Ön söz:

 

Dostluğun ve sevginin ve şiirlerin buluşma noktası…

 

Son şiirime yorum getiren sevgili Aslıhan Hanım arkadaşımın yüreğinden süzülen sözcüklerin neticesinde yazdım bu son yazımı.

 

Hayatı yaşanır kılan güzellikler saklı ve biz bunları bulma ve koruma telaşında yaşarken güzellikleri de birbirimizle pay etmenin verdiği hoşlukla huzur buluyoruz.

 

Elbet sevgili Edebiyat Evi: huzurun ve dostluğun ve edebiyatın adresi…

 

 

‘’ Kar tanelerinin anlattıkları bir şeyler var bizlere, diyorlar ki, biz bir sanat eseriyiz şeklimizin dahi çizilemediği, birimizin ötekine benzemediği, birbirimize çarpmadan birleşerek büyüyerek size su kaynağı olarak çoğalarak hizmet için gönderildik, öyleyse Allah'tan umudunuzu kesmeyin elbette, tebriklerim ve sevgilerim güzel yazan yüreğinize’’ (Saklı Bahçe)

 


 

BULUT…




Bir yanlışa mahal vermek, ekseninden ayrı düşüp belki de aksanı olmayan bir duyguyu içselleştirmek en çok da müzmin bir hüzünle kesişen yolu insanın.

 

Nameler s/üzülen ve nidalar belki de sessiz bir hıçkırık en çok da gülümsemeye hasret bir yüz ve gökyüzü.

 

Hepten asılı kaldığım gök kubbe sanırım en çok kendimi oraya dikili b/akışlarımla huzurlu hissediyorum hele ki o yoğun maneviyat duygusu ve coşkusu yok mu…

 

Bir yıldız size göz kırpar mı sahi?

 

Yoksa yıldız olan ben miyim gerçi hiç benimsemediğim ilk ismimi ama layığıyla da parlamak adına.

 

Bu bile yetmiyor çoğu zaman çünkü ışığımı çalan çok insan var aslında huzurumu ve neşemi çalan bir de hayallerim iken aralıksız çalınan.

 

Çalıntı bir düş kuramam hem çalıntı bir gülümsemeyi de saklayamam derinde sadece huzura vesile olan bir hayat diliyorum Rabbimden sadece O’ndan ve savaş verdiğim cephelerde yenilmem ya da başarmam da yetmiyor.

 

Neyin başarısı ya da kime mi yenik düştüğüm?

 

Ne çok ne çok bu yüzden azınlıkta olan kim/ne varsa içime sokasım geliyor.

 

Köşe başında çöp kutusunu karıştıran bir çocuk hatta nice çocuk ve geçimini kâğıt toplayarak sağlayan hani geçen gün kahvaltımı paylaştığım ama öncesinde gülümseyerek selam verdiğim ve dilimizi bilmeyen bir çocuk.

 

Ne fark eder ki, dilimizi bilmese sonuçta o, bir çocuk bir insan.

 

Sözcükler fokur fokur kaynıyor ve ağzım yanıyor ne zamanki sıcak bir sözcüğü içimde tutsam. İlla ki söylemeli ve yazmalıyım.

 

Mutsuzluk o kadar da dert değil hani çünkü öncesinde çok şey var tehdit eden insanı.

 

Doğayı katlettiğimiz yetmiyormuş gibi…

 

Olsun canımı dileyen dilediğince yaksın sadece ben sahip çıkayım içimdeki gezgin yüreğe ben sahipleneyim günü hatta acıları hem acıyarak değil inanarak yürümeli insan.

 

Kendime acımak mı kendime kızmak mı?

 

Hangisi kötü sahi?

 

Birilerinin size verdiği zarar mı yoksa kendinizle olan mücadeleniz mi?

 

Hele ki en büyük savaşı insanın nefsi ile iken.

 

Sözcükler azıcık tuzlu ve dilim yandı belki de kendimi açlıkla terbiye etmemdir bunca sıkıntıyı yok saymam.

 

Sözcükler yapışkan ve akışkan tıpkı s/üzülen rahmet gibi daha saniyeler evvel yer gök rahmetle yıkanmışken mademki Rabbim içimdeki her şeye vakıf.

 

Yaş da dert değil yas da.

 

Mutluluk ise çok izafi. Bir yağmur bulutuna her konduğumda evrene karıştığım ve ruhumdaki ıslaklığı sözcüklerle kuruladığım.

 

Rengi gökyüzünün ve içimdeki sarkaç ve devingen notalar ve duygular.

 

En çok bulut olmayı seviyorum misal.

 

Hüngür hüngür yağmayı hem kimse de anlamıyor rahmetin neyle ilişkisi olduğunu.

 

Acılar yongası belki de meftun yüreğin en çok da iflah olmaz bir hayalperest iken acılar nasıl da oluyorsa artık besin kaynağım ve mutlu olmak gibi bir dilek de saklamıyorum her an çünkü mutlu olmanın akabinde illa ki şimşekler düşüyor ve illa ki gök çatırdıyor.

 

İlahi bir düşüm belki de ben ve İlahi sırdaşımla yol aldığım çünkü ben bir bulutum.

 

Sevdiğim insanlar var bire bir söyleyemediğim.

 

Sevmediğim huylarım var içimdeki girdabın asla sonlanmadığı.

 

Sevdiğim Rabbim var ve en güzeli hayata bağdaş kurarken gerçek manada yükseldiğim ve bir buluta dokunduğum sonra da o bulutla içselleşen duygularım.

 

Bıçkın bir rüzgâr ve de içimdeki dağınıklığa sebep olan belki de rüzgar olmanın temennisi ile duygularımla tavaf ediyorum hayatı.

 

İlahi Aşkın ömrüme katık ettiği ve kendimi ölümsüz addedebildiğim gerçi ölümü de sık sık anarım ama neticede her birimiz bir gün göçüp gideceğiz.

 

Bu bir üzünç vesilesi mi yoksa acıların son bulduğu mu?

 

İyi de o zaman ben nasıl kâğıdı kalemi elime alıp da pay edeceğin duygularımı gerçi Rabbin ışığı ile bir ömür dayanabilmiş olsam da hayata…

 

Düşünmemem belki de en iyisi yine de ara sıra kulağıma fısıldayan bir ses var ölümün de sahici olduğunu.

 

Rengim değişken bu gün.

 

Pembe olarak uyandım sonra hava karardı ve hala pembe kalmak adına bir şeyler karaladım ama devamı gelmedi işte ve yağmur bulutları ile bir süre hasbıhal ettim sonra birileri çekiştirdi yakamdan ve ne çok ses ulaştı dolaylarıma.

 

Zaten ne çekiyorsam bu gürültüden ve münafıklardan çekiyorum.

 

Yine de bire bir anlatamam ama bilen biri var olduğu için inanıyorum de duyguların bir şekilde insanlara intikal edeceğini, ulaşacağını.

 

Bir ambiyans ise eğer ruhumun firarı demek oluyor ki doğru yerdeyim.

 

Doğru zamanda mıyım, bilinmez belki de bu bilinmezlik duygusu beni ayakta tutan ve en güzeli tevekkül etmek ve Allah’ını bilen insanlara sığınmak zaten huzurun adresi de bu değil mi?

 

Kendini ve Allah’ını bilen.

 

Yaşatan coşkuyu ve inancın çığa dönüştüğü ki bir kar tanesi olarak çıkmışken yola nice kar tanesi ile buluştuğum ve kocaman bir kartopuna dönüştüğümüz.

 

İnsanlar.

 

Samimi bir sevgi ve inancın kutsallığında yürekten yüreğe akan bir coşku ve sevgi elbet inanç illa ki bizi ayakta tutan.

 

Diri bir kelamsa elbet bir selamın verdiği huzur ve en güzel de nimet iken bir gülümsemenin karşılık bulduğu.

 

Karşılık beklemeden yaşamaksa hep atıfta bulunduğum.

 

Kim olursa olsun yolumun kesiştiği: dün ve bu gün ve yarın bir de uzağımda olanlar ama hepsini bir anda görüp bir anda içime aldığım beni içine alan almayan kimse dert de değil hani yeter ki canım yanmasın hatta bunu da geçtim çünkü en büyük korkumdur kalp kırmak ve yanlış anlaşılmak.

 

Hayli de sitemkar bir yeryüzü olduğu malum ve ne yazık ki insanlar bir anda sizi zan altında bırakıp da isminizin yanına eklenen sıfatlara da maruz kaldınız mı…

 

Sokağın sessizliği.

 

Aslında çokça da gürültü var iken ve siz asla insanları ikna edemiyorsanız ve anlama güçlüğü çeken bunca insana hala anlatır da anlatırken hem de burnumun dibinde olanlar.

 

Sessizliğe mahal veriyorum çünkü ben bir bulut olmaktan başka kaygı gütmüyorum yeter ki rahmeti ile arınayım yeter ki rahmetimle yağayım insanların üstüne.

 

Kırık üç beş nota ve sözcük.

 

Kırgın bir ağaç dalıyım belki de dünde kalan ve hala köklerimle sadık olduğum toprak ama en güzeli Mevla’ma sadık olmak ve Allah dostlarımın varlığına binaen şükretmek.

 

Ve paylaşmanın güzelliği ki insan herkesle paylaşmıyor duyumsadıklarını çünkü öncelikle huzur vermeli o ortam insana ve güven telkin eden insanlarla dost olmanın verdiği şükürle yağmalı da yağmalı…

 

Güne nasıl başlıyorsanız öyle devam ediyor belki de rölantiye alınan güzellikler birilerinin sizle paylaşmadığı.

 

Kıran kırana bir dünya ve sadece huzurun yolunu g/özlerken.

 

Umudun bazen çıkmaza girdiği ve işte sil baştan.

 

Bir sözcük değilim bu gün çünkü bir bulut olmayı göze aldım nihayetinde kondum göğün kubbesine hem beni esirgeyen kollayan Rabbim de vakıf iken içimdeki iyi niyete ve…

 

Anlatıyorum da anlatıyorum bir yandan da anlamaya çalışıyorum gerçi inanılmaz da yorgunum ama…

 

Hayatın maliyeti her zaman aynı kalmıyor bazen kefe’nin bir tarafı ağır basıyor ve hüzünlü kalbinizle sadece O’na koşuyorsunuz ve işte sizin hüzünlü kalbinizi en çok O seviyor yoksa bu yüzden mi hüznüme de sadığım ama en çok Rabbime…

 

Paylaşma içgüdüsü çünkü dostluğun ve anlaşılmanın üstüne inşa ediyorum sözcüklerimi ve sözcüklerimle asılı kaldığım gökyüzünde bir çiy tanesine denk düşüyorum kimi zaman bazense bir kar tanesi ve işte maneviyatla büyüyen o devasa kartopu ve bulutla eşleşen varlığım ve hala çözemiyorum neye denk düştüğümü ama yolumdan da sapmıyorum müzmin hüznümle ve umudumla salındığım o kadar aşikâr ki…

 

 




( Bulut Aslıhan Hanımın Yorumuna Nazire başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.