Çanakkale Geçilmez Denilmişti Ve Bu İspat Edilmişti.

 Sakarya Tabip Odası Resmi İnternet Sayfası - ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

 

Bu cennet vatanı içinde yaşayan milletine sormadan, bizimdir bizim olmalıdır diye hücuma geçmişti düşman, her birlikte yedi düvel ile… Bu nasıl bir düşünceydi ki aklı almıyordu, kükremiş bir aslan gibi kükremek için yaşı 15 olsa da, savaşa gitmek için can atıyordu. Komşularından Hasan emmi, Yaşar dayı, Gülten teyzenin yeni evlendiği eşi Hamdi dayı gitmişti ve geri dönmemişti. Bu gidilen ve dönülmeyen yer ne kadar mukaddesti ki gidenler sevinç içinde giderken, geri dönmeyenler için gülümseyerek dualar edilerek ”Şehitler ölmez vatan bölünmez “ deniliyordu. Tatmak istiyordu bu duyguyu Mehmet.

Annesine.

-Anneciğim izin verirsen, bende babam ve ağabeyim gibi, vatanı savunmak düşmanın girmesine izin vermemek için cepheye gideceğim.

Annesi gözlerinde damlayan iki damla yaş ile.

-Ben seni zaten, vatana sahip çıkman için yetiştirdim evladım, gidebilirsin. Sakın gözün arkada kalmasın.

Annesinden helallik alarak, cepheye gitmek için yazıldı. Zaten kendisinden önce giden on beşliler safına katılmak için, koşarcasına gitmek istiyordu. Annesinin hazırladığı biraz çökelek biraz peynir ve ekmeği sırtına atarak cephenin yolunu tuttu, hep birlikte vatan cephesine gidenlerle beraber.

Yolda cephede düşmanı yıkmadan dönersem diye annemin yüzüne bakamam endişesiyle, sert bir hıçkırık boğazını kapladı. O an gözyaşlarına hâkim olamadı, geride kalanlar için, mukaddes toprağa düşman ayak basar korkusunu gidermek için canını verirken girer diye, gözyaşları tükenmez bir pınar kaynağından akarak geliyordu sanki. Cepheye gitmeden önce çok sevdiği arkadaşı Nadire’nin yanına giderken dış kapının açıldığını, bundan sonra bir daha yüzüne açılmayacağını sanki hissetmişti. Olsun dedi içinden bana açılmasa da vatanın güneşi üzerlerine özgürce doğsun da bana bir daha açılmasın, bende ötelerde seyrederim gidenler gibi. Köyde herkes ya gazi ya şehit ailesiydi. Babası ve ağabeyi de gitmiş aylarca haber alamamış en sonunda mübarek şehit haberleri gelmişti. Annesi sevinç gözyaşlarını dökmüş kendisine.

-Evimizde gazi hanımı olamadım, şehit eşi şehit oğlu olan ana oldum Rabbime şükür. Şimdi sende gidiyorsun ya gazi olur dönersin, ya da üçünü şehidim olursun hakka varırsın, babana ağabeyinle oturursun hakkın katında, hakkın sofrasında. Bir evden üç kişinin harbe gitmesi kolay değil, lakin vatanda öyle ucuz hemen elde edilecek bir vatan değil evlat. Ağabeyinde gitmeden önce hatırlarsın neler söylemişti bize.

- Allah ve Peygamber aşkı ile vatanı savunmak için ne yapabilirsek, o bizimle ahirete gelecek. Bu vatan üzerinde yaşarken komşularımızın üzerimizde hakkı vardır, o hakkı düşman çiğnemesin diye gidiyorum ana. Ümmetimizle bizler bu vatan toprağı üstünde en karanlık günlerini yaşıyoruz. Fakir düştük bölüşmekten vazgeçmedik, silâh ve cephanemizin yeterli olmadı, sizler cefakâr analarımız bacılarımız sırtlarında cepheye silah taşımak için bebesini geride bırakıp, gittiğini duyuyoruz ve duydukta ana. Düşmanlarımıza karşı sadece mücahitlerimizin cesaretine, sizlerinde bizi yetiştirerek cepheye göndermeniz, sizlerde çile ve yokluk içinde silah taşımanızla düşmanı yenmek için beraberce savaşıyoruz inşallah da beraber kazanacağız. Üzülme anam; gazi annesi olamadın belki ben gidince olurum diye sevinme, bende şehit olmak için gidiyorum.

Mehmet gözlerinde akan yaşları telaşla sildi kimse görmesin, cepheye giderken korktuğunu sanmasınlar diye. Üç günlük yaya yoldan sonra Çanakkale’ye gelmişlerdi.

Çanakkale de esen rüzgârı hoyratlaşmış hırçınca esiyordu, düşman tarafına doğru. Denizde kuduran dalgalar durmadan düşman gemilerini dövmek için sahilden uzaklaşarak gidiyor ve dövüyordu. İşte bir onbaşı kaputunun yakalarını kaldırmış, annesinin gönderdiği yün eldivenleri ellerine geçirmeye çalışırken, tirtir titreyen Mehmet’i görmüştü, uzattı eldiveni ona verdi. Sıkı giyinmesine rağmen esen rüzgârı iliklerinde hissediyordular. İçinden” hâlâ yazlık elbise giyen askerler için kışlık elbiseler gelmedi, soğuktan donacaklar. Diye düşünürken. Mehmet

-Onbaşım üzülme, bizi Mevla’m ısıtır vatan bayrak aşkıyla üzülme, birazdan güneş çıkar ısıtır bizi, biz değil onlar düşünsün bak onlara doğru hırçın rüzgâr esiyor.

Bir anda denizi ortadan ikiye bölen ufukları inleten bir patlama ile tepeler sarsıldı. Top mermisini taşıyan yiğit Aslanlar aslanı Seyit onbaşı on kişinin kaldıramadığı o mermiyi sırtında taşımış ve top mermisi topun ağzına sürülmüş ve atılmıştı, deniz sanki ortadan ikiye bölünmüştü, gemiler sanki oyuncak kâğıttan yapılmış gibi paramparça olmuş her birinin parçası denizde kaybolmuştu. Komutan hücum emri vermiş, denizden karaya çıkan düşman askerlere karşı taarruza geçilmişti. Kahramanca çarpışarak şehit olanlar arasında Mehmet’te vardı, gerçi hepsinin adı Mehmetçikti, ana kuzusuydu. Mehmet Son nefesini verirken düşmanın kaçarcasına sahili ve denizi terk ettiğini gördükten sonra, kelimeyi tevhidi söyleyerek son nefesini verdi. Çanakkale geçilmez denilmişti ve bu ispat edilmişti.

Mehmet Aluç

( Çanakkale Geçilmez Denilmişti Ve Bu İspat Edilmişti. başlıklı yazı kul mehmet tarafından 18.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.