Kendimde Saklı Kalmanın
Faydasızlığı Manasızlığı!
Kendimden saklı olduğumu
hissettiğim an beni saklayacak olan sokağa kaldırımlara baka baka yürürüm. Az
önce sanki koşarak işe yetişmeye çalışan bir vatandaşın koşarken kaldırımlarda
bıraktığı o hızlı koşuşunun rüzgârı hala ayaklarımın dibinde esiyor. Birkaç
adım yürüyünce, biraz önce bir yaşlı teyzenin hafif hafif ayaklarındaki ağrının
ağırlığıyla yürürken, kaldırımda bıraktığı derin çukurların derinliğini hissediyorum.
Kaldırımlar bizim ayaklarımız altında bize yolları düz eden…Az önce simit satan
bir çocuğun, kalan simitlerini bir an önce satarak, parası ile akşam sofrasına
manavdan bir şeyler almak için yüreğinde atan tedirgin edici ve aynı zamanda
heyecanını ayaklarımın altında hissediyorum, işte birkaç adım sonra sattığını
simitlerden kazandığı paraların eve bir şeyler almanın telaşıyla sevincinin sıcaklığını
hissediyor ve gülümsüyorum. Ben gülümserken yolda geçenler farklı bakıyorlar bu
deli galiba diyorlar desinler, hissetmek varken deli olsam ne çıkar? Ne zararı
var ki? Bakışlardan çok gönülde hissedileni yansıtıyorum her adımda
kaldırımlara.
Güneşin ilk ışıkları, apartmanları
aşarak yüzüme doğru tüm sıcaklığıyla yansırken kendimde saklı kalmanın faydasız
olacağını anladım, güneş ayrım yapmadan herkesin üzerine doğarken… Az ileride
denizin üzerinde uçan martılar, birkaç parça simit atacak olanları bekliyor, simitçiden
iki simit aldım, denize yakın kaldırımın duvarın üstünde bölerek attım.
Yalnızlığımıza eşlik eden paylaşımla başımın üstünde uçuşuyorlar. Bazen
kendimizi yalnızlığın içine hapis etmek anlamsız oluyor ve dışarıya çıkarak
dünya ile bağlantıyı kurmak, her şeye iyi geliyor. Kulak verdim martıların şen
seslerine gönlüm neşeyle doldu onlarla birlikte uçtum denizin üzerinde
kanatlarına tutunarak denize pike dalışa geçtik, martı yakaladığı balığı bir
lokmada yutarak gökyüzüne doğru beni de alarak uçurdu!
Durmaksızın mutsuz olan gönlüm,
gökyüzünde yere inince sevinçle kendi kanatlarını çırpmaya başladı duyarsızlığın
körlüğü içinde, eve kapanmak çare değilmiş anladım, işte kuşlar gibi kanat
çırpabiliyormuş gönlüm. Karşılık görmek için birilerinde beklenti içinde olmak
yerine vermenin paylaşmanın mutluluğu içinde, yürümeye devam ettim
kaldırımların üstünde. Ne var ki çoğu zaman bize yardımcıdır bu bitmez tükenmez
sıkıntılar, harcandıkça çoğalan bir çabanın gayretin sabırın içine girmek, bir
güç göstermeye alıştırması ruhumuzu manevi coşkularla doldurarak darbelere tüm
olumsuzluklara karşı kazandırdığı tecrübelerle hazırlıyorlar. Az önce burada
yürüyen orta yaşlı bir amca, sıkıntılarını acıları odasında bekleye bekleye
usanmış, bir yerlere salmak için acele acele yürümüş, yürürken de yerlere
dökmüş acılarını sıkıntıların, karıncalar yerlerde bunları toplarken usulca
hayretle seyrediyorum. Ara sıra bende kaygılanmıyor değilim bundan dolayı
sokaklarda kaldırımlarla yolda caddelerde baş başayım.
Az önce güneş doğmadan önce, ya
dost ya dost ya dost diyerek öten kuşa eşlik ederken, -sabah güneş doğmadan
önce çıkın balkona bu kuşun Alemlerin Rabbini ya dost ya dost diye zikir
ettiğini gönül kulağıyla dinleyin duyacaksınız-. Bana kalırsa öten baykuştu, biz
onu uğursuz öten sanırken ötüşüyle anlamadan kulak vermeden nedense, güneş doğunca
kendi köşesine çekildi. Çevreyi her seher vakti dikkatle dinleme alışkanlığımın
sayesinde, bu kuşun ya dost ya dost söyleyişine ötüşüne her sabah eşlik ederim,
eşlik ettiren anlamamı sağlayan Rabbime şükür. İşte mutsuzluğa sürükleyen
içimdeki fazlalıkların gereksiz olan ne varsa hepsini aldı süpürdü Rabbime
şükür. Bunca kalabalığı sıkıntıyı içime doldururken patlamak üzere iken, Rabbim
boşaltmama imkân olanak verdi. İşte ruhuma ezgi olan melodiler dünyamda
çevremde güzellikleriyle doluydu.
Az ileride parkta oturan yaşlı bir
amcanın yanına oturdum, dalgındı beni fark etmedi. Selam verdim
-Selamun aleyküm amca, dalmışsın
derinliklere çıkamıyorsun galiba?
Birden irkildi, daldığı derin
düşüncelerden can havliyle çıktı, bana şaşkın şaşkın bakarken.
-Aleyküm selam evladım! Dalmışım
derin sıkıntılarımın içine, seni fark edemedim.
-Bende fark edince yanına oturdum,
az sohbet ederek seni sıkıntılarından uzaklaştırmak istedim bey amca.
-Sen bu genç yaşında, sıkıntıları
gidermekten anlar mısın evladım?
-Amca anlamaktan ziyade, paylaşarak
anlamayı seviyorum.
-Hımmm!
-Yüreğinde kopan patırtıları duyar
gibiydim, hangi derdin içine daldım.
Şaşırdı.
-Yüreğimde kopan patırtıları endişeleri
nereden anladın?
-Yüreğinden fışkırarak akmasından
anladım.
-Evladım sen ermiş misin nesin?
-Bildiğimiz ermişlerden değil de az
çekmişlerdeyim yaşım genç olsa da gözlemlerinden dolayı az anlıyorum desem.
-Yok yok sen ermişsin evladım,
bende burada derdimi kimseye anlatamıyorum kendime anlatabiliyorum ancak.
-Yok gayet anlata bildin ben duydum
hissettim sıkıntılı oturuşunla anlayarak yanına geldim.
-Bir yaşıma daha girdim evladım
sayende. İçime kapattığım sıkıntıları izlenimlerini nasıl hissetin evladım?
-Gönül sepetime topladıklarımın analizi
sonucu desem, şaşıracaksın amca…
-Bu seyrek duyulan hatta hiç
duymadığım sözler evladım! Mutluluğu ararken bulamayan bulduğu ile mutlu olan
bir halin var.
-Bak şimdi sende benim gönlümü
okudun ya amca. Bakışlarda ki oturuşlarda ki sözlerdeki aşkın çekiciliğiyle
gözlerimize sözlerimize yansımasıyla sende fark ettin amcam. Pardon amca
unuttum benim adım Cüneyt.
-Memnun oldum Cüneyt evladım, bende
yaşlı yaşı atmış işi bitmiş Yaşar dedenim.
-Yok yok yaşar amcam öyle söyleme…
Bu şiddetli kimin tarafından söylediği bilinmeyen sözleri duyguları içimizde
kalabalık ederek, hemen kavrama amcam benim. Farklı olabilmek için at bu
söylemleri içinden. Kendini aşağılama sende ne cevherler var amcam benim.
-Evladım sen Hızır mısın? İçimde
biriken kar fırtınası gibi esen donduran sıkıntılarımı düşüncelerimi bir anda
aldın yok oldu sanki!
-İçinde haylazlık eden,
fazlalıkları sen muhabbetle dışarıya attın.
-Maşallah ilk defa duyuyorum bu
sözleri! Sen şair misin?
-Az buçuk okuyorum, araştırıyorum
az da yazıyorum.
-Belli zaten konuşmalarından. Maşallah.
Duygu dolu birikiminle konuşuyorsun.
-Deniz aşırı okyanusları aştıran
eserleri okumam sayesinde oldu diyeyim amca.
-İçimdeki sıkıntılar bana bir adım
attırmaz iken, şimdi kalkıp saatlerce yürürüm oysa iki adım atmaya çekinirim! İçimdeki
ağırlık olan sıkıntılarımdan dolayı olsa gerek. Bende sen gibi konuşmaya mı
başladım? Coşkunluğun bana tarifsiz duyguları tattırdı, kendimi genç hissetmeye
başladım.
-Hayatım manevi taraflarını
hissedince bunlar hep olur amcam, kusuruma bakma seninle böyle konuşuyorum.
-Sen konuş evladım, bende konuşmalarınla
kıyaslama yeteneğimi ortaya çıkarayım, sıkıntımı neşemi, üzüntümü muhabbet mi…
Sıkıntı yerine neşeye gözümü kapatınca anlıyorum evladım anlıyor kıyaslıyorum.
Mehmet Aluç