Neredeyse sabah oluyor. Gözkapaklarımın geceler boyu süren nöbetinden kurtulmama az kaldı. Dertlerin birbiriyle yarıştığı hayatımın ortalarında, sadece bir köşede seyircisiyim şimdi. Neyim eksikti ki benim? Yakışıklıyım, param var, kendimce komiğim, azıcık cahilim ama ne olmuş? Kız çokbilmiş olunca ben cahil kalıyorum işte ister istemez. Aklıma geldikçe artıyor şiddeti hırsımın. Nesini bu kadar takıyorsam kafama! Güzelse güzel! Başka kız mı yok bana! Kendini ne sanıyorsa, bulunmaz Hint kumaşı değil ya! Ulan istesem beş dakikada kaç tane kız yığarım buraya. Ama istemiyorum. Neden isteyeyim ki? Ben de böyle bir adamım işte!


Görür o, pişman edeceğim yaptıklarına. Sen kim oluyorsun da benle eğleniyorsun? Gülüşmeler, işveler, cilveler hepsi beni baştan çıkarmak için değil miydi? Bir kadın başka niye gülümser ki lan! Besbelli bana karşı boş değil işte! İşi iyice büyüttüm son zamanlarda. Çalıştığı yerin adresinden tut, TC kimlik numarasına varana dek elimde! Hoş bunlarla ne yapacağımı ben de bilmiyorum ama olsun. İlk gençlik yıllarımda polisiye-gerilim filmlerinde görmüştüm. Adam, kadını takip eder. Hakkında her şeyi öğrenir, telefonlarla taciz eder. Kadını kendinden şüphe eder hale getirir ve çıldırtır. Hah tamam işte! Aynısını uygulama vaktiydi şimdi.


Geçen gün onu gördüm. Yanında çirkin bir adam, hararetli bir konuşmanın peşi sıra gidiyordu. Hiç kimseyi görmüyordu gözleri. Hem istese de göremezdi. Kendimi öyle bir kamufle etmiştim ki ben bile kendimi tanımakta zorlanmıştım ayna karşısında. Kimdi o? Sevgilisiyse şayet bana karşı bu tipsizi mi tercih etti yani? Pişman olup tıpış tıpış döneceksin bana kızım! İşte o gün geldiğinde ben istemeyeceğim seni. Sana hayatımda yer yok diyeceğim. Seni sevmiyorum, güzel bulmuyorum, kendimden üstün bulmuyorum, ulaşılmaz bulmuyorum diyeceğim! O adamı öpmüş müdür? Her gece beni öptüğünü dahi hayal etmekten çekindiğim, o bal tadıyla genzimi yakan dudaklar. Daha ilerisini düşündüğüm an, evde sağlam eşya kalmıyor.


Gülüyor muydu ona da? Yoksa ben mi öyle anlamıştım? Gülünce farklı bir havası oluyor. Neden sadece bana kapalı o gözlerin yolları? Gerçekten artık bu iş çok uzadı. Kararlıyım! Bu sabah kökünden halledip kapatıyorum bu defteri. Egoist, ukala, herkesi kendinden aşağıda görmek neymiş göstereceğim ona. Saygılı, efendi bir halde yanına gidip “Bayan tanışabilir miyiz?” demişim ne var bunda yani? Ne var bu kadar tersleyecek, sosyal medyada üşenmeyip engelleyecek, ne var, ne var? O zaman gülümsemeyecekti içime içime işlerken yüzü. Mademki bir kere girdi aklıma. Beni reddetme hakkı yok. Ulan hangi kız beni reddetmiş de sen edeceksin? Hepsi naz, niyaz…


Birkaç bir şey atmam şart ağzıma. Yoksa kızın karşısında aşktan değil açlıktan bayılacağım. Aceleyle giyinip çıkıyorum evden. Tam iş yerine varmadan bir sokak önce kolundan tutup konuşmalı, anlatmalıyım içimdekileri. Nefes nefese yetişiyorum, tam da tahmin ettiğim saatte, dakikada geçiyor yol üstünden. Yine giyinmiş minicik bir etek! İte, köpeğe davetiye çıkart, sonra da rahatsız ediyorlar de! Giyinmeyi de öğreteceğim ben sana yavrum, merak etme! Benim himayemdesin, korur, kollar, gözetirim her daim seni.


İşte geliyor. Üzgün mü ne? Yüzü huzurlu bir hüzünle kaplı. Pamuktan bir geçit kadar kırılgan yürüyüşü. Dokunursam, uçuşan toz bulutuna dönüşmesinden korkuyorum. Ne yapacağımı bilmez bir halde yolun ortasında, annesini kaybetmiş bir çocuk saflığıyla, şefkatini arıyor ellerim. O an görüyor beni işte, o halde, o ezilmişlikte, o masumlukta görmesini her ne kadar istemesem de zamanın tik taklarını geriye saramam artık.


“Ne işin var senin burada? Beni mi takip ediyorsun?”


“Pardon? Seni neden takip edecekmişim ki ben? Kendini bu kadar önemseme istersen!” Çok çabuk toparlanıp laflarımın fitilini ateşleyen ağzım şaşırtsa da beni, bozuntuya vermiyorum.


“Seni bir daha etrafımda görürsem şikâyet ederim! Haberin olsun.”


Keşke hiç konuşmasan, keşke hep gülümseyen gözlerinle baksan bana. Zehirli bir sarmaşık gibi dilin, acısı yüzyılları aşan bir tecrübeye sahip…


O, en derin uykuların evresinde sallanırken ben, gizlice evine giriyorum, yeraltına girmenin verdiği heyecanla.  Yatak odasına, en mahremine ayak basıyorum. O geçen günkü tipsiz herif senin rızanla hiç girmiş midir bu odaya? İzin vermezsin ama değil mi? Yok, inanmam buna, var desen de. Uyurken varlığına katlanmak iki kat zormuş, yeni öğrendim. Uzanıp parmaklarımın kayışını seyretmek istiyorum saçlarında ama canlanma riskini göze alamıyorum. Gözüme ilişen saç fırçasını cebime tıkıştırıp tan yerinin ışınlarına karıştırıyorum karanlığımı. Ertesi sabah telefon ediyorum sana.


“Alo, bak bakalım saç fırçan yerinde mi?”


Bir süre karşı taraftan ses çıkmayınca anlıyorum şoka girdiğini.


“Ya işte kızım, benimle oynamak neymiş göstereceğim sana. Daha dur sen bu başlangıç! Her şeyini biliyorum lan her şeyini! Telefon numaranı, rehberinde kim kayıtlıysa onları, fotoğraf galerini, e-devlet şifreni, ananın kızlık soyadına kadar her bir şeyini ele geçirdim. Ama ne yapıyorum, hiçbir şey! Çünkü seni koruyorum, çünkü seni seviyorum. Ama sen, o kadar alay etmeye alışmışsın ki görmüyor gözlerin. Teşekkür ederim yine de iyi eğlendin benimle! Şimdi sıra bende!”


Karşıdan hiçbir tepki gelmiyor ve az sonra dıt dıt dıt sesine karışıyor nefretim.


BENGÜL ALKAN

 

( Takipçi başlıklı yazı BENGÜL.A. tarafından 15.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.