Sorular Sizden Cevaplar Bende 3

 Soru Cevap - Apps on Google Play

Bugün saygıdeğer okuyucum Süleyman Sormasam Duramam sormuş, sormaya beni layık gördüğü için kendisine huzurlarınızda teşekkürler ederim. Bildiğim kadarıyla açıklamaya çalışacağım eksiklerim olursa lütfen bildirin. Okuyucum, bazı şeylerin anlamını bilmek bize çoğu zaman bir şey kazandırmıyor bir köşede öylesine sessizce duruyor bizi bir yere taşımıyor bu elbette ki bizden kaynaklanıyor öyle ise bazı şeylerin anlamını öğrenmek için bunca çabaya gerek yok desek te o zaman öğrenmeden rahata erilmiyor işte insanın kendini gerçekleştirme olanaklarının bütününü ifade eden, anlamları anlamak neden böylesine ikilemde bırakıyor, anlamakla anlamamak arasında sanki bir fark olmuyor gibi olsa da sanki aynı gibi, bak yine ikilemde kaldım, anlamaya yönelen insan, anlamadığı anda bunalıma girerken, öğrenince de bunu hayatına geçirmeden etrafını bunlarla değiştirmeden huzura neden ulaşmıyor? Öyle ise insan aciz biliriz bu acizliği aşmak için de ne yapmalıdır?

 

CEVABIM

 

Öncelikle hayatımızın çekirdeğini oluşturan anlamak hareketi çalışması insana her zaman cazip gelmiştir. Anlamın ne olduğunu neleri barındırdığını öğrenmek insanda kaçınılmaz olmuş bunu anlamaya doğru çekmiştir. Anlamakla hayatımızı yeniden düşüncelerin doğruluğuyla biçimlendirirken bu anlamayla, anlamsız olan ne varsa düzeltemeye bizi iterken, mantıksal anlamda bazen aklımız bizi geride tutarak başkalarının bunu yapmasını söylerken, anladığımız anlamlar bir köşede ulaşması gereken yerlere ulaşmadan beklemeye almış oluyoruz. Anlamak bizi bağımsız yaparken aklımızdaki eski düşünceleri çöpe atmadığımızdan buna izin vermeyen hali ile bizi bir köşeye bağlayarak duyarlı olarak anlamı hayatımızın merkezine almamıza olanak vermemesini sağlıyoruz bu halimizle! O zaman diyeceğiz ki bunca çaba boşa gitti! Ne gereği vardı? Aslında bunun bize sağladığı tek şey adım attırmasa da her iki farklı açıdan oluşan yaşam ve düşünce sisteminin artı ve eksilerini öğrenerek, sözcüklerle olan bağımızı sıkılaştırarak, konuşurken karşımızdakini anlamak adına bize yardımcı olmasının çabasını görüyoruz. Diğer bir şekilde anlamadan anlamak adına karşımızdakine anlamsız manasız gözlerle bakarken düştüğümüz gülünç durumun ortaya çıkardığı kırıklığı da görmüş oluyoruz. Anlamakla düz anlama, yan anlama, alttan üstten anlama ile her yönde anlarken, diğer şekilde hiçbir yönde anlayamamanın sancısını öğrenmiş oluyoruz. Bu bize adım attırtmasa da bize kazandırdıklarının yanında anlayamamanın kazandırmadıklarından çok fazla olduğunu görüyoruz buna bir örnek vereyim. Anlamak, çözmektir diyelim devam edelim.

ANLAMAK İÇİN OKUMAKTA FAYDA VARDIR

“Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde en çok işlediği konulardan biri tarih ve tarihi yüceltmedir. “Bir yazısında tarihi “iade” değil, “ihya” etmeliyiz demiş ve hikâyelerinde bu ihyaya değen mazinin, yaşanan zaman için ibret ve örnek teşkil edecek değerlerini işlemiştir” (Enginün,1985, s.40). Bu üç hikâyede de tarihî kahramanlar ve değerler (Kaynak: Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 13, Sayı 25, Mart 2013, 310 - 341 318) yüceltilmiştir. Bu yönüyle öğrencilerin okumasında fayda vardır. Ayrıca hikâyelerde bir problem ortaya konulmuş ve bu problem ustalıkla çözülmüştür. Türkçe dersi temel becerilerinden biri olan problem çözmeyi öğrencilere kazandırmada bu hikâyeler örnek metin olarak kullanılabilir. Çünkü yaratıcılık, eleştirel düşünce ve problem çözme gibi becerilerle ilgili öğrencilere genellikle yabancı kaynaklı örnekler sunulmaktadır. Onlara bu becerilerle ilgili olarak kendi kültürüne ait eserleri sunmak, bu becerileri kazandırmada daha da etkili olabilir.

Verilerin Analizi

 Verilerin analizinde doküman analizi kullanılmıştır. Araştırmada doküman analizinin beş aşaması olan “dokümanlara ulaşma, özgünlüğü kontrol etme, dokümanları anlama, veriyi analiz etme, veriyi kullanma” izlenmiştir. Verilerin analizi için Ömer Seyfettin’in hikâyelerinin incelenmesi ve karşılaştırılması sürecinde betimsel analiz kullanılmıştır. Betimsel analizde amaç, elde edilen bulguların düzenlenmiş ve yorumlanmış bir biçimde okuyucuya sunulmasıdır. Bu amaçla, alan taraması yapılarak problem çözme yönteminin özellikleri belirlenmiş, Glassman ve Hadad’in geliştirdiği üç basamaklı problem çözme yöntemi temel alınarak Ömer Seyfettin’in üç hikâyesinde yer alan problem çözme becerisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu yöntem, problemin tanımlanması, problemle ilgili olası çözümlerin geliştirilmesi ve en iyi çözümün değerlendirilerek seçilmesi diye üç aşamadan oluşmaktadır. Ömer Seyfettin’in Vire, Kütük ve Topuz hikâyeleri bu yönteme göre incelenerek elde edilen veriler önce sistematik ve açık bir biçimde betimlenmiş ve ardından bu betimlemeler açıklanarak ve yorumlanarak neden-sonuç ilişkileri sorgulanmış ve birtakım sonuçlara ulaşılmıştır (Yıldırım ve Şimşek, 2011).

Bulgular ve Yorumlar

 

Bu bölümde çalışmanın temelini oluşturan Ömer Seyfettin’in üç hikâyesinin teker teker ele alınmış, önce hikâyenin özeti verilmiş sonra da bu hikâye problem çözme yönteminin üç aşamasına göre incelenerek elde edilen bulgular, hikâyelerden örneklerle açıklanmıştır.

 

 Vire hikâyesiyle ilgili bulgu ve yorumlar

 

Vire hikâyesinde Kızılelma’nın yolunda bulunan stratejik öneme sahip bir kalenin savunması anlatılır. Kalede yalnız yüz elli Türk askeri bulunmaktadır, cephaneleri çoktur ancak üç dört ay yetecek kadar yiyecekleri vardır. Ordunun yardıma gelmesi de mümkün değildir. Çünkü padişah Acemistan hududundadır. Dışarıda ise üç dört yüz kadar şövalye kaleyi kuşatmıştır. Komutanın görevi ise en son ve en ileri noktada bulunan bu kaleyi ne yapıp yapıp ordu gelinceye kadar korumaktır. Komutan dışında herkes dışarıdaki düşmana (Kaynak: Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 13, Sayı 25, Mart 2013, 310- 341 319) hücum etmeyi düşünür fakat onun planı başkadır. Komutan, önce büyük dibekte evvelce hazırlanan kömürleri dövdürüp cephanelikte kapının hemen yanında bulunan ilk on iki çuvalın üst tarafından bir karış barut aldırıp başka çuvala koydurur sonra da içlerinden barut alınan çuvalların üst taraflarını dövülen kömür tozlarıyla doldurtup ağızlarını sıkıca bağlattırır. Daha sonra da iki büyük kutu siyah tozu sarnıca ve kuyuya boşalttırır.

 

Kaledeki askerlere, maksadının teslim değil savaşmak olduğunu, vuruşacak meydan bulmak için düşmanla vireyi konuşacağını ve kendisine güvenmelerini ve emrinden dışarı çıkmamalarını söyler. Önce düşmanla konuşarak kalede çoluk çocuk, ihtiyar bulunmadığını, hepsinin harp eri olduğunu, cephaneliklerinin ağzına kadar barutla dolduğunu, erzaklarının bulunduğunu ve silahlarının mükemmel olduğunu, isterlerse bir askerlerini gönderip söylediklerinin yalan mı doğru mu olduğunu görebileceklerini söyler. Düşmanla yapılan vire görüşmesi gereğince kale dışındaki düşman askeri iki kısıma ayrılır ve bir kısım silahlarını diğer kısıma bırakır. Sonra Türk askerleri silahlarıyla birlikte kaleden çıkar. Düşman askerleri boş kalan kaleye sevinç naraları atarak girip burcun kulesine bayraklarını çekerler. Silahlarıyla dışarı çıkan ve karşı tepeleri tutan Türk askerleri, kaleyi muhasara eder. Şaşkına dönen düşman askerleri, Türklerin önerdiği vireyi kabul etmek zorunda kalırlar. Buna göre düşman askerleri silahlarının hepsini kalenin bedenlerinden aşağı atarlar, şövalyeler ve asilzadelerden oluşan elli kişi rehin olarak kalede alıkonulur ve bunlara karşılık iki yüz elli silahsız düşman askeri bir ay içinde birkaç yıl yetecek kadar yiyecek getirir. Böylece Kızılelma’yı alacak olan büyük ordunun gelmesi birkaç yıl daha rahat rahat beklenebilir. Metinde bütün olumsuz şartlara rağmen kalenin başarıyla savunulması anlatılır.

 

Kütük hikâyesiyle ilgili bulgu ve yorumlar

 

Kütük hikâyesinde ise gayet sarp, gayet dik bir kayanın zirvesinde bulunan, daha bir tüfek bile atılamayan ve çok cesur bir komutanın koruduğu Dregley kalesinin zaptı anlatılır. Bu kaleye gelinceye kadar pek çok kale zapt eden Türk komutan Arslan Bey, bu kaleyi bir kurşun bile atmadan almayı amaçlar. Bunun için herkesten sakladığı bir plan hazırlar ve bu planı havanın kapalı olduğu bir gün uygular. Önde topçuların sonra da bütün askerlerin savaş nizamında kalenin bedenlerine yaklaşarak mümkün olduğu kadar çok savaş gürültüsü çıkarmaları emreder. Kalenin yakınındaki Değirmenli Çiftliği’nde biriktirdiği elli mandayı burca giden yolun yanında hazır bekletir. Daha sonra da gayet büyük, gayet uzun ve gayet Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 13, Sayı 25, Mart 2013, 310 - 341 320 kalın bir kütük parçasını bu mandalarla taşıtarak kalenin yanına getirtir ve kaledeki düşman kuvvetlerine hemen teslim olmalarını, bu topun İstanbul’u alan top olduğunu bir kere ateş edince işlerinin biteceğini belirtir. Gördükleri karşısında korkan düşmanlar kaleyi Türklere teslim etmekten başka çare bulamaz ve kaleyi teslim ederler (A.g.e.)”

Anlamak öğrenmekse bir gün gereke biliniyor, anlayamamak öğrenememekse bir gün yenilmemize sebebiyet veriyor. Aciz olduğumuz kesindir bu acizliğimizi bizi yaratan yüce Mevla huzurunda anlayarak onun yüceliğine sığınarak yardım istemekten başka yapacak bir şeyimiz yok , işte bu andan sonra bize yüklenen yardımla bir gün anlamanın zevkine ve huzuruna vara bildiğimizi anlıyoruz vesselam, selamlarımla.

Mehmet Aluç


( Sorular Sizden Cevaplar Bende 3. başlıklı yazı kul mehmet tarafından 19.08.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.