İçte kalan o ukde, sebepsizliğin de meali iken şiirin akan gözlerinde saklı adeta keramet.

 

Gökteki kutsal doku, yerde vuku bulan düşüş ve seviş en çok yalnızlığa kat çıkan bir yemin gibi unutulmuşluğumun ertesi gaipten gelen efkâr sağanağında görünenden öte.

 

Nisan tasımdan taşan coşku ve damlalar.

 

Nisanın örtüsü ve örüntüsü kıblemde saklı o ışık elbet düşkünlüğüm hüzün sarmalında her eklem yerinde günün bazense geceyi öğüten tümden gelen binlerce duygu ve cümle elbet ikbali yarınların bazen yolda kalan sözcüklerden ördüğüm gizemin yeleğinde kopuk bir düğme misali varlığıma binaen yokluğu armağan eden evren yine de umudu payidar kılan bir nebze de olsa katmanları ıssızlığın.

 

Devasa bir tevazu içimde saklı.

 

Derinlerden çok derinlerden beni çağıran bir hutbe.

 

Kürediğimse mevsimin soğuk teninde bense Nisan şarkıları çalarken kulağımdan gitmeyen belki de ölü bir dürtünün ertesi içimi didiklediğim bir şiirden sızan ışık gibi ya da kopçası kopan bir misafir iken göğe asılı kaldığım değil asla yalan.

 

Varlıksa kayıtsız şartsız teslim olan evrene.

 

Varlıksa yokluğun tefe koyduğu soluk bir örtü iken üstümden taşan hüzün bataryasında asla bitmeyen bir enerjiyi pompalarken yüreğime elbet aşka ve hayata sadık kaldığım kadar kutsal kitabın izinde dayanmaksa bu soytarı dünyaya…

 

Kaçkın ruhlar.

 

Göçebe duygular.

 

Serzenişte bulunan bir kuş gibi kanat çırptığım ne ki hele ki bir tek dikili taşım dahi yok iken cihanda kollarım koparcasına yerinden kucakladığım şiirlerde saklıdır o hüzünlü iç sesimle yol aldığım belki de yoldan çıkmamak adına bir ömür gerisin geri kaçtığım…

 

Gün mizaçlı iken aşk.

 

Gece gibi sana uzanan o kıskaç.

 

Meali yok işte duygularımın anlatmaya doyamadığım bu yüzden açlığın asla önem taşımadığı ve içtimada yürekte kaykılan nice hece kıymet verdiğim kadar değersiz addedilen sefil varlığıma bir taş daha atıldı işte içimde dinmek bilmeyen o hezeyan ve heyecanla örtüşen muradımın sol yakasında teftişe çıkan bir düş gibi dönendiğim en çok da esiri olduğum mevsimin deşifre ettiği bir hece ile hemhal gidip de dönemediğim belki de kendimden gitmenin tek yolu iken sevmek…

 

Aşkın akışkan rahmeti.

 

Aşina olansa imkânsızlığın seferi sesinde ılımlı bir seyyah iken elbet kalemin nazarında alıp veremediği ne ise evrenin benlik bir kaçış da değil ya da delişmen mizacımda gönlüme saplanan o ç/ağrı ve işte şiir diye düştüm yola ve şiir diye diye düştüm bu aşka.

 

Mavinin sepetinde.

 

Kırmızının da kanında.

 

Lacivert yazgımın örtüsü ve öncüsü iken yazmaya durduğum her duygunun bende yarattığı yorgunluk.

 

Yoksunluğum ne ise tamamladığım elbet aşkın nişanesi iken zıpkın misali devingen bir rotada uyuya kaldığım koca ömrün bu son deminde kendimden gitmek nasıl ki imkânsız ve işte imkân dâhilinde olan sadece aşkın güdüsü ve gülümseyen ve de gülümseten yüzünde açan binlerce çiçek gibi dokunmaya dahi kıyamazken ve uzaklardan ettiğim duaların nezdinde ömrü yaşanır ve ümit dolu kılarken…

 

 


( Umuda Yolculuk... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.