Yoklamasını alıyorum günün ve hücresinde ölüme terk edilen zaman elbet telafisi zor bazı şeylerin bu yüzden hızlıca ilerliyorum beyaz dönemeçte şafağa kadar saymalıyım da içimden sondan geriye.

Bir veryansın iken cereyan eden ve işte kara kutusu yüreğin en çok da zemherilerde dolan içim ve şiştikçe içim infilak eden kara kutum.

Tasfiye ettiğim o kadar çok duygu ve düşünce var ki son zamanlarda bu yüzden akça pakça sayfayı pek bir önemser oldum.

Bir ışıksa ihtiyaç duyduğum.

Şiarı iken umut hayatın.

Lakin hayallerimin de pedalı yok bu yüzden abandıkça abanıyorum geceye ve gün yerleşmeden tepeye anadan üryan döküyorum ruhun girift hecelerinden firar eden ne var ne yok bir bir diziyorum.

Yoklaması sonlanmıyor elbet.

Bazense geç kalıyorum ve geç kağıdı aldığım makam aralıksız hizmet vermediği için cezaya kalıyorum.

Rengimle.

Formamla.

Pembeleşen yanaklarımla.

Öğrenci olmanın verdiği hakkaniyet ile de boy atıyorum günbegün.

Öğrenmek tek lüksüm ve bir adım sonrası: haykırmak.

Bazense ağırdan alıyorum hayatı ve cebbar gölgelere pabuç bırakmadan ütülü kıyafetimle ve ütüsüz iç sesimle doğaçlama yaşıyor ve yazıyorum.

Sinmediğim kadar da sindiremediklerim belki de bu yüzden bu kadar fazla doluyorum ve kısıtlı bir zaman diliminde içimde ne var ne yok döküyorum avuç avuç.

Mevsimle de özdeşim elbet şehirle de.

Kukumav kuşu olarak yaşadığım yılların acısını çıkarıyorum ve her saat başı guguklu saatten çıkarıyorum başımı.

Belki de kendim söyleyip kendim işitiyorum kimi zaman.

Ama kendim yazıp kendim bir kere bile okumuyorum yazıma noktayı koyduktan sonra ve işte aralıksız infilak eden kara kutum ve içi tıklım tıklım en azından izini sürüyorum içimdeki gizin ve bir yerlerimden illa ki sızıyor ışık bir o kadar hüzün ve umudun kaypak zemininde bazen öylesine çıkmaza giriyorum ki umut teknem batıp gözden kayboluyor.

Bense hala başındayım dümenin ve batmak bilmeyen gemimle sırlar okyanusuna yelken açıyorum.

Bazen ise miçosuyum iç sesimin.

Hatta tek yolcusu.

Güverteyi şiirlerle yıkıyorum ve bayrağım dalgalanıyor en tepede.

Yalnızlık denen okyanusta yatıya kaldığım ve sefasını süremediğim ömrün yoklamasını alıyor kalem her gün en azından görevimi layığı ile ifa etmek adına tereddüdüm asla yok.

Elbet içime sinmeyen de çok şey saklı gün içinde ve bir duygunun firarı ile boşalan yeri bir hikâyeye bırakıyorum.

Üzgünsem gün boyu geceyi delen bir kahkaha gaipten gelen ve tüm kuşların kanat çırptığı bu yüzden insanlar tarafından alkışlanmasam da ıslıklanmak bile güç veriyor bana ve bitimsiz hüzün rüzgârında kâh düşüyorum kâh üşüyorum.

Öfke patlamalarında elbet kaleme yükleniyorum yine.

En çok da içimdeki sayaç aralıksız iş başında iken neye denk düştüğümü sorguluyorum günbegün.

Kendimle olan hesaplaşmam hız kesmiş olsa da yarım kalan çok şey var en azından kendimi kendime sunmak adına bir o kadar insanlar tarafından da onay görülmenin hayalini yaşatıyorum elbet yazmaya düşkünlüğümle yazdıklarımı okuyucuya sunmak zaten birincil vazifem ve illa ki o kara kutu kayıt etmeli günü elbet ömrü de.

Sözcükler büklüm büklüm kimi zaman.

Hayatsa sırnaşık hüznüyle üstüme çullanmışken.

Elimden gelen ne varsa ama en çok da yetemezken çevremdekilere ve işte gözümü alan o ışık üstelik geceye teslimiyetimde bana arka çıkan…

Yoklama alınıyor madem aralıksız.

Ta ki gidene kadar:

‘’Buradayım.’’

 


( Yoklama... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.