Mahlası yok bu şiirin öncesinin de en
çok ela bir titrin doğasında saklı iken gizi yüreğin elbet mazhar olunası
duyguların bekası iken karaçalı misali içimde kaçışan ayakları rüzgârın.
Meylettiğim hangi hayalin güftesinde
saklıdır aşk?
Renklerden derlediğim hangi
haletiruhiyenin siması?
Sözcüklerse bahşedilen
Ölümse kimi zaman öykündüğüm
En sevdiğimse öldürdüğüm nefsin son
nefesinde
Tanık olduğum bir veda belki bir
yakarış…
Kırbaçladığım ruhumda
Şaha kalkan bir serzeniş
Elbet içimde devinen ve tozutan bir
cümbüş ki
Tayfası olduğu değilim öteberinin
Tevazu yüklü yüreğin yarım kalan
neşesi
Elbet severek ve acı çekerek ihya
olduğum
Ömrün güvertesi.
Şimdi sözcüklerken misina ağım
Yarınsa imgelere dizdiğim yarım kalan
hayatım
Öncemde saklı ne ise şiarım
Ve yazgım
Ve de yalnızlığım
Talip olduğum yarınların rüzgârı
Baş koyduğum aşkın ve umudun kısık
sesi
Hala dinmeyen özlemim
Öznesi olduğum şiirlerden
Firar ettiğim günbegün reçinesi
Saklı mazinin albenisi
Hala saklı dualarımda
Sözcüklerimse kimi zaman yalnızlığımın
türbesi.
Sadık olduğumsa kâinat ve Mevla’m
Anlaşılmazlığın salasında varacağım
son yaka
Oysaki bir buse kondurmuştum ben
İstanbul’a
İstimlak edilen altın yüklü
toprağından
Firar eden bir duvar gibi
Sığındığım bir ömür arkasına.
Müspetse şu varlık
Naifse sadık
Kaldığım içinden geçmemi bekleyen
aralık
Bir serenat ise içimde çınlayan
Bir nakarat mıdır yoksa aşk yüreğimi
tırmalayan?