Sorular Sizden Cevaplar Bende 5
Bugün okuyucum, Yaşar Kurudal sormuş. Sayın Mehmet Bey, tarih boyunca
insan hep bir arayış içinde olmuş ve çoğunlukla da bu arayışı hep kendi
çıkarına doğru olmuş ve hep kendine doğru yolculuğa çıkmış ve her çıktığı
kendine doğru bu yolculukta, kendini dönüşte yine tek başına bulmuş, bunun
akabinde ve itelemesi ile kendini toplumdan soyutlayarak sanki suç
insanlardaymış gibi, onları suçlamış, yalnızlığın boyutunu da aşarak, kendini
bir çıkmazın içine hapis ederek insanlardan nefret etmeye başlamıştır. Şimdi bu
insanın kendine doğru yürüyüşü müdür, dışlaması mıdır? Kendini dışlaması ile
neden suçu kendinde aramaz da başkalarından arayarak, onları suçlu ilan eder? Ben
böyle düşününce karşıma çıkmazlar büyüyerek bir çığ olarak karşımıza çıkıyor, siz
bu konuda ne söylemek ister siniz?
CEVABIM
Sayın Yaşar Kurudal Beyefendi, öncelikle bu soruyu bana sorma
nezaketinde bulunduğunuz için teşekkürler ederim. Size hak veriyorum, tarih
boyunca insan hep bir arayış içinde olmuş bu arayışı doğru yola çıkmayınca
bunalıma, umutsuzluğa, bir başkaldırışa doğru gitmiştir. Kime karşı bu baş
kaldırış? Tabi ki kendine olması gerekirken, topluma yöneticilere hatta
komşusuna yolda yürüyen karşı olmuş. Öyle ise bu arayış değil kendi belasını
arayış ve bulmuş olmaktır ki, hiç sevmediğim karşımda bu tür insanları görünce,
beni üzen kederlendiren haliyle üzmüştür. Kendi içinde kendine yolculuk
yaparken, kavramları kavrayamadan es geçerek, kendisi kavram koyarak sadece “ben,
ben, ben” diyerek bir yere varması imkansızdır. Oysa bu yürüyüşü, topluma bir
şeyler kazandırmaya yönelik olsaydı belirli olan değişik hissedilir haliyle
esintisiyle, kendinde mutlu edecek havasıyla, cıvasıyla, kapısıyla, yapısıyla,
anlamıyla, değişik bir havayı ve iklim sokarak bunları yansıtmış olacaktı ki,
buda kendisini farklı yaparak, farklı olmanın huzurunu yaşamasına vesile
olacaktı. Kendini tek başına yetersiz görmesi gerekirken, toplumla iç içe
yaşamasının bunu bertaraf edeceğini bilemediğinden olsa gerek ne kendine ne de
topluma yeterli olamıyor, olması da tek başına yeterli değildir! Kendinden ya
da toplumdan yansıyanı alarak, kendini bu yansıyanın içinde ne durumda olduğunu
görmesi ve eksikliğini düzeltmesi gerekirken, toplumu suçlaması kendini
yalnızlığa itmesinin tek suçlusu kendisidir.
İnsanın kendisinde, var olan iyi bir şeyler var mı önce bunu
görmesi, yoksa yüklenmesi ve topluma yansıtması gerekir ki, mutlu ve huzurlu
olsun. Kendine yüklediği anlamlar çerçevesinde var olan kim ise ona yansır, karanlığı
yansıtan karanlıkta kalır,” ben, ben, ben “diyen onu aldatan insanlardan
uzaklaştıran egosuyla, baş başa bırakır bunalımlara kadar götürür. Nereden mi
biliyorum okumakla ilk önce, kendimde ki hataları görerek, eksikliğimi bilerek
karşımdakinde ki güzelliği, karşımda bakanların o güzel sevecen bakışı alarak
bakmakla biliyorum. Karşımda ki sevecen bakıyorsa, ben bakamıyorsam mutlaka
bende bir eksiklik vardır diye düşünüyorum nedir eksikliğim? Aşkla sevmek yok, önce
karşımdakine hürmet yok ki bana hürmet etsinler, saygım yok ki saygı duysunlar,
hemen onarıyorum eksik olan yapıyı, onun gibi sevecen bakamasam da ona yakın
bakmayı deniyorum. İşte sizin benim ya da bizler gibi endişeleri eksiklikleri
hissedenler, bu arayışta eksik olanı bilerek, tamamlamak için yolunu
değiştirerek onarım merkezine aşka sevmeye, toplumun çıkarına göre giden yola
girince, yol düzgün oluyor, üzerimize de çığlar düşmemiş oluyor, umarım cevaplaya
bilmişimdir bunca eksikliğime rağmen, vesselam, selamlarımla.
Mehmet Aluç