Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 6.10.2021
Okunma Sayısı : 777
Yorum Sayısı : 9
Günün Yazısı

Bu Yazı 7.10.2021 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Bugün  bilindiği  gibi  İstanbul’un  düşman  işgalinden  kurtuluşunun 98. Yıldönümü.

Evet... 30  Ekim  1918 de  imzaladığımız  Mondros  Ateşkes  Antlaşmasının  7. Maddesi  mucibince ( ki  böyle  bir icap  yani  gerekçe yoktu  aslında)  ülkemizi  işgal  etmeye  başlayan düşmanlarımız 13 Kasım 1918 de bir  sürü savaş  gemileri  ve  karaya  çıkardıkları  askerleri  ile  İstanbul’da arz-ı  endam  ettiler. Aynı  gün -lağvedilmiş – Yıldırım  Orduları  Grup  Komutanı  Mustafa Kemal  de  İstanbul’a  vasıl  olmuş ve  Haydarpaşa  Garında  bir  manga  Fransız  askeri ve bir  kaç  Osmanlı  ricali  tarafından  karşılanmış akabinde  Kartal  adlı bir  motorla  Karaköy  rıhtımına  doğru  yol  almaya  başlamıştı.  İşte  o  motorda  önünden  geçmekte  olan  düşman  gemilerini  görmüş  ve  ‘’ Geldikleri  gibi  giderler.’’ Demişti.

Sonrasındaki  gelişmeleri uzun  uzun  yazmayacağım.

Yaklaşık  dört  yıl  süren  ve  adına  Milli  Mücadele  dediğimiz  o  zorlu  dönem  11 Ekim 1922 de düşmanlarımızla  imzaladığımız  Mudanya  Ateşkes Antlaşmasıyla sona  ermiş ve  vatanın  düşman  işgalinden  kurtulacağı  artık  gün  gibi  aşikar  olmuştu.

Ancak  ilginç  bir  durum  vardı: Düşmanlarımızdan  Fransa  Hatay  ve  İskenderun  hariç  bugünkü  topraklarımızdan  zaten  daha  önce  çekilmişti.

İtalya  zaten  bizimle  hiç  bir  silahlı  çatışmaya  girmemişti ve  o  da  çekilip  gitmişti.

İngiltere Bugünkü  Türkiye  topraklarında  zaten  değildi. Eski  Osmanlı  topraklarından  çekilip  gitmek  gibi  bir  niyeti de yoktu.

Geriye  kala  kala  I. Dünya  Savaşında  herhangi  bir  savaş yapmadığımız  ama  daha  sonra  İngilizlerin  sahaya  sürdüğü  Yunanistan  kalmıştı ki 11 Ekim 1922 den  hemen  sonra  Anadolu’dan  çekilen  oydu.

Evet.. Anadolu  düşmandan  temizleniyordu ancak  Mudanya  Ateşkes  Antlaşmasına  göre bir  barış  antlaşması  yapılıncaya  kadar İstanbul  yine  işgal  devletlerinin  işgali  altında  olacaktı.

O  barış  antlaşması  bilindiği  gibi  24 Temmuz  1923 de  Lozan’da  imzaladığımız  Lozan  Antlaşması  idi.  Yani Lozan  Antlaşması imzalandıktan  sonra işgal  kuvvetleri  Temmuz  ayında  yedi  gün- Ağustos  Ayında 31  gün-  Eylül  ayında 30 gün  ve  Ekim ayında 5 gün daha  İstanbul’u  işgal  altında  tuttular.  Toplamda 73  gün daha...

Bu  arada  1 Kasım 1922 de  Saltanat  kaldırılmış  ve  17  Kasım 1922 de son  Padişah  Vahdettin  yurt  dışına  kaçmıştı.

Peki İstanbul’un düşman  işgalinden  kurtulması  nasıl  gerçekleşti?  Kısaca  onu  da  anlatayım. Daha  doğrusu  Selahattin Adil  Paşa ( 2.  Kolordu  ve  İstanbul  Komutanı )   anlatsın.

‘’İşgal kuvvetleri  Lozan  Antlaşmasından bir  ay  sonra toparlanmaya  başladı. İşgal  ettikleri  binaları  bir buçuk  ay  içerisinde  Türk askerine  teslim  edecekler  en  son  gün de dostane  bir  tören  düzenlenecekti. ‘’

‘’General  Harrington tarafından İtilaf  Devletleri  orduları  namına  29 Ağustos’ta Türk  ordusu  için  Sumer  Palas’ta  bir  çay partisi  verildi  ve  bu  partiye  Türk  askeri  ve  sivil  erkanı  davet  edildi.  Türk  tarafı  bu  jeste 19 Eylül 1923 de Beykoz Parkında  bir garden parti  ile karşılık  vermişti.

‘’Bu  arada  İzmit’ten  gelecek  olan  ordumuzun  İstanbul’a  girmesi ve  boşaltılan  binaları  teslim alması Eylül sonuna  kadar  devam  edecekti. Bunun  için  gerekli  hazırlıklar  yapılmış  ve karargah  heyetleri  hariç  askerler  memleketlerine  gönderilmişti.’’


2  Ekim  1923  günü  İşgal  kuvvetleri  işgal  ettikleri  bütün  binaları  boşalttıklarına  dair  bir  belgeyi  Selahattin  Adil  Paşa’ya  sundular.  Yani  İşgalcilerin  İstanbul’dan  ayrılmaları  başlamıştı.

Devamını  şöyle  anlatır  Selahattin  Adil  Paşa:

‘’Türk-İngiliz-Fransız  ve  İtalyan Kuvvetlerinden  ayrılan  birer birlik belirli saatlerde  Dolmabahçe  meydanına  yerleşmiş ve  yapılan  geçit  merasiminden  sonra İtilaf  devletleri  komutanları  tarafından büyük  bir  seyirci  topluluğu  önünde  alkışlar  arasında  şanlı  bayrağımız  selamlanarak yabancı  komutanlar  Cami meydanına  kadar  uğurlanmış ve  burada  rıhtıma  yanaşan  bir  motor  tarafından Fındıklı  açıklarında  beklemekte  olan  Arabic  adlı vapura  gitmişlerdi  ve  böylece  işgal  sona  ermişti. ( Son  birlikler  6 Ekim  günü  İstanbul’dan  ayrıldılar.)

Selahattin Adil  Paşa  aynı  anda  Türk  birliklerinin  İstanbul’a  girişini de  anlatır:

‘’Üsküdar’dan  araba  vapuruyla  karşıya geçen  Türk  birliklerinin şehre  girişinde  Sarayburnundan  Taksim’e  kadar yolun  iki  tarafına  sıralanmış  Müslüman  ahali ‘’ Yaşasın’’ çığlıkları  atıyor ard  arda  tekbirler  getiriliyor Allahuekber  sedaları  Ayasofya  Camiinden  yükselen  yanık  selalara  karışıyordu.’’

Evet...Bir  nevi  ‘’ Güle  güle ‘’ demişiz  işgalcilerimize.  ‘’ Hoşçakalın.  Bunu  saymayız  yine  bekleriz.’’  de  dedik mi  bilmem  ama oldukça  centilmen  bir  şekilde  uğurladığımız  kesin.

Gelişleri  sanki  İstanbul’u  Feth etmiş  Fatih  Sultan  Mehmet  ve  Türk  ordusunun  İstanbul’a  girişi  gibiydi.  Gidişleri  Türk  Bayrağını  selamlayarak  oldu.  Yani  geldikleri  gibi  gitmediler.  Gelirken  zafer  naralarıyla gelenler  giderken  süklüm  püklüm  bir  görüntü  eşliğinde  gittiler.

İşin  trajikomik tarafı  geldiklerinde  dükkanlarına  İngiliz-  Fransız-  Yunan( Özellikle Yunan)  ve  hatta  hiç  alakası  olmadığı  halde  ABD bayrağı  asıp  İşgal  kuvvetlerini  alkışlayan iç  hainler  onlar  giderken bu  sefer  dükkanlarına- evlerinin  camlarına-  balkonlarına  Türk  Bayrağı  asarak  Türk  askerini  alkışlıyorlardı.

Neyse...Asıl  konumuz daha  farklı.

Şimdi gerek  İngiltere’nin  gerekse  Fransa’nın  geldikleri  ve  gittikleri  ülkelere  bir bakalım.

Mesela  Hindistan.

İngiltere  Hindistan’a  ilk  kez taa  1740  yılında  geldi.( Koluyla  bacağıyla  girdi  aslında )   1947  yılında  güzelim  ülkeyi  Hindistan  ve Pakistan  diye  ikiye  böldükten  sonra  aynı  yıl Hindistan’dan  gitti.  Bugün  gerek  Hindistan gerek  Pakistan bağımsız  devletler  olmakla  birlikte  İngiliz  Milletler  Topluluğu  üyesi  devletlerdir ve özellikle  Hindistan’da  İngilizce bilmeyenlere  cahil  gözüyle  bakılmaktadır.

Osmanlı’dan  ayrılan  topraklara  bakalım:

Irak: 

İngiltere  bu  ülkeye  1918 de  geldi. 1920 de Manda  yönetimi  kurdu. 1930 da  ‘’ Bağımsız  bir  devletsin  artık ‘’  dedi ve  gitti 

1920 den bu  yana  Saddam  Hüseyin de  dahil  Irak Devletinin  başına  geçenler  arasında sıcak  yatağında  ölen  olmadı. Şu  anki  durumları  da  ortada..

Mısır:

1882 den beri  İngiliz  işgali  altındaydı.  1914 de İngiltere  bu  işgali  resmileştirdi. 1946 da Süveyş  Kanalı bölgesini  elinde  bulundurmak  şartıyla  gitti. 1956 da Süveyş Kanalı bölgesinden  de  gitti.  Ve  bugün Mısır’ın  hali de  ortada.

Diğerlerini  tek  tek  yazmayacağım:

Suriye
Ürdün
Sudan
Lübnan
Tunus
Cezayir
Libya

Hepsine  geldiler  ve  gittiler.

Şu  anki  durumları  fotoğraflarda görülüyor.

Yani  bu  şerefsizler  geldikleri  hiç  bir  ülkeden  geldikleri  gibi  gitmediler. 

Hal  ve  durum  bu  iken  Türkiye’den  niçin  geldikleri  gibi  gitmiş  olsunlar  ki?

Ya da  şöyle  sorayım:

Özellikle  İngiltere  ülkemiz topraklarından geldiği  gibi  gittiyse  bu  durumda bir  Türk (!)  nasıl  olur  da ülkesinde  bir  iktidar  değişikliği  için ( Aynen  Mısır  başta  olmak  üzere  pek  çok  Arap  Devletinde  olduğu  gibi ) bir  Nato  yahut  Avrupa  Birliği veya  ABD  müdahalesi  ister?  ( Bunu  Gezi  olaylarında  gördük  maalesef. )

Bu  şerefsizler  eğer geldikleri  gibi  gittiyse  Türk  gibi  bir  milletin  bazı  fertleri  nasıl  olur  da eşcinselliği  normal  bir  yaşam  tarzı  olarak  görürler?

Örnekleri  çoğaltmak  mümkün.

Kısaca  ben  bu  şerefsiz işgalcilerin  geldikleri  gibi  gittiklerine  inanmıyorum.  Öyle derin  yaralar  açtılar  ki  bu  ülkede  ve  geldikleri  her  ülkede  o  yaraların  asırlar  boyunca  kapanması  neredeyse  imkansız.

*****

Her  şeye rağmen...

‘’Bugün  İstanbul’un  düşman  işgalinden  kurtulmasının  98. Yıldönümü’’ Diye  başlamıştım  söze.

Evet.. Bugün  İstanbul’un  düşman  işgalinden  kurtuluşunun  98.  Yıldönümü.  Bizlere  bu  mutlu  günü  sağlayan  başta  başkomutan  Mustafa  Kemal  olmak  üzere  emeği  geçen  erinden  generaline  kadar  tüm  askerlerimizin   ve  yine  bu  kurtuluşta  emeği  geçen  sivil  tüm  vatandaşlarımızın manevi  huzurlarında  saygı  ile  eğiliyor  onları  minnet  ve  şükranla  yâd  ediyorum.  Ruhları  şâd  olsun. 
( Geldikleri Gibi Mi Gittiler? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 6.10.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.