Dilindeki
Aklındaki Sözleri İçte Yangını Tutuşturmuşken Kendi Yangınından Başka İnsan
Neyi Görebilir Ki Söndürmek İçin?
Adam bakıyor lakin yüreği yanıyor, yerinden
oynuyor. Bakmadan görmek mümkün iken nasıl bakılarak görülmesin ki, bu insan
olmanın şartlarına uymaz! Yosun kayalara nasıl tutunmuş yüzerek okyanusta
kaybolmasın diye sıkı sıkı sarılmışken, insan insan nasıl tutunamayarak ayakta
kalsın ki Mevla insanı birbirine yardım etsin diye taratmışken? Hayat bakarken
yüz çevirmek midir düşünmek gerekir! Tam da böyledir denile bilinir mi?
Çarçabuk yanıp sönen saman alevi gibi kendini yakmakla, hislere duygulara kulak
verebilir mi insan kendi yangınının derdine düşmüşken? Kendi benliği hırsı
deniz suyunun kayaları yalayarak erittiği gibi eritirken nasıl olur
duyarlılığıyla insanın derdine koşabilir ki?
Böyle bir tedirginlikle tüm duygularını
yitirmiş olan, hemen yeniden geri çekmeye hazır tutan deniz dalgaları gibi
nasıl geriye çekilebilir ki? Kuru bir esintiye, ortada kendini savuran nefsi
arzuları çıkarı bir soluk alıp verişe sanki aynı adımları bu yolda atmazsa
soluksuz kalacakmış hissiyle, saçma bir fısıltıyla sen kazandın kendine harca
sakla lazım olur, onlardan sana ne diyen fısıltısına kulak verenden ne uma
bilir ki? Kendi karanlığını aydınlığa çıkarak aydın etmeyen nasıl
aydınlatabilir ki kendisini? Dilindeki aklındaki sözlerin iç yangını tutuşturmuşken
kendi yangınından başka insan neyi görebilir ki söndürmek için? Önce kendi
yangınına koşar lakin söndürdükçe bitmez alev alır… İnsan gördüğü aydınlığa koşmadan
kendi karanlığına koşarsa ona insan demek pek doğru olmaz çıkar ilişkisiyle
yatıp kalkan kendini özünü insanlığını unutmuş deriz diye düşünürüz…
Haklı dedi hayatın arzuların
hislerin bir çekiciliği var lakin yanlış yolda bunu kullanınca, çekiciliği
parıltısı kaybolarak bir sızı veriyor yan taraflardaki sızıntıyla, dünya delmiş
gönlü bir yandan arzular çıkarlar delmiş bir yandan, dil hakikati söylemeden
içeriye çekiliyor söyleyemiyor, söylese çıkarına ters düşecek! İçindeki ıssızlığı
insanın varlığıyla aydınlık et desen o hayır onlar varlığım adına neyim varsa
alacaklar diyerek izinde vermeyecek! Nefsin çıkarın arzuların ağırlığı bu doğru
yolda yürümesine izin vermiyor geride kalmasını söylüyor…Kaçmış kendi
karanlığıyla sıkı sıkı sarılmış karanlıkta yaşıyor, böylesine beklemek
soluklarındaki hayatı neşeyi alırken o bu haliyle nefes aldığını sanıyor! Elsiz!
Dilsiz! Sessiz! Duygusuz!... İçinde çırpınan kendisini görmeden yaşıyorken
nasıl dışarıda çırpınanların kanat çırpınışlarını duysun ki?
Arasa da kendisini bulamaz ki, bilmiyor
ki nerede kiminle yaşıyor yatıyor, kalkıyor! Bilmek lazım gelir, bilmez ise
bildirene kulak verilmesi gerekir. Ömrünü boş yollarda parçalamadan
hırpalamadan anlamak gerekir, anlatanlara kulak vererek… İçindeki gel git’lerin
yönünü takip etmeli nereye ulaştığını gözlemlemeli, gözlemleyemiyorsa
gözlemleyenlerin sözünü dinlemeli…Şaşkın bakmalı hangi anlamda? Fark
edemediğinin üzüntüsünden şaşkın bakmalı…Bak kâinatın aynasında neler yansıyor
bak iyice korkmadan bak fark etmek adına bak… Yoldaki yönlerin okların neleri
gösterdiğine bak bakmazsan, nefsin dünyanın arzuların okları sinen sağlar
yaralar kay kaybına uğratarak soluksuz bırakır…Hepimiz iç mimar olamasak ta, iç
mimar olan Nur Kur’an Alemlere Rahmetin sünneti var vesselam.
Mehmet Aluç