Bir imbatın ç/ağrısıydı gece belki de
uleması yüreğin ve mevsimler öğütledi Tanrı…
Aşkın da kisvesinde saklı büyü gibi
efemine düşler raks etti.
Peçesinde saklı bir mimoza idi belki
de düşlediği şairin ve ihbar edeceği iç sesin kulvarında saklı donuk bakışlar
elbet çehresi yalnızlığın elbet şivesi umudun ve kindar gölgelerden de aldı
hırsını şiirsel bir içgüdüydü gecenin ikramı ve boğuk sesinde kâbusların,
fıtratına uygun bir fırtına ile baş göz etti kalemini.
Şiarı hayallerin ve tohumlar ektiği.
Siren sesi olmayan hayallerin mi
tokmağında elini uzatmıştı ansızın o bilinmeze?
Ve ardı ardına yüzüne kapanan kapılar
ama yüzü vardı şiirlerin hem de tek yüzü ve ümidi vardı şairin hem de
sonsuzluğun çağrısında kıstırılmış ruhunu varsın özgür hissetmesin ta ki ta ki…
Renklerdi resmigeçit yapan ve
mevsimin ruhunda saklıydı gizem aşkın da şerefesi iken umudun sancağına dokunan
her imge aslında çalım attığı kaderine sunduğu bir açılımı idi kederin.
Boğuk sesi nefretin elbet uzağında
seğirten bir yürek.
Bağnaz olan gölgeler bağrı açık
melodiler belki de basiretsiz düşler.
Her renk umuttu hatta siyah bile ve
işte tonlamasında karanın griye dönüşen hüznün de amblemi iken sırık cüssesi
ışığı en çok da aşkın delişmen tınısı iken karanlığı delen.
Ruhu duymuyordu kimi zaman
yalnızlığına biçilen değerle ufkundaki bilinmeze hasretti ve de âşık çünkü
bilindik her şey aslında gerçeğin salkımlarıydı en çok Rabbi iken tek gerçek ve
kayıp mutu hayatının ve de kaybolmaya yüz tutmuş hayallerinin de bekası bazen
özlemi çağrıştırıyordu oysaki şair bilmiyordu neye özlem duyduğunu ne içten
mizacı idi kabul gören ne de dış sesin baskın rüzgârında uçuşan etekleri aşk
perisinin.
Düşlerden bir ülke idi yaşattığı
heyecan ve coşkusu ise çatısı evrenin.
Ufacık bir meskende hüküm süren
duyguların varlığı ve kayıptı belki de şeceresi yalnızlığın en çok da şairdi
kayıp olan ve kap kaça uğramış hayallerinin yasını tutmayı bırakmış sadece
meyletmişti yarınlara yine de mazinin efkârına yakın ve de anda saklı bir
hüviyet ile kalemin özgürlüğünü sunduğu binlerce cümle yazmaya dair bir hayatın
da güvertesinde dalgalarla boğuşuyordu yeter ki teknesi batmasın yeter ki su
alsa da dibi sevgiyle örsün saçlarını sağanağın üstelik görünmeze duyduğu
bitimsiz özlemin de nefesinden firar etti edecek şiirleri bir anlamda hayatla
arasında o incecik pamuk ipliği idi.
Ve şairin kozasından firar ettiği her
yazmanın büyüsünde boyunu geçen dalgalarda boğulmakla ölümü ihbar etmişti bir
kez evren.
Melundu şafak.
İzafi idi karanlık.
Ve kör düğüm.
Elbet bitimsiz bir melankoli ama
mademki hüzündü sığınağı ve mademki hüzünlü kalbini en çok hatta tek sevendi
Rabbi.
Salkım saçak hurafeler döşedikçe
döşedi geceyi ve resmi olmayan insanlardan bir hayat derledi kendine en çok da
resmetmeyi sevdi duygularını ve bir ömür asla telaffuz edemediği ne varsa tek
tek dikti boş sayfaya ne de olsa dikiş iğnesi kalemiydi ve kopan düğme misali
tüm imgeleri bir bir geçirdi gecenin iliğine.
Kaynakçası neydi sahi?
Neydi şiarı tüm olup bitenin?
Meylettiği sadece huzurdu ve içten
bir sevginin eşliğinde maneviyatı duyumsayan ve duyumsatan ruhu.
Kordu heceler.
Kördü kimi zaman.
Son kozu elbet kalemde hayattaki o
sanduka belki de ölümün mertebesinde yazması gereken neyse mezar taşında şair
tek tek nakşediyordu ömrünü ve gününü ve kopan kopçasına evrenin yeniden astı
yüreğini aslında askıntı olan hüzün rüzgârını pek bir sevdi ve askıda geçen
sefil hayatından sözüm ona firar ediyordu ne zamanki yolu bir şiire bir de aşka
düşse.
Düştüğü kadar yollarda vardı elini
tutan.
Düşünmediği kadar farklılığına haizdi
üstelik en çok da kalemi ile kazandığı o farkındalık ve kim bilir hangi farklı
mevsimdi tefe koyan şairi?
Telaffuzu yoktu öncesinin ve
sonrasını umutla eşleştirdi.
Sığınağı kozası nihayetinde kelebek
olmaya karar vermişti ve kelebek ömürlü şiirleri ile kazıdı toprağı aynı
iğneyle kazar gibi ve mezarı artık şenlikli bir haneydi ne zamanki kulağına
şiirden küpeler taksın ve ne zamanki kulağına küpe olan değerleri ve de sevgiyi
tek tek işlesin kalemiyle…
Bir kehanetti madem mutluluk,
mutluydu şair kendince.
Bir rivayet olsa da hayat gerçeğin ta
kendisiydi.
Bir rehavet ise benliğine bir ömür
çöreklenen bozuldu büyüsü sessizliğin.
Bir renkti hayat aslında hayatın ta
kendisi idi şiirler ve külliyen yalandı hüznü ne zamanki yolu bir şiire düşse
ne zamanki şair aşka düşse ne zamanki içine düştüğü kuyudan kurtulmanın
ertesinde şükür yüklü yüreğiyle yolu illa ki Rabbine her düştüğünde zaten
biliyordu kurtuluşunun nerede ve kimde saklı olduğunu ve sadece umuda bandı
kalemini şair bazen hüzün olsa da duyumsadıkları aşkla ve inançla yaşamanın ta
kendisiydi teslim olduğu kalemi aynı zamanda şairin kalesi iken…