Milli Egemenliğe Giden Yolda...—1. Bölüm--
Önce müsaadenizle küçük bir anımla başlayacağım.
Yıl 2011 Bir özel okulda Tarih Öğretmeni olarak çalışıyorum.
Her okulda olduğu gibi bizim okulumuzda da ilan panosu var ve bilindiği gibi bu
ilan panolarının bir işlevi de okul gazetesi olarak kullanılmalarıdır.
Neyse efendim biz de okul gazetesi olarak kullanıyoruz ve 23 Nisan Yaklaşıyor.
Her zaman olduğu gibi gazeteyi hazırlama görevi bana ait çünkü böyle milli bayramlarda panoya çıkacak yazıları
hazırlama işi hep Tarih öğretmeni olduğum için benim işim olmuştur.
Ben de öğrencilerle birlikte yazılar resimler, şirler toplayıp güzel bir köşe
hazırladık.
Okumuzun süper süper Atatürkçü müdürü ve ondan da süper Atatürkçü Edebiyat öğrtemeni
( Ki bunlar ‘’ Okul yazılarını İnceleme Kurulunu’’ oluşturuyorlardı.) Yazıları, şiirleri, resimleri
çok çok beğendiler teşekkür ettiler böyle bir okul gazetesi hazırladığım için
ama gazetedeki resimlerden birini kaldırdılar: Yukarıdaki çerçevede gördüğünüz sağ üstteki dua eden Atatürk... O
resmi panoya koydurtmadılar. O fotoğrafı sansürlediler. Rahatsız oldular dua eden bir Atatürk’ten, Atatürkçülük
konusunda kimseye söz bırakmayan meslektaşlarım. ( Yalanım varsa yarına sağ
çıkmayayım. )
*******************************
Evet, şimdi ana konumuza geçebiliriz.
TBMM Niçin açıldı?
Evet TBMM 23 Nisan 1920 de açıldığına göre, 23 Nisan 1920 de Osmanlı Devleti
henüz hayatta olduğuna göre, Osmanlı Devletinin bir Meclis-i Mebusanı ( Millet
Meclisi ) olduğuna göre 23 Nisan 1920 de
TBMM nin açılmasına ne gerek vardı?
İşte bu soruya cevap verebilmemiz için 23 Nisan 1920 den az geriye gitmemiz gerekiyor.
Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması, peşinden Havza ve Amasya
Genelgesi, sonra Erzurum Kongresi, daha sonra Sivas Kongresi, Sivas Kongresinde
bir temsil Heyeti seçilmesi, tüm bu
gelişmeler gösteriyordu ki Türk Milleti 30 Ekim 1918 de İmzalanan Mondros
Ateşkes Antlaşmasına kuzu kuzu boyun eğmeyecekti. O halde Türkler mutlak
surette bu ateşkes antlaşmasının
şartlarını kapsayan bir barış antlaşmasını imzalamaya zorlanmalıydı.
Mustafa Kemal’in Sivas Kongresinden sonra Saraya baskı yapıp Damat Ferit’i sadrazamlıktan uzaklaştırması,
peşinden yeni sadrazam İzzet Paşa hükümetinin Bahriye Nazırı Salih Paşa ile yapılan Amasya Görüşmesinden sonra
(22 Ekim 1919) İşgalci devletler artık
bir beklenti içine girmişlerdi. O güne kadar bir maceraperest olarak gördükleri
Mustafa Kemal, İstanbul Hükumeti ile görüşme yaptığına göre demek ki yelkenleri
suya indirmişti(!) demek ki bir barışı o da istiyordu(!)
İngilizlerin o muhteşem istihbarat teşkilatı
böyle rapor veriyordu. O sebeple de İstanbul’da- epeydir hiç bir
faaliyet yapmayan- Osmanlı Mebusan meclisinin tekrar açılmasına, Mustafa Kemal
taraftarlarının bu meclise temsilci göndermesine ses çıkarmadılar.
1920 Yılının 28 Ocak günü Osmanlı
Parlamentosunda sonradan hepimizin Misak-i Milli dediğimiz kararlar ( Ahd-i
Milli Beyannamesi ) Kabul edildi.
Şimdi denilebilir ki bu kararlar niçin önemliydi? Dahası neden Osmanlı
parlamentosundan çıkmak zorundaydılar?
Bu kararlar ile özet olarak bugünkü Türkiye'mizin sınırları çiziliyordu. Yani
biz Türk Milleti olarak ne kadar bir vatanla yetinmeliydik? Osmanlı Devleti’nin
hangi topraklarını kurtarmalı hangilerinden vaz geçmeliydik. İşte gerek Osmanlı
hükümeti, gerekse Mustafa Kemal ve taraftarları yeni Türkiye’nin sınırlarını
belirliyorlardı.
Bu kararlar niçin Osmanlı Parlamentosundan çıkmak zorundaydı? Çünkü Mustafa Kemal ve onun başında olduğu
Temsil Heyeti hiç bir yabancı devlet tarafından hukuki bir varlık olarak kabul
edilmiyordu. Kararlar Osmanlı parlamentosunda alınmalıydı ki hukuki geçerliliği olsun. Ayrıca kararlar
Osmanlı parlamentosunda alındığı zaman İstanbul Hükumeti ile Mustafa Kemal
arasında bir ayrılık olmadığı vurgulanmış olacaktı.
Evet 28 Ocak 1920 de Misak-ı Milli Kararları alındı Osmanlı Parlamentosunda. Bu
kararlar 17 Şubat 1920 de halka da duyuruldu
Osmanlı halkı Misak-ı Milli kararlarını
nasıl karşıladı bilemem ama işgalciler için ( özellikle İngiltere ) şok oldu
kararlar. Türkler kayıtsız şartsız teslimiyeti değil aksine ülkelerini
kurtarmayı düşünüyorlardı ki olacak iş değildi.
Derhal toparlandılar ve harekete geçtiler. 16 Mart 1920 de o güne kadar fiilen
işgalleri altında bulunan İstanbul’u resmen işgal ettiler. Parlamento
üyelerini, yani millet vekillerinden yakaladıklarını Malta Adasına sürgüne
gönderdiler.
Bu şartlar dahilinde Meclis-i Mebusanın çalışmalarına devam etmesi mümkün
değildi. O sebeple 18 Mart Günü Parlamento tatile girdi. 10 Nisan 1920 de ise
Padişah Vahdettin Parlamentoyu kapattı.
1908 de II. Meşrutiyetin ilanı ile artık meşrutiyetle idare edilen Osmanlı
Devletinin normalde bir parlamentosu olması gerekiyordu ama yoktu. Millet adına
karar verecek bir merci söz konusu değildi.
Evet 5 Nisan 1920 den itibaren Damat
Ferit başkanlığında yine bir hükumet vardı ama bu, meşrutiyet yönetimine asla
uymayan saçmasapan bir idare ve saçmasapan bir yönetim şekliydi. Özetle hukuki
değildi.
Mustafa Kemal ve arkadaşları elbette ki Padişah’ın İstanbul’da nasıl bir baskı
altında olduğunu, hele de parlamento kapandıktan sonra İstanbul’da bu millet
adına, milletin menfaatine bir karar alınamayacağının farkındaydılar. Nitekim bırakın milletin menfaatine bir
karar alabilmeyi parlamentonun resmen kapatıldığı gün Şeyhülislam Dürrizâde
Abdullah’ın Milli Mücadele ve Mustafa Kemal
karşıtı fetvası düşman uçaklarıyla Anadolu'nun her tarafına yayıldı.
Mustafa Kemal ve Arkadaşlarına tek bir seçenek kalmıştı: Millet adına karar verecek bir meclis kurmak.
Mustafa Kemal yeni bir meclis kurma çalışmalarına İstanbul’un işgalinin hemen
ertesi gün başladı. 17 Mart 1920 de bütün
ordu komutanlarına bir telgraf göndererek meclisin Ankara’da toplanması
gerektiğini bildirdi.
19 Mart 1920 de ise yurttaki tüm vilayetlere gönderdiği genelgesinde yeni seçilecek olanlarla, İstanbul’dan kurtulmayı başaran mebusların en
kısa zamanda Ankara’da toplanmalarını istedi. Yani meclis hem yeniden yapılacak
seçimlerle belirlenen milletvekillerinden
hem de Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi olup işgalcilerin elinden kurtularak
Ankara’ya gelebilen milletvekillerinden oluşacaktı.
19 Mart-1920- 23 Nisan 1920 Tarihleri arasında
yani sadece bir ay gibi kısa bir süre içinde gerek seçilerek gerekse
işgalcilerden kaçarak Ankara’ya gelebilen millet vekili sayısı 378 idi.
Evet 162 serbest meslek, 133 devlet memuru, 54 asker, 32 din adamı, 30 aşiret
reisi, 7 teknik eleman, 16 sağlık görevlisi, 2 Reji görevlisi Toplam 378
milletvekili Ankara’da toplanmıştı.
Bu toplanmada Mustafa Kemal’in 20 Nisan 1920 de tüm illerin Valiliklerine
gönderdiği genelgede yazılanların çok büyük rolü vardı.
O genelgede neler yazıyordu gelecek bölümde.
Ayrıca 378 Millet vekili Ankara’da toplanmıştı ama Ankara’da 378 insanın
aynı anda toplanıp konuşabileceği, kararlar alabileceği bir bina yoktu. İlk
TBMM Binası nasıl hazırlandı? O da
gelecek bölümde..
(
Milli Egemenliğe Giden Yolda...—1. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
21.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.