Hangi düş’ün betimlemeseydi aşk,
söyle?
Hangi beyitte saklıydı özlem?
Göğe damga vuran yağmurun renginde
Asılı kaldığım bir duvarın dibinde
Oysaki ölümün duvağıydı en yakışan
En yaraşan aşkın teninin rengine.
Bir mıknatıstı yazılmaya duran her
şiir
Tebessümler ektiğim gecenin
Tevazu yüklü yüreğin
Mateminden sarkan bir giz gibi
İrkildiğim o sesinde
Dansa kalkan iklimin ipek teninde
En çok da muhafazalı benliğimin
Yalnızlığa da bıçak gibi saplanan
Bir imge miydi yoksa aşk?
Aşikâr büyüyen hüzne
Dalgalar vuran
Sessizliğin de verdiği hükümde.
Bir mabetse sığındığım şu dizeler
Dize dize sözcükleri
Diz dize verdiğim hecelerin bam teli
Belki de vurdumduymazlığının tini
Varsın sökün etsin matemin
Melteme el veren devinimi.
Şahtım öncesinde
Şahbaz oldum imkânsızlığın pençesinde
Vara yoğa ağıtlar yaktığım
En çok da nazımla niyazımla
yakıştığım
Hangi renktim bilinmezin ötesinde?
Bir manivela ise şu pervasız iç sesim
Bir beddua ise evrenin busesinde
saklı neferi
Ah, yüreğin
Ah, edalı mevsimin
Ah etmediğim kadar arz ettiğim
Silik bir gün ışığında saklı
Varsa yoksa hüznün dansı
Elbet ulaşacağım o hiçlik
mertebesinde
Sevmekse kendimi
Hiç olmadığı kadar öncesinde.
Sökün eden mevsime sormalı hani:
Nedir işin aslı yankısı duyulduğundan
beri
Elbet gökte saklı en büyük reveransı
Sunarken meleklerin kanatlarında
saklı
Kâh hayatın kâh ölümün niyazı
Hala durabiliyorsam başım dik
Hala gülümsemek katık ettiğim kadar
umudu
Koyu gözlerine gecenin serptiğim
yalnızlığı
Varsın savursun da rüzgârı
Kulaklarımda çalan o son şarkı.
Bir edimse aşk…
Nazenin gölgeme biat.
Bir renkse özlem
Düş pembesi öznemde saklı acı ve
sitem.
Bir huşu ise dilediğim
Sevdiğim kadar çaresizliği
dillendirdiğim.
Bir buse ise alnımdaki yazgı
Hiç olmadığım kadar
Bir heceye sığdırdığım koca kâinatı
Kolaçan ettiğimse rüzgâr
Haşmetli göğün manivelası
Elbet saklı olduğum o
ulaşılmazlığımın yakası
Yeter ki yarenlik etsin aşk
Saklı tuttuğum kadar bitimsiz inancı…