Solgun mizacı günün…

Hani öykündüğüm dünün özlemi.

Şerh düşülesi bir duyguysa aşkın güftesi

Soldan sağa saydığım varsa yoksa yalnızlığın yanık sesi.

 

Günler öğüttüm gündüzsüz bir gecenin telaşında ve içimdeki heceleri ördüm de ördüm hazan mahsulü bir günün son yarısında aslında yarılanan bir ömür de değil benimkisi belki de yardığım devasa bir yara kör kütük âşık olan uleması düşlerin…

Hani, hani…

Öykündüğüm kim ki yalnızlığın esaretinde ve yazarak düştüğüm yolun kırık tekerinde eğer ki bir gülüş ise içimde asılı bazen hazin bir makamda ağlamanın verdiği efkârı dilimleyen rüzgarın bedduası idi belki de çarpıldığım hatta tutamadığım yeminlerin de bekası sözüm ona diktiğim sökükleri yüreğin.

Bir veryansın değil asla.

Bir sızı hiç değil.

Çalan da söyleyen de benim madem.

Matemin kulvarında at başı kim bilir neye duyduğum özlem.

Mevsimler soldu solalı, makamı da unutulan şarkıların o devingen nakaratı ki bir hutbe beni çağıran bir hece kimi zaman saçımı mesken tutup da ağaran.

Günde saklı olmadım asla çünkü gün tüttü gözünde gecenin ve gecenin sağanağında yıldızları topladım en çok da içimdeki gül bahçesinde esen o hoyrat rüzgâr ve ölümün arifesinde sökün etti neyse saklı tuttuğum en derinde.

Sözcüklerse sırdaş, yarenlik eden kalemde o bitimsiz telaş belki de makberimdi yazmaya durduğum her şiir hele ki çağrısı mahşerin oysaki daha gün yüzü görecektim.

Eklem yerlerinde şiirlerin ç/ağladı sözcükler bense bir bukalemun gibi kâh güldüm kâh ağladım ve dokunduğum her yürekten çaldım çırptım s/onsuz yalnızlığı aslında bendim vara yoğa ağlayan aslında bana sunulandı yazgının ferinde bir gemici feneri gibi geceyi ve denizi aydınlattığım ne de olsa İstanbul’dum asla iki yakası bir araya gelmeyen.

Aslında tütsülenmiş ruhuydum yalnızlığın: bazen perçemi göğün bazen peçesi siyahın bazense neferi sözcüklerin ve işte peşine düştüğümdü içimde saklı o çığlık aslında sessizliğin notaları idi gam yüklü…

Bazen bir es.

Bazense bemol.

En sevdiğimdi sol anahtarı ne de olsa peş peşe notalar ve şarkılar mırıldandığım belki de bir ömür hayattan soyutlandığım gel gör ki hep de sevdiğim bir cennet bahçesi sözüm ona içimde peyda olan susuzluğun çeşmesi.

Balta girmemiş duygulardı her gün bitiminde kapımı çalan ve en sevdiğim rüzgârdı soğuk bir gecenin nabzını tuttuğum ama sıcak bildiğim bir gözyaşı senfonisi elbet meleklerin saf tuttuğu elbet karanlığın çığlığı ve de bekası yarınların…

Bahşedilen ne ise baş eğdiğim.

Hangi zümre ise başım dikti her daim.

Hangi güftede saklıydı peki ismim?

Güllerden demet yaptığım varlığıma sunulan her acıda renk değiştiren göğün eşlik ettiği her bakış her çırpınış elbet aksayan ayakları şiirin bense kaybolan ümidin saklı tutarken de iç sesimi her nasılsa gülümsemeyi bahşeden Mevla’nın çağırdığı perde perde yükselen içimden taşan bir büyü gibi bir gizemin de peçesinde saklı gün gibi ruh gibi elbet bedenimde hapsolduğum elbet zihnimdi koruduğum elbet soy ağacım elbet köküm elbet bitimsiz hüznün meyvesi idi şiirden şiire konduğum.

Bir göç mevsimiydi saklı tuttuğum aşkın rüzgârı.

Bir öç idi belki de kendimden aldığım en çok da kendimle alıp veremediğim ama asla da ödün vermeden kolayca sevip bir anda ölüp ansızın dirildiğim.

Yazgımın perdesi idi örtündüğüm ve ah, o sefil nefsim dünde öldürdüğüm bu yüzden açlığa da susuzluğa da dayanıklı ve düştüğüm Hak yolunda sadece ruhumu doyurduğum…

Bir Umman ise yüzdüğüm belki de bir dehlizde süründüğüm belki de ölü toprağı idi üzerime serilen ve işte kürediğim hüzün güncem.

Sefil varlığımla sakil ruhumla sefasını sürdüğüm aşkın özlemiyle elbet şerh düştüğüm günümden firar edip sığındığımsa gecenin kovuğunda sadece sakit kıldığımdır şükre bandığım kadar sabır yüklendiğimse şiarım ve öznemle yol aldığım özlemini duyduğum huzur aslında çok yakınımda ve çalındığı kadar dünüm çaldırmadığım umudum hali hazırda hüzün bohçamda da saklı tuttuğum sözcüklerin firar ettiği kadar talibim sonsuzluğun çağrısına.

Ağırdan alsam da.

Ağlayıp gülsem de.

Kanasam da kansam da.

Yolumdan dönmeyeceğim yaşadığım kadar yaşatmaksa yazgımı yazmanın mealidir yalnızlığın da yıktığım duvarları ve işte aşılası engeller hala set çeken önüme lakin hiç olmadığım kadar kararlı ve yeminliyim de s/özümden dönmemeye ve meftunu olduğum şu hayal dünyamda devinen ruhumla talip olduğum huzur ve mutluluktur yazarak ihya olduğum daha da çok sevebilmenin şiarıdır sözcüklere ve hayata duyduğum o bitimsiz aşk…

 

 


( Yazarak Yıktığım Duvarlar başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.