Uyuduğum günlerin çok ertesinde bense
uzağındayım renklerin hatta karanlığa bile bel bağlamışken ve işte bin bir
güçlükle hayatımı yeni baştan kurup alarmı da kurmuşken.
Nükseden gece.
Gecenin bir öncesi.
Huzursuzluğuma şerh düşen gölgeler ve
apartmandaki o ölüm kokusu üstelik bilmezken yakama yapışacağını.
Bense beylik söylemler nezdinde
hayatımın ırksız özlemlerinde sözüm ona özet geçiyorum hayata ve yalnızlığımı
sahiplendiğim kadar biliyorum da yalnız olmadığımı ama sonuçta ben bir insanım
ve tek başıma yaşamanın verdiği öz güven ve huzur çoktan ihlal edilmiş.
Sır küpü insanlar.
Serlerde saklı yeminler.
Asla dile getiremem o süreç zarfında
yaşadığım zorlukları ve ben sadece kıbleme ve Mevla’ma sadık haysiyetimle ve
onurumla bir yaşam sürme telaşındayım ve şükür bunu başarıyorum.
Yetim nazireler uçuşuyor havada.
Havada ağır bir gıybet kokusu var
üstelik her ne kadar tek başıma bir yaşam sürsem de canım ailem bana çok yakın
oturuyor ve her gün annem eksik etmiyor varlığını benden.
Amaçsızca yaşadığım bir hayat ve
henüz çok gencim ama çoktan emekli etmişken kendimi yaşamaktan.
Sayısız özel ve ailevi sebepten
dolayı bir başıma yaşamaya mecbur kılınmışken ve hayal dünyam firarda dostlarım
çoktan göç etmiş.
Can dostum, kardeşimden çok sevdiğim
kadın arkadaşım…
Uzun süredir görüşmediğim sadece
telefonlaştığım ama canımdan öte sevdiğim.
Otuz yıllık bir dostluk: hem aynı
sınıfı aynı sıraları paylaştığım akabinde onun hayat yolculuğunda tek
destekçisi ben iken.
Ben ne kadar muhafazakârsam o da
benim gibi ve sevdiği adamla evlenmiş mutlu bir yuvası var ben ona bir ömür
destek çıkmışken…
Süre gelen problemler: maddi manevi
anlamda çöküş yaşadığım üstelik kalemimle henüz tanışmadığım ve ben hiçleştiğim
bu dönemde sadece nefes alıyorum sadece ağlıyorum ve insan olmanın ötesinde
yaşadığım mağduriyet ile kimseye de bir şey diyemiyorum.
Ah, o değerler yok mu?
-Ses etme.
-Herkese saygı ve sevgi dolu yanaş.
Elbet bunu zaten hep ön planda
tutmuşken ve ben dünyanı en zararsız insanı iken.
Bir sürü problem boğuştuğum.
Annemin yavaştan başlayan sağlık
sorunları.
Kardeşimse çok genç ve kolaysa laf
anlat.
Yalnız yaşadığım o dönem ve evimdeki
tek misafir erkek kardeşim: ona bile şüphe ile bakıyor komşular. İyi de erkek
kardeşim evime gelemez mi?
Elbet geliyor seyrek de olsa ve işte o
dönem her şeyin başlangıcı iken sonuçta oturduğum ev bize ait ve ben kiracı
olmadığım halde ses etmeden yaşayan sessiz kendi halinde bir insan iken…
Sonra apartmana yeni taşınan birileri
ve ben kadının baş düşmanı ilan ediliyorum oysaki genç bir çift apartmana yeni
taşınanlar ama nereden bilebilirim şizofren bir kadın komşunun bana saracağını?
Bana yaptığı zulüm ve asılsız
yalanları.
Evdeki tek ses, kafesteki muhabbet
kuşum öyle ki sefil kuşun ötüşü bile kadına batmakta.
Her şey üst üste geliyor işte ve ben
sadece birileri ile konuşma ihtiyacı hissediyorum ve çocukluk arkadaşımla ite
kaka bir arkadaşlığı güdüyoruz.
Hep ben iken seven taraf.
Hep ben iken alttan alan.
Hep benken suçlu durumuna düştüğüm ve
işte kalemin teşrifi.
Kısacık şiirler yazıyorum ve kısa
denemeler ama üstünde bile durmuyorum lakin yazmanın verdiği huzur başlamış
iken ufaktan ve yazdıklarımı paylaşmaya başladığım bir site: elbet an itibari
ile yazılarım ve sizlerle olan dostluğumda bana açılan bu son kapı.
Sadece bunu paylaşmak istiyorum can
dostumla ve inanılmaz kaygılıyım her halükarda beni esir almış sıkıntılar ve
problemler ve can dostuma açıyorum içimi:
‘’Biliyor musun, üye oldum.’’
‘’Ne üyeliği?’’
‘’Kısa metinler ve şiirler yazdığımı
fark ettim sevgili A.’’
‘’Nasıl yani? Sen ve edebiyat.’’
‘’Ben de yeni fark ettim
yazabildiğimi. Gurur duyar arkadaşım benimle diye ve…’’
Telefonu yüzüme kapatıyor ansızın ve
ben sıkıntılı ve boğucu bir gecenin eşiğindeyim ve evde yalnızım. Annemi aramak
bile gelmiyor içimden.
Ve tuşluyorum telefonu arkadaşım
hatta düştü diye saflığımla yeniden arıyorum onu.
Saat on bir ve gece git gide çöküyor
üstüme.
Huzursuzluğumun ve mutsuzluğumun
tavan yaptığı.
Telefon yanıt vermiyor belki gece
ikiye üçe kadar arıyorum durmaksızın ve içime basan sıkıntının haddi hesabı yok
ve aklımdan çok kötü şeyler geçiyor:
Ben bu olamam.
Ne yani, vaktim gelmeden ben mi karar
vereceğim ölmeye?
Ve telefonu açacakmışçasına sürekli
tekrarlıyorum arkadaşımın adını ve buna kulak misafiri olan dengesiz komşum
sesimi taklit edip benimle alay ederken.
O gece.
Ölümün kokusunun ve ağırlığının
üzerime çöktüğü…
O gece.
Sırf yazmaya başladım diye benden bir
anda nefret eden çocukluk arkadaşım.
‘’Gitmeliyim.’’
Bunu söyleyen ben olamam.
Nasıl gideceksem artık…
Olmaz mı formülü ve ben sadece kendimi
seyrediyorum uzaktan ve bilgisayar ekranında yazdığım ilk şiir ve ilk denemem.
Henüz çok başındayım her şeyin.
Ve hissettiğim:
‘’Bu geceden ben selametle
çıkamayacağım.’’
Sabaha saatler var ve annemi aramakla
aramamak arasındayım zaten kadına söylesem aklımdan geçenleri kalbine iner…
Aklımdan geçenler.
Ve bir film şeridi gibi geçiyor
gözümün önünden tüm hayatım.
Sayısız dostu ve çevresi olan Gülüm
ve hayatta en sevdiğim dostum ve ben ona bahsetmek istiyorum bir şeylerden.
Ama telefonu açmıyor.
Elim gidiyor ölümün kapısını açıp da
girmek istiyorum aslında kendime bir ömür zulmetmişken kendimi öldürmek ne ki?
Elbet bir ömür nice sıkıntıyı
atlatmışken ve canıma tak ediyor o gece her şey ve dostluğunu tek seferde
bitiriyor can dostum.
Derken şansımı deneyip numarayı
tuşladığım ve telefona çıkan bir ses:
Arkadaşımın eşi ve demez mi?
‘’Evi su bastı. Seninle konuşacak
halde değiliz, Gülüm ve asla bizi arama. Artık A. diye bir arkadaşın yok
senin.’’
Ne yani?
Sadece yazarak bir şeylere başlangıç
yaptığıma inanırken sırf bu sebepten mi bitiyor arkadaşlığımız.
Yanımdaki masada bir sürü ilaç: ağrı
ilacı ve alerji ilacım belki antibiyotik ya da şu bu.
Onlar beni çağırıyor.
Bense ç/ağlıyorum.
Beni çağıran biri var uzaklardan ve
ben hala arkadaşımın beni nasıl bıraktığına dair ihtimaller üzerinde duruyorum.
Gecenin üçüne yaklaştığım ve aklım
hala masadaki ilaçlarda.
Nihayetinde bildiğim tüm duaları
okuyup annemin yüreğine inmesine sebebiyet verecek bir telefon konuşmasına
ihtiyaç duyuyorum elbet gecenin bu saatinde annemi aramak hayra alamet değil
ama sanki paçayı sıyırmış gibiyim.
Terk edilmiş ve mutsuz ve hiçliğimin
doruklarında biliyor ve inanıyorum da yaşamak için hiçbir sebebim olmadığına.
Telefondaki annemden başka da
kimsenin umurunda olmadığımı biliyor üstelik ve onca ilacı bir seferde yutmanın
kıyısında iken fırlatıp atıyorum hepsini yere ve sabaha kadar aralıksız
ağlıyorum.
Herkes bana ihanet edebilirken.
Üstelik ben bile bana ihanet
etmişken.
Ama bunu Rabbime yapamam: ben O’nun
hep sevgili kulu olmuşken ve bir ömür nice sıkıntıdan yüzümü akıyla çıkmışken…
O geceden kurtulmalıyım ve hala sabah
olmak bilmiyor ve komşumun alaylarını duyuyorum:
Sabaha kadar nasıl dayanacaksam ve
arkadaşımın ansızın gidişini kabullenemiyorum ve de bu, bardağı taşıran son
damla üstelik işim bir avuç hapla bitecekken.
Sabah ezanı okunuyor ve ben hala
salonda kala kalmışım gözümde yaş kalmamışken gözüm gidiyor bilgisayar ekranına
ve yazdıklarıma bakıyorum bir de gelen yorumlara.
Enginlik.
Huzur.
Rabbimin varlığı.
Bir gece ki Araf’ta kaldığım.
Bir gece ki; son dostumdan da
olduğum.
Bir gece ki; hayattan tam anlamıyla
kopmak isteyip de beceremediğim.
Bir gece değil aslında.
Aslında benim miladım ve imdadıma
koşan Rabbim bir de sizler, sevgili dostlarım.
Not: yüzlerce hatta binlerce yazı ve
şiir yazmışken son sekiz-dokuz senede…
Ve sizler iken beni ölümden kurtaran.
Sizlersiniz her şeyim ve dostum ve
hocalarım ve dostlarım.
Ben sadece yazmıyorum aslında ben o
gece öldüm ve dirildim yeniden ve umut diye beni hayata döndüren sadece Rabbimin
sayesinde ölümün kıyısından ve uçuruma düşmekten kurtulduğum.
Sizler, sevgili dostlarım.
Mutluluk da mutsuzluk da çok izafi.
Hele ki ölümüm soğuk nefesini ensemde
hissetmişken…
Ve işte yaza yaza büyüyen bir aşk
elbet Allah Aşkı ile çevrelendiğim ve kendimi hiç görüp de tüm hayatımı iç
ettiğim.
Bazen fevri.
Bazen kördüğüm.
Bazen neşeli.
Bazen mutsuz.
Bazen yalnızlığıma yürekten
inandığım.
En çok da sizlere inanmışken.
Ve işte İlahi Aşkın daha da
büyüyeceği ve büyüteceğimi de bildiğim ve hızlı adımlarla Rabbime koştuğum.
Sizler sayesinde bir şeylere
d/okunmak.
Yüreklerinize konuk olmak.
Teşekkür ederim sevgili Edebiyat
Evi’m.
Bunca zaman içerisinde bir ailem de
sizlersiniz.
Ve içimdeki ağırlığı bu gün gün
ışığına çıkardığım.
İnancımla ayakta kalmak ve inancımla
sizlere el uzatmak.
Bir hatam varsa af ola.
Bazı şeyleri dile getirmek imkânsız
nerede ise ve bu yazım sizlere özeldir.
Tıpkı o geceyi unutmak gibi hayatımda
yolunda gitmeyen her şeye rağmen umuda sarılmak.
Olduğum gibiyim.
İçim dışım bir.
Bazen kolaylıkla canımın yanmasına
vesile olan dünya dolusu insandan sonra sizlere güvenmek ve sizleri sevmek,
vazgeçilmezim.
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok
düşündüm ama bunu artık daha fazla içimde tutamadım.