Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 30.09.2021
Okunma Sayısı : 2863
Yorum Sayısı : 4

HZ. MUHAMMED’İ EŞLERİ  AYŞE VE HAFSA MI  ÖLDÜRDÜ? / ‘’HIRİSTİYANLARIN MERYEM OĞLU  İSA’YA  YAPTIKLARI  GİBİ  BENİ  ÖVMEKTE AŞIRIYA  KAÇMAYINIZ.--------Hz.  Muhammed ( S.A.S )----4. BÖLÜM

Yazının  başlığındaki  soru tahmin ederim okuyanların  hepsinin tepkisine ve  irrite  olmasına  sebep olmuştur. Bu  arada bir  kaç gündür yazdığım  yazı  ile  bu  sorunun ne alakası  olduğunu  düşünenler  de  olabilir.

Evet  bir  kaç  gündür  yazdığım  bu  yazı  ile ‘’ Hz. Muhammed’i eşleri  Ayşe  ve  Hafsa mı öldürdü?’’  Sorusunun  ne  ilgisi  var?

Şu  ilgisi  var:  Hani  başta  Cübbeli Ahmet  Hoca  olmak  üzere  gerek  medrese tahsili  görmüş  hocalar  gerekse İlahiyat  Fakültelerinden mezun  olup  şu  anda  profesör  konumunda  olan hocalar aklımıza  ve  mantığımıza  ters  gelen bazı  konularda ‘’  Ben  demiyorum bunu  kaynaklar  söylüyor’’  Diyor  ya  işte  yukarıdaki  sorunun  cevabını  da  maalesef  hocaların ‘’Sahih’’  yani  gerçek  dedikleri  kaynaklar  söylüyor  ve  sorunun  cevabı  olarak ‘’  Evet...Hz.  Muhammed’i  eşleri  Ayşe  ve  Hafsa birlikte  zehirlediler.’’  Diyor.

İşin  ilginci  gerek Hz.  Ayşe’ye  gerekse  Hz. Hafsa’ya  ve  tüm  peygamberimizin  eşlerine  ‘’ Müminlerin  Anneleri’’  diyen  de  aynı  kaynaklar...

Şimdi yukarıdaki  sorunun  cevabı  ile  ilgili  ayrıntılara geçmeden  önce bir  önceki  bölümde  kaldığmız  yerden  devam  edelim.

O  bölümde  Peygamberimizi  rüyada gösteren terlik- yanmaz  kefen  ve  Peygamberimizin  saçının  suyunun suyundan  bahsetmiştim.

Hemen  belirtelim:  Cübbeli  Ahmet Hoca ‘’ Peygamberimizin  saçının  suyunun suyunu satmadım. Resimde  görülen  su paketleme  fabrikası  bana  ait değil’’ Diyor. (2.Resim )

Eee  bu  Peygamberimizin saçının  suyununu  suyu  olayı  ne  peki?

Olay  kısaca  şu:

Peygamberimizin saç-ı  şerifi Birleşik Arap Emirliklerinin Abu Dabi şehrinde bulunuyormuş. Bu saçlar dünyada 90 milyon taraftarı olan Ensari cemaatinin lideri Şeyh Dr. Ahmed el Hazrecinin evinde özel bir bölümde saklanıyormuş. Her senenin Ramazan ayının 23. Günü de bu saçlar dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen din adamlarının da katıldığı bir törenle yıkanıyormuş. Bu törene Türkiyeden ise Cübbeli Ahmet Hoca gidiyormuş.

Cübbeli  Ahmet’in  hem  o  törendeki  resimleri  hem  bir  su  istasyonunda  çekilmiş  resimleri  olunca  bazıları ‘’ Hah  bu  adam  Peygamberimizin  saçının  suyuna  normal  su  katarak ‘’ Peygamberimizin  saçının  suyunu satıyor’’ Demişler.

Benim anladığım  kadarıyla böyle  bir  su  satma  olayı  yok. Yok olmasına  yok  ama  bazı uyanıklara  ilham  kaynağı  olabileceği  hatta  olduğu  da kesin.

Yanmaz  kefen  konusunda  da şöyle  diyor  özetle. ‘’ Ben  yanmaz kefen dye  bir  şey  demedim. Bir  insan  kefenine  Allah’ın ism-i azamından  üç  tanesini iliştirirse ( vücudunun  çeşitli bölümlerini  örten  kısılara ve  kefenin  üstüne ) kabirde azap  görmez dedim. Bunu da  ben  değil  kaynaklar  söylüyor.’’ Yani kefenin  yanmaz  olduğunu  söylemediğini belirtiyor  ama  kefen  sattığını  inkar  edemiyor ( zira  videosu  var.)

Ancak  yine  belirteceğim: Uyanıklara  ilham kaynağı olduğu  ve  bazı  uyanıkların  doğrudan  doğruya  yanmaz  kefen  diye  kefen  sattıkları  bir  gerçek.

Ve  Peygamberimizi  rüyada  gösteren  terlik:

Efendim  bunun  hikayesi de  şöyle:

Peygamberimizin  giydiği  terlik  pek çok  derdimize  deva  oluyormuş  ama bu  terliğin aynısını  hiç  bir  yerde bulmak  mümkün değilmiş.  Hocamız  araştırmış  Peygamberimizin  soyundan  birilerinde  olduğunu  öğrenmiş  ve  ölçülerini  şeklini  vs  alıp  aynısından 150- 200  kadar  yaptırmış  ve  dahi tanesi 130 liradan  satmış  ki  bu 130 lira zaten  o  terliğin  maliyetiymiş. Bu  150-200 imalat  dışında  o terlikten  bir  daha  ne  yapılmış  ne  de  satılmış.

Ha  bu  arada bizim  hep  terlik dediğimiz  şeye  aslında Nal-ı Şerif deniliyormuş.

İşin  ilginci  bu  Nal-ı Şerif sadece  terlik  olarak değil  asıl  dua  olarak  çok  meşhurmuş. Yani  anlayacağınız  o  terliğin  şekli  içine yazılan  ve  adına  Nal-ı Şerif  Duası denilen dua Nal-ı  Şerifin kendisinden  daha  meşhurmuş. Öyle  ki  Koskoca  İlahiyat Profesörü  Nihat  Hatipoğlu bile  bu  duayı  devamlı  üzerinde  taşıyormuş  ve  bir programında – Aynen  Cübbeli  Ahmet  Hoca  gibi-  Nal-ı  Şerif Duasının  faziletlerinin  en  az 50  kaynakta  mevcut  olduğunu  söylemiş.  Öyle  olunca ne  olmuş dersiniz?

Bu  sorunun  cevabını  bana  değil  başta ‘’ Gitti  Gidiyor’’ olmak  üzere  pek  çok  internet sitelerine  girerek  sorun ve  Nal-ı Şerif  kolyelerinin- çerçeveli  resilerinin kaç  paraya  satıldığını gözlerinizle  görün.

Biliyorum  Yukarıdaki  sorunun  cevabını  bekliyorsunuz  ama  şimdi  gelin  az  komplo teorisi  yapalım.

Herkes  yapıyor  bir de ben  yapsam  sanırım  çok  olmaz. ( Konuyu  dağıttım sanılmasın.  Toparlayacağım.)

Eski  çağlarda insanlar  cadılardan  çektiklerini hiç  bir  şeyden  çekmemişler. Süpürgelerine binen  cadılara  karşı  kendilerine  binecek  bir şeyler  ararken de atı keşfetmişler. Lakin  atın  ayak  tırnakları  çabuk  aşınıyor  bu  da dert  oluyormuş  insanlara. Derken  demiri  de  keşfetmişler ve demirden nal yapmışlar  atların  ayakları için.  Bu  nalları  atların  ayaklarına  yedi  adet  çivi  ile  çaktıkları  için  hem  nal  hem de  yedi rakamı  uğurlu  kabul edilmiş. Dahası  cadı olduğuna  inanılan yaşlı  bir  kadın  ölünce tabutunun  üstüne  nal  çakmışlar  ki  mezardan  fırlayamasın.

Gel  zaman git  zaman  Hıristiyanlık  yayılmış  insanlar  arasında. 10. Yüzyılda Canterbury Kilisesi'nin başpiskoposu St. Dunstan, din adamı olmadan evvel nalbantlık yapmıştır ve bir gün şeytan kılık değiştirerek iş yerine gelir. At ayağı şeklinde olan ayaklarına nal takmasını isteyen şeytanı hemen tanıyan St. Dunstan, ayaklarına nal takabilmek için onu duvara zincirlemesi gerektiğini söyler ve sıkı bir şekilde onu duvara bağlar. Nalı ıstırap verici şekilde çakar ve bir daha Tanrı'ya inanan hiçbir insanın evine girmeyeceğine dair söz verirse serbest bırakacağını söyler. Şeytan ise o insanları nasıl ayırt edeceğini sorar ve nalbant nalı gösterir. Kapısında nal olan hiçbir eve girmeyeceksin der.

Buraya  kadar  bir  komplo  yok  tabii  ki.  Komplo  teorisi  şurada  başlıyor:

Nal- Nal-ı  Şerif...

Nala  çakılan  çiviye  İngilizcede  ne  deniyor?  Nail

Nail- Nal - Nal-ı  Şerif.

Kaynak  var  mı? 

Yazdık  ya: Centerbury  Kilisesi  baş  psikoposu Saint.( Yani  aziz) Dustan...

Evet  benim komplo  teorisi  biraz  işin  mizahı ama  yukarıdaki  sorudaki  komplo  teorisi  ciddi ciddi  dile  getiriliyor  ve işin  ilginci  kaynakları  da  öyle  yabana  atılabilecek  kaynaklar  değil.

O halde  başlayalım ciddi kaynaklarda anlatılanlara:

Hz. Muhammed (S.A.S) bir  gün  Hz. Ömer’in  kızı  olan eşi Hafsa’ya  ‘’ Bugün  istersen  baban  Ömer’e  git.’’  Diyor. Hafsa  işkillense de  gidiyor ama  içine  bir  kurt  düşmüştür. ‘’ Beni durduk  yerde neden  babama  yolladı?’’ Diye.  Babasına  gitmeyip  yarı  yoldan  dönüyor  ve  evine  geldiğinde  bir  bakıyor Hz.  Muhammed  üstelik  kendi yatağında  cariyelerinden  Mariya ile...Kızıyor  bağırıp  çağırıyor  ve  dahası  tüm  olanları  gidip Hz. Ebubekir’in  kızı  ve  peygamberimizin  diğer  eşi  olan  Ayşe’ye  anlatıyor.  Sonrasında  iki  kuma  Hz.  Muhammed’e  sayıp  döküyorlar. Bunun  üzerine  Hz.  Muhammed ‘’ Eğer  susarsanız- sakin  olursanız  kendimden  sonra  sizin  babalarınızı  halife  olarak  ilan  edeceğim’’  Diyerek  her  iki  eşini de  susturuyor. Ama  gerçekte  böyle bir  niyeti  yok. Onları  susturmak  için  kandırıyor(!)  ( Bu  aslında  sır(!) ve  Hz. Muhammed  bu  sırrı  sadece  Hz. Ayşe’ye  söylüyor(!) Ama  Hz. Ayşe  sırrı  tutamayıp  Hz.  Hafsa’ya  açıyor...Öyle  ki  Kur’an’daki  Tahrim  Suresinin  ilk  altı  ayeti  bu  olayla ilgiliymiş. Bunu  da  kaynaklar  söylüyor. )

İki  eşi de  susturduktan sonra   Allah ( C.C.) Tahrim  suresinin  ilk  altı  ayetini göndererek  her  iki  eşi de  uyarıyor.

Bu uyarıya rağmen  Hz.  Muhammed  her  iki  eşinden de  şüphe  ediyor  ve  hatta  bir  seferinde eşi  Ayşe’nin  evini göstererek  ‘’ “İşte küfür/fitne buradadır, şeytanın boynuzunun çıktığı yer burasıdır.’’ Diyor  ve  bunu  üç  kez  tekrarlıyor.  Bir  başka  sefer de  aynı  sözü  eşi  Hafsa  için  söylüyor.[ Kaynak: 1- Buhari, Farz’ül humus.            2- Müslim, Fitne bölümünde. 3- İmam Ahmet, Müsnedü’l Müksirun.]


Aradan  bir  hayli zaman  geçiyor  ama  Hz.  Muhammed   Hz.Ebubekir’i  de   Hz.Ömer’i de halife  olarak belirlemiyor. Hatta ibre Hz. Ali’den  yana  kaymaya  başlıyor.  Bunun  üzerine  Hz.  Ömer  ve  Hz.  Ebubekir  Peygamberimizi  öldürmeye  karar  veriyorlar. Planı  yapan  Hz. Ömer(!) Hz.  Ebubekir de bu  plana  dahil  oluyor. Bunlar  Peygamberimizi  öldüreecekler ve  Hz. Ebubekir  bir  yıl halifelik  yaptıktan  sonra halifelikten ayrılacak yerine  Hz. Ömer  geçecek. Hz. Muhammed’i zehirleyerek öldürme  işini de  kızları Ayşe  ve  Hafsa gerçekleştirecek.

632  yılında  Hz.  Muhammed  hastalanıyor.  Hastalığı  esnasında ‘’ bana  sakın  ilaç  filan  içirmeyin’’  Diyor. Buna  rağmen Hz. Muhammed  bir ara ayılınca bakıyor ki ona ağız yoluyla ilaç içiriyorlar. Bunu görünce çok kızıyor ve “Sizi, sakın ola bana bir şey içirmeyin diye uyarmadım mı? Neden bana ilaç içirdiniz? Hepiniz bu ilaçtan içeceksiniz, ben de bakacağım; ancak amcam Abbas hariç. Çünkü o sizinle beraber değil, planın içinde o yoktur” Diyor.  Yani Amcası  Abbas  dışında herkesten  şüpheleniyor. [ Buhari- İbn-il Cevzi- Müslim ]

 Hatta İbni Sad gibi bazı tarihçiler, Muhammed onlara, “Neden sizi uyardığım halde bana bunu yaptınız, üstelik ben oruçluydum.” Dedi  diyor.

Mesela; Muhammed b. Mesut Ayaşî (h.4. asırda yaşamış) kendi tefsirinde       ( Al-i imran suresi 144. ayetin açıklamasında.) bu konuda Hz. Ömer, Hz. Ebubekir ve kızları olan Ayşe ve Hafsa’nın Hz.Muhammed’i zehirleyip öldürdüklerini ve hepsinin katil olduklarını açıkça belirtiyor.


Benzer ağır ithamlar , Zehebi, İbni Hacer gibileri kaynaklarda da var. Hatta kimileri (isim de vererek), Ebubekir ve Ömer’e Firavun demişler, kızları Ayşe ve Hafsa’yı Lut kavmine benzetmişler. [KAYNAK: Zehebi, a- ‘Siyer u A’lam-i Nübela’, 15/578.  b-‘Mizan’ül İtidal’, Ahmet b. Muhammed b. Sırrı b. Ebi Darem kısmı, no 551, s. 2/283. C) Siyer-i Atam’ın ilgili dip notunda Zehebi’nin Tezkiretü’l Huffaz, 3/884, Lisanü’l Mizan, 1/268 ve Suyuti’nin Tabakat’ül Huffaz 364 ]


Şimdi... ‘’ Kaynaklar  öyle  söylüyor’’  Deyip  bizleri  adeta  Kur’ana  iman  edercesine  kaynaklara  iman  etmeye de  zorlayan hocalarımmıza  sormak  lazım:  Biz  eğer  sizlerin  kaynak  dediğiniz  her  şeye  Kur’ana  iman  ettiğimiz  gibi  iman  edip  inanmak  durumundaysak ve  hatta  bu  kaynaklara  inanmadığımız  takdirde imanımız  bile  gidecekse aynı  kaynaklarda  Hz.  Muhammed’in (S.A.S) Hz.  Ömer’in  planı  ve  Hz. Ebubekir’in  bu  plana  katılmasıyla eşleri  Ayşe  ve  Hafsa tarafından  zehirlenerek  ldürüldüğü de anlatılıyor. Hiç  bir  şüpheye  düşmeden  inanmamız    gerekiyor kaynaklar  öyle  diyor  diye? Bazı kaynaklar öyle  diyor  diye bugüne  kadar  Mü’minlerin  annesi  olduğuna  inandığımız Peygamber  eşleri  Ayşe  ve Hafsa’nın   aslında  fitne’nin  başı  olduklarına    inanalım?

Kur’an-ı Kerimin  pek  çok  ayeti  bizlere  düşünmeyi  ve  akletmeyi  öğütlerken neden  ille de  ‘’  falanca  kaynakta  böyle  yazıyor  filanca  kaynakta şöyle  yazıyor’’ diye  o kaynaklara  - Hiç bir  şüphe  duymadan-  inanalım? Neden  aklı ve  düşünmeyi  bir tarafa  bırakalım?  Neden?

Ve  sayın bazı  hocalar (!) Şıhlar(!) Seyyidler(!) Kanaat Önderleri(!)  


Sizler  böyle  yapınca  birileri  çıkıyor ‘’ Sizleri  Allah  ile  aldatıyorlar’’  Diyor.  O  insanlara  inanıyorsunuz ve  sıkı  takipçileri  oluyorsunuz. Adamlar  iyice  palazlandıktan  sonra ‘’ insanların  kurtuluşu Deizmle  olacaktır.’’  Diyor.

Bilmem  İslam Dünyasına  ve  inancına  verdiğiniz  zararın  farkında  mısınız?

Son  olarak bir  şey daha ilave  edeyim: 

II. Abdülhamid'in  hal  fetvasında yani  onu tahttan  indiren  fetvada  tahttan indirilişinin  en  önemli sebebi  neydi? Dini (!) kitapları yaktırması...Cumhurbaşkanımız  niçin  bir  kez  dile  getirdiği İslamın  güncellenmesi konusunu bir  daha  dillendirmedi  hiç? 

Bunu  da  düşünün  bu  arada...




BİTTİ.

( Hz. Muhammed’i Eşleri Ayşe Ve Hafsa Mı Öldürdü? / ‘’hıristiyanların Meryem Oğl başlıklı yazı Sami Biber tarafından 30.09.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.