Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.04.2021
Okunma Sayısı : 829
Yorum Sayısı : 8


Önce müsaadenizle küçük bir anımla başlayacağım.

Yıl 2011 Bir özel okulda Tarih Öğretmeni olarak çalışıyorum.

Her okulda olduğu gibi bizim okulumuzda da ilan panosu var ve bilindiği gibi bu ilan panolarının bir işlevi de okul gazetesi olarak kullanılmalarıdır.

Neyse efendim biz de okul gazetesi olarak kullanıyoruz ve 23 Nisan Yaklaşıyor.

Her zaman olduğu gibi gazeteyi hazırlama görevi bana ait çünkü  böyle milli bayramlarda panoya çıkacak yazıları hazırlama işi hep Tarih öğretmeni olduğum için benim işim olmuştur.

Ben de öğrencilerle birlikte yazılar resimler, şirler toplayıp güzel bir köşe hazırladık.

Okumuzun süper süper Atatürkçü müdürü ve ondan da süper Atatürkçü Edebiyat  öğrtemeni  ( Ki bunlar ‘’ Okul yazılarını İnceleme Kurulunu’’  oluşturuyorlardı.) Yazıları, şiirleri, resimleri çok çok beğendiler teşekkür ettiler böyle bir okul gazetesi hazırladığım için ama gazetedeki resimlerden birini kaldırdılar: Yukarıdaki çerçevede  gördüğünüz sağ üstteki dua eden Atatürk... O resmi panoya koydurtmadılar. O fotoğrafı sansürlediler.  Rahatsız oldular dua eden bir Atatürk’ten, Atatürkçülük konusunda kimseye söz bırakmayan meslektaşlarım. ( Yalanım varsa yarına sağ çıkmayayım. )

*******************************

Evet, şimdi ana konumuza geçebiliriz.


TBMM  Niçin  açıldı?

Evet TBMM 23 Nisan 1920 de açıldığına göre, 23 Nisan 1920 de Osmanlı Devleti henüz hayatta olduğuna göre, Osmanlı Devletinin bir Meclis-i Mebusanı ( Millet Meclisi ) olduğuna göre  23 Nisan 1920 de TBMM nin açılmasına ne gerek vardı?

İşte bu soruya cevap verebilmemiz için 23 Nisan 1920 den  az geriye gitmemiz gerekiyor.

Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması, peşinden Havza ve Amasya Genelgesi,  sonra Erzurum Kongresi,  daha sonra Sivas Kongresi, Sivas Kongresinde bir temsil Heyeti seçilmesi,  tüm bu gelişmeler gösteriyordu ki Türk Milleti 30 Ekim 1918 de İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşmasına kuzu kuzu boyun eğmeyecekti. O halde Türkler mutlak surette  bu ateşkes antlaşmasının şartlarını kapsayan bir barış antlaşmasını imzalamaya zorlanmalıydı.

Mustafa Kemal’in Sivas Kongresinden sonra Saraya baskı yapıp  Damat Ferit’i sadrazamlıktan uzaklaştırması, peşinden yeni sadrazam İzzet Paşa hükümetinin Bahriye Nazırı Salih  Paşa ile yapılan Amasya Görüşmesinden sonra (22 Ekim 1919)  İşgalci devletler artık bir beklenti içine girmişlerdi. O güne kadar bir maceraperest olarak gördükleri Mustafa Kemal, İstanbul Hükumeti ile görüşme yaptığına göre demek ki yelkenleri suya indirmişti(!)  demek ki  bir barışı o da istiyordu(!)

İngilizlerin o muhteşem istihbarat teşkilatı  böyle rapor veriyordu. O sebeple de İstanbul’da- epeydir hiç bir faaliyet yapmayan- Osmanlı Mebusan meclisinin tekrar açılmasına, Mustafa Kemal taraftarlarının bu meclise temsilci göndermesine ses çıkarmadılar.

1920 Yılının 28 Ocak günü  Osmanlı Parlamentosunda sonradan hepimizin Misak-i Milli dediğimiz kararlar ( Ahd-i Milli Beyannamesi ) Kabul edildi.

Şimdi denilebilir ki bu kararlar niçin önemliydi? Dahası neden Osmanlı parlamentosundan çıkmak zorundaydılar?

Bu kararlar ile özet olarak bugünkü Türkiye'mizin sınırları çiziliyordu. Yani biz Türk Milleti olarak ne kadar bir vatanla yetinmeliydik? Osmanlı Devleti’nin hangi topraklarını kurtarmalı hangilerinden vaz geçmeliydik. İşte gerek Osmanlı hükümeti, gerekse Mustafa Kemal ve taraftarları yeni Türkiye’nin sınırlarını belirliyorlardı.

Bu kararlar niçin Osmanlı Parlamentosundan çıkmak zorundaydı?  Çünkü Mustafa Kemal ve onun başında olduğu Temsil Heyeti hiç bir yabancı devlet tarafından hukuki bir varlık olarak kabul edilmiyordu. Kararlar Osmanlı parlamentosunda alınmalıydı ki  hukuki geçerliliği olsun. Ayrıca kararlar Osmanlı parlamentosunda alındığı zaman İstanbul Hükumeti ile Mustafa Kemal arasında bir ayrılık olmadığı vurgulanmış olacaktı.

Evet 28 Ocak 1920 de Misak-ı Milli Kararları alındı Osmanlı Parlamentosunda. Bu kararlar 17 Şubat 1920 de halka da duyuruldu

Osmanlı halkı  Misak-ı Milli kararlarını nasıl karşıladı bilemem ama işgalciler için ( özellikle İngiltere ) şok oldu kararlar. Türkler kayıtsız şartsız teslimiyeti değil aksine ülkelerini kurtarmayı düşünüyorlardı ki olacak iş değildi.

Derhal toparlandılar ve harekete geçtiler. 16 Mart 1920 de o güne kadar fiilen işgalleri altında bulunan İstanbul’u resmen işgal ettiler. Parlamento üyelerini, yani millet vekillerinden yakaladıklarını Malta Adasına sürgüne gönderdiler.

Bu şartlar dahilinde Meclis-i Mebusanın çalışmalarına devam etmesi mümkün değildi. O sebeple 18 Mart Günü Parlamento tatile girdi. 10 Nisan 1920 de ise Padişah Vahdettin Parlamentoyu kapattı.

1908 de II. Meşrutiyetin ilanı ile artık meşrutiyetle idare edilen Osmanlı Devletinin normalde bir parlamentosu olması gerekiyordu ama yoktu. Millet adına karar verecek bir merci söz konusu değildi.

Evet 5 Nisan 1920 den itibaren  Damat Ferit başkanlığında yine bir hükumet vardı ama bu, meşrutiyet yönetimine asla uymayan saçmasapan bir idare ve saçmasapan bir yönetim şekliydi. Özetle hukuki değildi.

Mustafa Kemal ve arkadaşları elbette ki Padişah’ın İstanbul’da nasıl bir baskı altında olduğunu, hele de parlamento kapandıktan sonra İstanbul’da bu millet adına, milletin menfaatine bir karar alınamayacağının farkındaydılar.  Nitekim bırakın milletin menfaatine bir karar alabilmeyi parlamentonun resmen kapatıldığı gün Şeyhülislam Dürrizâde Abdullah’ın Milli Mücadele ve Mustafa Kemal  karşıtı fetvası düşman uçaklarıyla Anadolu'nun her tarafına yayıldı.

Mustafa Kemal ve Arkadaşlarına tek bir seçenek kalmıştı:  Millet adına karar verecek bir meclis kurmak.

Mustafa Kemal yeni bir meclis kurma çalışmalarına İstanbul’un işgalinin hemen ertesi gün başladı.  17 Mart 1920 de bütün ordu komutanlarına bir telgraf göndererek meclisin Ankara’da toplanması gerektiğini bildirdi.

19 Mart 1920 de ise yurttaki tüm vilayetlere gönderdiği genelgesinde
 yeni seçilecek olanlarla, İstanbul’dan kurtulmayı başaran mebusların en kısa zamanda Ankara’da toplanmalarını istedi. Yani meclis hem yeniden yapılacak seçimlerle belirlenen milletvekillerinden  hem de Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi olup işgalcilerin elinden kurtularak Ankara’ya gelebilen milletvekillerinden oluşacaktı.

19 Mart-1920- 23 Nisan 1920 Tarihleri arasında  yani sadece bir ay gibi kısa bir süre içinde gerek seçilerek gerekse işgalcilerden kaçarak Ankara’ya gelebilen millet vekili sayısı 378 idi.

Evet 162 serbest meslek, 133 devlet memuru, 54 asker, 32 din adamı, 30 aşiret reisi, 7 teknik eleman, 16 sağlık görevlisi, 2 Reji görevlisi Toplam 378 milletvekili Ankara’da toplanmıştı.

Bu toplanmada Mustafa Kemal’in 20 Nisan 1920 de tüm illerin Valiliklerine gönderdiği genelgede yazılanların çok büyük rolü vardı.

O genelgede neler yazıyordu gelecek bölümde.  Ayrıca 378 Millet vekili Ankara’da toplanmıştı ama Ankara’da 378 insanın aynı anda toplanıp konuşabileceği, kararlar alabileceği bir bina yoktu. İlk TBMM Binası nasıl hazırlandı?  O da gelecek bölümde..


( Milli Egemenliğe Giden Yolda...—1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.