Öz
Bu makalenin amacı: Bizim bu “ilahi muvazeneye”
verdiğimiz ve vermeye devam ettiğimiz zararın, rûhi kökenini, monolog bir
münakaşaya tâbi tutarak, sizden, birazdan arz edeceğim düşünce biçimi üzerine,
keskin bir cevaz almaktır. Bu yüzden belirli bir konuya farkındalık yaratmaya
çalışmak yerine, genel duyarlılığınızı geliştirmek ve konunun önemini
hatırlatmak adına, tek ve gayet genel bir konuyu düşünmenizi istiyorum: Küresel
ısınma.
Giriş
İnsanlar, hayvanlardan üstünlerdir. Ama eğer ki
temaşa etmek adına basit bir araştırmaya girişirseniz, bazı özelliklerimizin
onlardan daha kötü olabileceğini rahatlıkla öğrenebilirsiniz. Mesela: İnsanlara
en yakın kabul edilen primatlardan birisi şempanzedir. Şempanzelerin şiddet
içerikli davranışları, belki size şempanzelerin en gaddar canlı olduklarına
dair bir umumi heyet sunabilir. Ama insanların özellikle savaşlarda, ne kadar
çirkinleşebileceğini, tahayyül etmeye tenezzül bile etseniz, fikriniz
değişiverir.
Küresel ısınmanın önemini, birde burada
hatırlatmama gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü bunu bir sorun olarak görmeyen
birisi, bu problemin çözümünü sunan bir makaleyi de okumaz.
İnsanlar, özellikle sanayi devrimine
girildiğinde daha fazlasını alabileceklerini anlayıp açgözlülüklerini, çirkin
ve etik açıdan yanlış davranışlar yapmayı göze alarak, kendilerini yozlaştıracak
seviyede şişirmişlerdir. Bu davranışın hayvansal kökenleri (özellikle biyolojik
ve nörolojik açıdan) olsa da, ironik ve birazda trajikomik bir durum olarak, bu
kadar büyük bir açlığın, yalnızca insanın tutarsız ve aşağılık kısmı tarafından
şişirilebileceği de kaygı verici bir gerçektir. Örneğin 20. yüzyılın
başlarında, sigaranın yaygınlaşması için, kitle iletişim araçlarıyla (bilhassa
televizyon), insanların sağlığına iyi gelebileceğinden tutun, akciğerleri daha
iyi hale getirebileceğine, hatta ömür uzattığına kadar büyük çapta iddialarda
bulunulmuştur. Şu anda size hezeyan gibi görünen bu iddialar, o zamanlar kabul
görmüş gerçekler olarak düşünülürdü. Zira sigaranın vücuda zararlı olduğu ilk
kez, kalp üzerinde gerçekleştirilmiş uzun soluklu bir deneyden öğrenilmiştir.
Ve bu kadar kötü bir düşünceyi hangi canavar insanlara benimsetmiş derseniz
cevabı çok basit: İnsan.
Hiç ilginizi çekti mi bilmiyorum ama özellikle
Asya kökenli öğretilerde sükûnet temelli bir odaklanma durumu üzerinde durulur.
Odaklanmak: sabır, istikrar, fedakârlık ve bilhassa bilgelik gibi oluşların
temel taşıdır. Odaklanmak: bir enerjiyi hedef noktaya yöneltmektir, tıpkı bir
büyüteç gibi. Bu durumu, düşüncelerimin akışkanlaştığı ve benim “düşünce
deneyi” olarak tabir ettiğim seanslarımdan birinde keşfettiğim; “Büyüteç
Metodolojisiyle” anlatacağım.
Büyüteç metodolojisi bir parça bütün
ilişkisiyle, odaklanmanın bölümlerini anlatacağım bir yöntemdir. Bunun için bir
büyütecin parçalarını (maddi bir varlığın kesimlerini) odaklanma halinin temel
kısımlarıyla (manevi bir oluşun parçalarıyla) bağdaştıracağım.
Sap:
Büyütecin sapı, ışığı (enerjiyi) odaklayacağınız bölgeye yöneltmenizi sağlar.
Bu özelliğinden dolayı, sabra benzetilebilir. Sabrınızı kırmadığınız süre
boyunca, büyütecin odak noktası, hep istediğinizi yapmanızı sağlar.
Mercek:
enerjiyi odaklamayı sağlayan mercek, açlığa (arzuya) benzetilebilir. Burada
belirtmem gereken bir şey var: Bahsettiğim açlık, biyolojik değil manevi bir
açlıktır. Yaptığınız iş ile ortaya koyacağınız sonuca duyduğunuz açlığınız
sizin odaklanmanız için gereken en temel taşlardan birisidir. Tabi bunun için
bir parçamız hala eksik.
Çerçeve:
Büyütecin sapıyla merceğini birbirine bağlayan çerçeveyi, hayat amacına
benzetebiliriz. Evet, merceğiniz ve sapınız olabilir; ama bir çerçeve olmadan
bunların bir bütün oluşturmasını sağlayamazsınız.(İstiare kullanılmıştır)
Sonuç
İçimizde çok
yönlü ama sınırlı bir enerji yatıyor (soyut anlamda). Biz bu enerjinin ne
kadarını iyiliğe ne kadarını kötülüğe harcayabileceğini seçebilen (irade
sahibi) çok özel varlıklarız. Bu enerjimizi hayvansal bir açlığa da
odaklayabiliriz, insani değerlere de.
İhtiyacımız
olan tek şey: Bir büyüteçtir.
Yazarın
Sonraki Yazısı