalarımı güncelleyemiyorum hele ki çöp kutumu da boşaltma imkânım
yokken.
Ah, sevgili şehir öyle mi?
Günde kaç vakit çöpleri toplamaya
geliyorlar üstelik geri dönüşümle pek çok şeyin atığı katık olarak sunuluyor
doğaya.
Doğal bir afetim ben ve yüreğimin
ambarı tıkış tıkış.
Aralıksız gagaladığım sevgi ve umut
elbet kendimi zengin ve heybetli hissediyorum içine tıkıldığım o arpa
ambarında.
Arpadan olacak muhtemelen içimde
şahlanan atın ölümü ve doz aşımından dolayı kurdeşen döküyorum kaç senedir.
Alerjimin olduğu pek çok kimyasal
ürün ve beynimin salgıladığı sayısız hormon.
Adrenalinden bol miktarda üretim.
Serotin ve de endorfin aklınıza ne
gelirse.
Ve çikolata yemeden de mutlu olabilen
insanlardanım en çok da kendimle yüzleşip içimdeki çocuğun o masum yüzünü
okşadığımda.
Elimde değil işte.
Virüs belasından bu yana tabi
olduğumuz kurallar ve işte tek dokunabildiğim yine kendim iken.
Kimlik numaramı ve cep telefonumu
ezberlemeye yeltendiğim günden beri aralıksız hücuma geçen onlarca telefon
numarası tüm sevdiğim insanları zihnime kazımışken üstelik adları ve soy
isimleri ile de tescilli iken.
Sefil kendim.
Ah, sevdalı kendim.
Kendimim de kendimin en yakın dostu
ve baş düşmanı kendimi bildim bileli üstelik.
Öykündüğüm yine kendim.
Öldürdüğümse sefil nefsim.
Sakil duran her neyse aralıksız
kurcaladığım ve kurguladığım yüzlerce hikâye görücüye çıkarmadığım yastık altı
yaptığım…
Ah, bir de dilaltı şiirlerim.
Nüktedan ve de savurgan ve işte
beynimde kullanmadığım ne kadar bellek varsa yazmaya başladığım günden beri
faaliyete geçen beynimin atıl haznesi.
Bense hazine bulmuş gibi mutluyum en
çok da kendimi deşerken…
Üstüne üstelik haletiruhiyem evrim
geçirirken kendimi hatırladığım ta o dört yaşındaki çocuk halim.
İş bu raddeye geldi madem mümkün mü
yazmaktan vazgeçmem?
Vazgeçtiğim o kadar çok saklı ki atıl
olarak defolanmış aklımın ambarında en çok bastırdığım iç sesim ve bir ömür dış
sese maruz ve de tabi kalmışken.
Sürüncemede çok duygum var günbegün
şekillenen.
İnsan sevgimi keşfettiğim ilk günden
beri tüm dünyayı kucaklayabilirken bir oda dolusu ya da bir sokak dolusu insan
nasıl olup da sahiplenmemişler sahi onlara verdiğim sevgiyi ve de duyduğum
güveni?
Karınca misaliyim her gece yolculuğa
çıkıyorum küçük adımlarla ve telaşla nükseden iç sesimden nasiplenip bol bol
hayal kuruyorum bir o kadar cümle.
Cümleten haberiniz olsun hani.
Cümleten de selamlıyor sizi tüm
cümlelerim.
Sessizliğim sizi yanıltmasın hani:
içimde kopan kıyameti bastırmak az buz iş değil bu bağlamda yazmak benim tüm
aş’ım ve de Aşk’ım.