Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 18.06.2021
Okunma Sayısı : 1059
Yorum Sayısı : 13



Evet, yaklaşan Babalar Günü nedeniyle bugün konumuz  babalar olacak. Tabii ki bu konuya da her konu gibi bilimsel yaklaşmak gerekir.

Efendim öncelikle baba nedir?

‘’Evimizin direği’’ ile başlayıp ‘’Sanki sağmal ineği ‘’ ile biten şiirdeki  babalardan bahsetmeyeceğim. Yani hani şu dünyaya gelmemizin en önemli  müsebbibi olan erkek vatandaştan...

Söz konusu edeceğimiz babalar fotoğraflardan da gördüğünüz gibi yine pek çoğu ( hatta neredeyse tamamı ) erkek olan vatandaşlar olsalar da bizim dünyaya gelmemizle hiç bir alakası olmayan babalardır.

O halde başlayalım.

Babalar öncelikle üç kısma ayrılırlar: 1- Faydalı Babalar  2- Manyakça bir zevkle baba dediğimiz babalar. 3-Faydasız hatta zararlı babalar.

Faydalı babalar  da kendi içlerinde ikiye ayrılırlar: 1- Canlı varlık olan babalar 2- Cansız varlık olan babalar.

‘’Canlı Varlık Olan Faydalı Babalar’’ Diyorum ama maalesef bu kategoride elimizde tek örnek var: İpsiz Recep.

İpsiz Recep 1862 Rize Doğumlu.

Önceleri  kayık ve mavnalarla taşımacılık yapan kendi halinde bir vatandaşmış.  Sonra işleri bozulmuş.  Adamcağızın işleri bozulunca da haliyle asabı bozulmuş, o asap bozukluğu ile başlamış eşkıyalığa. Zamanla etrafında bir çete oluşturmuş ve Kocaeli-İstanbul arasında ( Zaman zaman da Karadeniz sahillerinde ) etrafı haraca kesmiş.

İşgal yıllarında Rum Çetelerinin de ortaya çıkması üzerine bu sefer Rum Çeteleriyle savaşmaya başlamış.

Onun Rum Çeteleriyle savaştığını gören Mustafa Kemal, ‘’ Arkandayız ağam. Her türlü maddi ve manevi destekle yanındayız’’ demiş.

Böylece İpsiz Recep sıkı bir Kuvay-i Milliyeci olmuş ve sadece Rum çetelerine karşı değil aynı zamanda Yunan Kuvvetlerine karşı da savaşmış.

1928 Yılında hayata gözlerini yuman İpsiz Recep, Namı diğer ‘’Emice’’ vasiyeti üzerine Karasu’daki şehitliğe defnedilmiş.

Faydalı babalar kategorisine alabilir miyiz bilmiyorum ama bir baba daha vardır bu kategoriye girebilecek.

Evet, bir zamanlar meydanlara çıktığında ‘’ Kurtar bizi baba!’’ diyerek yırtındığımız Süleyman Demirel de Faydalı Babalar grubunda yer alabilir. Yani her ne kadar ‘’ Başı örtülü olarak okumak isteyenler gitsin Arabistan’da okusunlar ‘’ Diyerek bir kesimin kalbini kırmış olsa da bu ülkede ona ‘’ Kurtar Bizi Baba!’’ diye ünleyip kurtuluşu onda gören milyonlarca insan olduğuna göre faydalı bir baba diyebiliriz.

Faydadalı ama cansız varlık olan babalara gelince:

Benim nazarımda dünyadaki en faydalı cansız baba ‘’ Şambaba’’ dır.

Düşünsenize ondan daha tatlı, ondan daha insanı mutlu eden bir başka baba var mı?

Tabii ki şeker hastaları ve kilolu insanlar için hiç de faydalı bir baba değildir Şambaba ama benim için enerji ve motivasyon kaynağıdır. Beş-on tanesini rahatlıkla götürürüm bana mısın demeden. Allah başımızdan, pardon soframızdan eksik etmesin.

İkinci faydalı ama cansız olan baba ise İskele Babasıdır. Gemiler, vapurlar  iskele babaları olmasa nereye bağlanacak?  Gördüğünüz gibi o da oldukça faydalı bir babadır.

Bu arada unutmadan söyleyeyim Baba Fingo herhangi bir Mafya babası olmadığı gibi ayıp, müstehcen bir şey de değildir. ‘’Baba Fingo’’ olarak yazılmaz her şeyden önce ‘’ Babafingo’’ olarak yazılır ve yelkenli gemilerde direklerin en üstte bulunan, üçüncü parçasına denir

 




İkinci gruptaki  babalara gelince:  Yani  ‘’ Manyakça bir zevkle baba dediğimiz babalar...’’

Bunların en başında Müslim Baba, ( Müslim Gürses ) Orhan Baba   ( Orhan Gencebay) ve Ferdi Baba ( Ferdi Tayfur ) gelmektedir. Aslında Hakkı Bulut da bu kategoriye alınabilir ama ona ‘’ Baba ‘’ dendiğini hiç duymadım.

Bunlar şarkı söyler milleti eğlendirir. Daha doğrusu bunları dinleyenler dünyaya geldiklerine, yaşıyor olduklarına lanet ederler. Hatta kendilerini jiletle doğrayanlar olur ama zevkler ve renkler tartışılmaz tabii ki. Yani dünyaya kahretmek, ‘’Batsın Bu Dünya’’ veya ‘’ Ben Doğarken Ölmüşüm’’ demek, jiletle kendini doğramak bir insanı eğlendiriyorsa kim ne karışabilir ki?

Sonuç itibariyle bu kategorideki babaların bir faydasını görmeyiz. Bir zararları da yoktur esas itibariyle.

Ancak yine de bu grup içinde bir baba vardır ki o diğer babalardan çok farklıdır. Gerçek bir baba olduğu için baba deriz ona. Yüzlerce sanatçı bozuntusu  onun eserleriyle köşeyi dönerken o kendini izlemeye gelen üniversite öğrencilerinden para alınmamasını ‘’ Deliganlıların cuvara parasını almayın’’ diyerek talep edecek kadar gönlü zengin bir gerçek sanatçı olan Neşet Baba’dır. Yani Neşet Ertaş...

Faydasız hatta zararlı olan babalara gelince

Bu alemde  yüzlerce sene önce hangi  babalar yaşamıştı bilmiyorum ama sanırım Patrona Halil ve Kabakçı Mustafa bu türün ilk örnekleri olabilir. Biricisi Padişah III. Ahmet’in tahttan indirilmesinde, diğeri III. Selim’in katlinde oldukça müessir rol oynamışlardır.

Alemin en ünlü babaları ise işgal yıllarında İstanbul’da ortaya çıkmıştır.

Şimdi ‘’ Alemin en ünlü babaları’’ Diyorum ama bunlara o devirlerde ‘’Baba’’ denmiyordu. O devirlerdeki adları ‘’Kabadayı’’ idi. Bizde zaten ‘’Baba’’ tabiri baş rolünde Marlon Brando’nun oynadığı 1972 yılı yapımı ‘’ The God Father (Baba) Filminden sonra yaygınlaştı. Ondan önce kimse baba nedir, nasıl bir şeydir görmüş, işitmiş değildi.

Evet, bu faydasız, hatta zararlı olan babalar  özellikle İstanbul’da ve özellikle de İstanbul’un işgal yıllarında ortaya çıkmıştı. Büyük çoğunluğu  Rum olmakla beraber içlerinde Türk, Ermeni ve Arap olanlar da vardı.

Bunlara her ne kadar ‘’ Baba ‘’ desem de bunların hiç birisi günümüz babaları gibi milyarlarca dolar para kazanabilen  hortumcular değildi. Biri hariç.

Evet o biri  bir Türk’tü  ve gerçek manada bir babaydı. Günümüz  Türk babalarının belki de ilkiydi. En tehlikelisi ve en etkilisiydi.

En etkilisiydi çünkü o bir paşaydı.

Payitaht Abdülhamit dizisinde İstanbul kabadayılarını, serserilerini sindiren, onların ensesine binmiş bir kahraman olarak gösterilen ama gerçekte Baba Filminin Don Carleone’sinden daha tehlikeli ve herşeyden öte ahlaksız olan bu adam Fehim Paşa’dan başkası değildi.

O  halde Fehim Paşa’dan ve Osmanlı’nın son dönem babalarından başlayıp günümüz babalarına kadar şöyle bir tur atalım bakalım.

FEHİM PAŞA.

1873 Doğumluydu.  Padişah II. Abdülhamit’in süt kardeşi ve çocukluk arkadaşı Esvapçıbaşı İsmet Bey’in oğluydu. 1894 de Harbiyeyi bitirdi, iki yıl sonra da kolağası rütbesiyle padişah yaveri oldu ve haber alma etkinliklerinde görevlendirildi. Kısa sürede baş hafiye oldu.

Fehim Paşa  hiç bir savaşa katılmadan 25 Yaşında Paşa oldu, göğsü madalyalarla doldu.

Padişah Abdülhamit  ona iki çok önemli görev vermişti: 1- Kardeşi Mehmet Reşat’ı sıkı takibe almak, nereye gider, kimlerle görüşür, ne yer, ne içer her şey... 2- İstanbul’u kabadayılardan, serserilerden temizlemek.

Fehim Paşa ilk görevini başarı ile yerine getiriyordu. İkinci görevine gelince: O konuda da aslında çok başarılıydı. Çok kısa süre içinde İstanbul’un tüm kabadayılarını, kendi kurduğu çete ile sindirmişti. Bundan böyle kabadayılar, topladıkları haraçlardan Fehim Paşa’nın payını ayırmak kaydıyla haraç toplayabileceklerdi.

Fehim Paşa zamanla öylesine güçlendi ki  hangi kadına göz koysa onu konağına atıyordu ama kimsenin gıkı bile çıkamıyordu. Öyle ki  koskoca bir müşir(mareşal) olan Fuat Paşa’nın kızına bile göz koydu ama Fuat Paşa, kızı bir başkasına nişanlayınca adamlarıyla paşanın konağını basıp kızı kaçırmaya çalıştı. Lakin Fuat Paşa dişli çıktı. Fuat Paşanın adamları, Fehim Paşa’nın adamlarını püskürttüler.

Fehim Paşa, bir taraftan yaralı adamlarını polis olarak gösterip hastanelerde tedavi edilmelerini sağlarken diğer taraftan hemen saraya koştu ve padişaha ‘’ Fuat Paşa, konağına hürriyetçileri doldurup onlarla toplantı yapıyordu. Konağı sardık, bize silahla mukavemet ettiler’’ diye anlattı olayı.

Sonuç: Fuat Paşa’nın rütbeleri söküldü ve Şam’a gönderildi.

Velhasılıkelam tam bir baş belası oldu Fehim Paşa. Ancak, böyle çerez parası işler koskoca Fehim Paşa’yı kesmiyordu. Basit işlerdi bunlar. Ticaret işlerine atıldı.  Gaz ihalesi işine girdi. Tabii ki böyle bir işe girişince de İngiliz, İtalyan ve Alman tüccarlarla papaz oldu.

Artık ülkede kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye sayesinde rahatça ticari faaliyette bulunan bu milletler nazarında Fehim Paşa istenmeyen adam oldu. Sık sık padişaha şikayet eder oldular ama padişah her seferinde Fehim Paşayı korudu, kolladı.

Peki bu rezil herifin sonu nasıl oldu?

Fehim Paşa, tüm bu rezaletlerine rağmen en küçük bir ceza görmüyordu. Ta ki İstanbul’da gösteri  yapan Morgan Kumpanyasında Margıt adlı bir kızı sahte bir nikahla konağına atıp  bir müddet kullandıktan sonra kovana kadar.

Margıt Avusturyalıydı.  Durumu Avusturya sefaretine bildirdi. Avusturya Sefareti de Osmanlı üzerinde daha etkili olan Alman Sefaretine..

Alman Elçisi, Padişaha çıktı ve ‘’Bu herifi hemen cezalandırın’’ dedi. Padişah II. Abdülhamit önce pek yanaşmadıysa da elçi ‘’ İlişkilerimiz bozulur.’’ deyince Fehim Paşa’yı  Bursa’ya sürdü ve Margıt’ın ailesine de 2000 lira tazminat ödedi. ( o zamanın parasıyla çok para.)

Sonra?

Sonra Fehim Paşa, Bursa halkını da rahatsız etti. Ama derler ya ‘’Tatlı talı yemenin acı acı çıkarması olur’’ Diye. Aynen öyle oldu.

1908 de II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle gözden düştü Fehim Paşa. Bursa’da yaşamak onun için artık tehlikeliydi. İstanbul’a kapağı atıp Padişah’ın kanatları altına girmeliydi yine.

Fakat?

Fakat bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Yenişehir ilçesine geldiğinde bir rivayete göre onu tanıyan biri ‘’ bu Fehim Paşadır. Irz düşmanıdır. Öldürün’’ diye bağırdı ve galeyana gelen halk tarafından öldürüldü. Bir başka rivayete göre de Jön Türkler zaten takibindeydiler ve Yenişehir’de kıstırıp linç edilerek öldürülmesini sağlamışlardır.

Velhasılıkelam 1908 yılında, II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra linç edilerek öldürüldü bu baba.

Darısı onun gibi rezil ve ahlaksız tüm babaların başına...

Diğer babalarla devam edeceğiz.

( Babalara Geldik Yine—1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.