Kocaman bir yırtık az evvel patlayan dikişlerinden duygularımın sorumlu tuttuğum o kocaman delik belki de evrenin püsküllü gerçeklerinden düşen payıma ve kendimi her yetersiz hissettiğimde daha da büyüyen bir delik.

Gözlerimin renginde saklı belki gecenin sırrı ve inisiyatif kullanmanın da tek çözü olduğu gerçeği.

Gerçekler var kabulü zor olsa direnen diretilen gerçekler. Ya, bizim gerçeklerimiz?

Beş parmak bir olsa keşke o zaman nasıl da istikrarlı bir yeryüzünde yaşıyor olacaktır elbet herkesin birbirine benzediği kadar kurallar da gereğiyle uygulanacaktı.

Anlatmakla yükümlüyüm elbet koca bir yanlış ve refüze edildiğim hangi mizansense itibar ettiğim kadar itibar görmenin ne muhteşem olduğuna dair geliştirdiği o yargı elbet kocaman bir yanılsama.

İhanet ettiğim çok şey var elbet bire bir ilintili olduğum ya da kendimi sorumlu hissettiğim hani nerede ise tüm dünyayı esir alan bir virüsten daha tehlikeli ve gereksiz olduğumu düşünmeme vesile olan binlerce ayrıntı.

Elbet ben de bir ayrıntıyım ve genele hükmeden bir de resmin geneline baktık mı ve işte tonları farklı ne çok insan silueti ve mizacı ve ses tonu ve benzer gayretlerle saf tuttuğumuza dair geliştirdiğimiz o inanç.

Masumiyet mi?

Ve içten ve samimi bir sevgi.

Herkesi kolaylıkla sevebilirken insanın kendine t/uzak olduğu ve ömrün her aşamasında tek inandığım:

Sevginin sevgiyi doğurduğu ve büyüyen bir adalet ve huzur.

Layığı ile yaşamak ve sevmekse…

Payıma düşen neyse seve seve ifa ettiğim gerçeğini kimi zaman reddediyor ve kendimi acımasızca yargılayıp kendimi kendi ellerimle kolaylıkla dibe de batırabiliyorum.

Tepelere konduğum zamanlardan geliyorum.

Yerin dibinde ne işim varsa artık…

Dişimin kovuğunda kalan bir sevgiyse kendime yönelttiğim en çok da çuvaldızı kendime batırdığım sonra da yüreğime batan o diken:

İnsanlara battığımı ve karaçalı olduğumu düşünmeme sebebiyet veren sayısız olgu.

Bayramın rüzgârı insanları farklı mecralara uçurdu bir de içimdeki esintiyi kattık mı işin içine ve sürüklendiğimden ziyade sürüldüğüm diyarlar elbet içimde saklı o coğrafya ve ben tek bir duygudan yola çıkıp da kolaylıkla kıtalar ve okyanuslar aşabilirken ve en büyük temennim iken kendimi aşmak bir o kadar üstün hizmet madalyası beklediğim kainat.

Ne büyük bir yanılgı işte dünden beri esir düştüğüm ki hayatım nerede ise tüm evrelerinde kolaylıkla kabul görmedim ben elbet eğitim hayatımı bitirip de hayata atıldığım ve içine girip çıktığım sayısız topluluk: adı iş ortamı; adı arkadaş ortamı kısaca sosyal bir olgu iken bütünleşme ve kabul görme duygusu aslında ihtiyacı denilen çünkü insan illa ki değer görmek ve sevilmek istiyor ve bu uğurda sayısız iş değiştirdiğim nihayetinde çok genç yaşımda inzivaya çekildiğim…

Kurtuluşum ve de…

Elbet ikinci hayatımın miladıdır kalemle olan tanışıklığım ki çok geç bir zamanda ansızın haiz olduğum bir olgu bir edim.

Sekiz seneden beri iyi kötü yazarken adeta hücrelerimi ve tüm evreni tek tek işliyorum göğsümdeki ferahlık ve yazarken ait olduğum sonsuzluk olgusu ve nerede ise yere göğe sığamadığım adeta göğe konduğum bir buluttan diğerine sektiğim ve içimdeki cenneti sonsuzlukla buluşturduğum.

Hep de aynı insanım hani ta kendimi ilk hatırladığım günden beri hep insanlara olan açlığım ve insan sevgim.

Beşeri ilişkilerin özel ve özgün olduğuna hep riayet ettim ve ailemde kazandığım temel değer olgusu herkesin eşit olduğuna dair geliştirilen bir inanç.

Sevginin dini mi olur ya da ırkı ya da rengi ya da yaşı ya da cinsiyeti?

Sevgiyle bağdaşık ve aralıksız dokunma ihtiyacım insanların yüreklerine ve yüreğime konan ufacık bir kuş ama her kanatlandığında tüm kâinatı sindirebilen ve sonsuzlukla yolu buluşan elbet Allah sevgim ilk günden beri katıksız büyür ve bana eşlik ederken.

Çok zaman ümidi kolaylıkla kesebildiğim hem kendimden hem insanlardan ve işte her şeyi sıfırlayıp kendimi kendime adadığım çok genç yaşımda sonradan fark edeceğim ve yapmış bulunduğum o kocaman yanlış.

Bu yüzden kalemimi ilk elime aldığım o gün o gece: yeniden doğuşumun da sinyali olan ve işte hala çocuk gibi mutlu olabildiğim bir dünyayı keşfedişimin da ilk gösterge.

Sevmeyi sevmek ve sevgiye düşkünlüğüm derken kendime duyduğum saygıyı korurken bir yandan kendime düşkünlüğüm ve uzaklığım elbet miladımdaki o ilk kıvılcım.

İnsanlar…

Hem bizi bize sunan.

Hem de bizi bizden uzaklaştıran.

Doğru ve iyi insanların var olduğu gerçeği elbet yazarak keşfettiğim bir diğer duygu bir inanç bir temenni elbet hayatı da yaşanır kılan.

Birçok anlamda farklı bir atmosfer kendimi ait hissettiğim ve de kabul görme arzusu herkesin de dileği değil mi üstelik?

O aidiyet duygusu ve kabul görmek ve değere binmek.

Renklerin hası hatta kokusu.

Düşlerin güzergâhı.

Gerçeklerin sunumu ve gerekçeler.

Göz göre göre terk edildiğimiz bir dünya ve onca insanın hışmına uğrayıp insanın hissettiği o yetersizlik duygusu ve bu illa ki insana en büyük acıyı yaşatan ve bir adım sonrası insanın illa ki muhasebesini yaptığı bir iç sorgulama ve gelir gider tablosunda kayıtlı iken duygular ve edimler ve kayıtsız kalmış bir evrenden hala ne beklediğimizi anlatamamışken.

Kaderci olmalıyız ama işimizi de layığı ile yapmalıyız:

Bir birey olarak ve bir vatandaş bir insan ve bir evlat bir anne ya da bir eş.

Çalışan bir bireyse insan yine işine duyduğu saygı ve de sevgiyle yapması gerekirken işini.

Bir açılım daha sunmak gerekirse illa ki umut beslediğimiz bir hayatın garantisi olmasa bile inancımızı da saklı tutmanın verdiği huzur.

Bayramın son günü ve benim açımdan yorucu bir duygu fırtınası sebepli sebepsiz hissettiğim de duyguların tanımlamasında hüsrana uğradığım derken dokunan o sihirli değnek elbet Rabbin ihtimamla kuluna el uzattığı ve bir yürekten diğerine kurulan köprü: soyut ya da somut verilerin sunumu iken elbet İlahi bir ışık ve bir selamın bir çift kelamın bile ne çok güzelliğe vesile olduğu…

Bu anlamda sizlere çok teşekkür ederim çünkü beni bana sunandan ziyade bana sunulan ve sahip olduğum her şey ve uzağında olduğum ne ise bir şekilde yetinme duygusu ile karanlığı bile aydınlığa kavuşturan.

Nice bayramlara, sevgili dostlarım ve şu da bir gerçek ki; yaza yaza ve paylaşmanın verdiği mutluluk ve coşku ve umut ile çok şey aşabildiğim kadar da nice şey var aşmam gereken bu anlamda sizlerin varlığına duyduğum ihtiyacı asla yok sayamam ve sizlere o kadar müteşekkirim ki…

İyi ki varsınız, sevgili Edebiyat Evi Ailem…


( İyi Ki Varsınız Sevgili Edebiyat Evi Ailem... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.