İnsan yaşadığı süre hep iyi veya kötü olaylarla karşılaşır. Kötü olay: keyfimizi kaçırır, huzurumuzu bozar, bazen sağlımızdan hatta canımızdan bile edebilir. Kimse kötü günler yaşamak istemez.  Bazen istemesek bile, karanlık günlerde kalabiliriz. Belli bir seviyeye kadar, kötü günler de lazımdır diye düşünüyorum!  Başımıza gelmiş nahoş olayları eğer iyi okuyabilirsek, iyi tahlil edebilirsek bu günlerden karlı çıkabiliriz.

Şer gibi görünen şeylerin aslında hayır olabileceğini yani yaşadığımız kötülüklerin aslında ilahi bir nimet olabileceğini düşünmeliyiz.  Başka bir ifadeyle, her kötü hadise musibet olmayabilir. Musibet değilse nedir peki? Yaşadıklarımızın imtihan veya manevi bir silkeleme olabileceğini yani kendimize gelmemiz için verilmiş bir imkan olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.  Ne demiş atalarımız:  “bir musibet, bin nasihattan evliyadır !”

 

Evet, kötü günler de  boşuna değildir ve bu günlerin de kıymetini bilip lehimize çevirmeliyiz.  Peki nasıl olacak bu?

 

Kötü günler başta kendimizi sorgulamaya yarayabilir: “ben nerede hata yaptım, bu iş neden başıma geldi? ”  Koca  haftanın bile, bir günden hızlı bir şekilde gelip geçtiği yoğun bir zamanda bir kenara çekilip  kendimizi sorgulamaya (nefs muhasebesine)  vakit ayırmıyoruz.  Kendimizi hiç sorgulamadan, son sürat nereye doğru gittimizi anlamamız pek kolay olmasa gerek. “Kendimizi sorgulamamız illa da gerekli midir? “  diye sorulabilir. Evet gereklidir çünkü  koca bir ömür sonunda yanlış yolda yürüdüğümüzü veya yanlış emeller peşinde koştuğumuzu fark ettiğimizde, hataları telafi etmeye  hiç zaman kalmamış olabilir! Şan, şöhret, mal, mülk, makam veya başka hırstan gözü hiç bir şey görmeyenler bir kere de olsa kendilerini sorgulayabilselerdi, kesin bir çoğu çok geç olmadan yanlıştan döneceklerdi.  Koca bir ömrü boşu boşuna ziyan etmeyeceklerdi, başta kendilerine ve çevresindekilere zarar vermeyeceklerdi. Ölümüne makama yapışmış olan Saddam’lar, Gaddafi’ler acaba hiç nefis muhasebesi yaptılar mı?

 

Rahatlıkla insanların devasa bir yarış veya rekabet içinde olduklarını söylebiliriz.   Yarış: daha çoğunu, daha yenisini ve daha iyisini, daha yükseğini elde edebilmektir. Baş döndüren bu yarıştan dolayı  mevcut imkanların ya farkına varılmıyor ya da kıymeti bilinmeyip küçümsenebiliyor. Sadece ve sadece eldeki imkanlar kaybolduktan sonra  aslında ne kadar değerli olduklarının farkına varılabiliyor.  Mesela sağlığın kıymeti kaybolmadıkça bilinmez. Hayatımızdaki sarsıntı, tökezleme sahip olduğumuz imkanların  farkına varıp bunlara şükretmemize yarayabilir.                                  

Bu konda verilebilecek en uç misal Micheal Jackson’dır. Jackson, esmer olan deri rengini beğenmeyip koca bir servet harcayarak beyazlamaya kalkışmıştı.  Deri rengi gerçektende beyazlamıştı ama kesinlikle beyaz tenin ona mutluluk vermediği söylenebilir. Son zamanlarında insanlardan uzak, içe kapanık bir hayat yaşamış. Daha 51 yaşında iken çok yüksek dozda kullandığı ilaçlardan  dolayı  kalbinin durduğu bildirilmiş….

 

Malumunuz, düşenin dostu olmaz denir. Zorda, darda  kalmadıkça çevremizdekilerin ne kadar güvenilir olduklarını bilemeyiz. İyi gün dostlarının bir diğer özellikleri, kötü günde yalnız bıraktıkları yetmezmiş gibi irili ufaklı kötülük yapabilmektedirler. İyi günde dost iken kötü günde ise düşman olabilirler.  Evet, düşenin dostu olmaz ama sevmeyeni, aleyhinde bulunanı yani düşmanı bereketlenir.  Etrafımızdakilerden kimilerin iyi gün, kimilerin de  kötü gün dostu veya güler yüzlü düşman  olduklarını öğrenmek ne kadar acı da olsa, aslında çok büyük bir kazançtır.  İnsanın kazanabileceği en büyük servetten bile değerlidir.

 

Yazıyı noktalayım artık: “Sizin hayır sandığınız şeyde şer; Şer sandığınız şeyde hayır vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.. “

 

Abdullah Konuksever

 

 

( Kötü Günler De Lazım başlıklı yazı hotamisli tarafından 30.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.