Balıkesir'in kalbi burada atıyor, Ali
Hikmet Paşa Meydanı’nda ... Tamı tamamına altı cadde bu meydanda birbirine
kavuşuyor. Yüzlerce insan ve onlarca araç bir caddeden girip diğer caddeden
çıkıyor. Gün boyu hiç kesintiye uğramayan bir hareketlilik gözlenir; insanların
konuşmalarını, araçların motor seslerini hiç eksik olmaz burada.
Bu meydan geçmişi, bugünü ve geleceği birbirine bağlayan bir şehir
merkezi. Yüz on yıllık tarihi Balıkesir İstasyonundan yola çıkıp Milli Kuvvetler
caddesinden yürüyenler meydana vardıklarında karşılarında ihtişamlı bir cami
göreceklerdir. Zağnos Paşa Camisini... İstanbul'un fethinde aktif görev almış
olan Fatih Sultan Mehmet'in kayınpederi ve veziriazamı Zağnos Paşa'nın
yaptırdığı camiyi...
Sol tarafınıza düşen Anafartalar caddesini takip ederseniz biraz ileride
192 yıl önce inşa edilmiş Osmanlı yadigarı saat kulesinin yükseldiğini fark
edeceksiniz. Aynı caddeden iki km kadar daha yürürseniz ülkenin geleceğini
şekillendirecek olan öğretmenleri yetiştiren Necatibey Eğitim Fakültesine
ulaşırsınız.
Ali
Hikmet Paşa Meydanı, Anafartalar Caddesi’ne girmeden biraz geride kalır. Burası
tahmin edildiği gibi çok büyük olmasa da şirin, küçük bir meydan. Buranın
müdavimleri birçok sivil toplum kuruluşunun eylemine, birçok miting ve basın
açıklamasına şahit olmuşlardır burada. Büyük çaplı mitinglerde meydan, araç
giriş çıkışlarına kapanır. Ayrıca bu meydanda güvercinler ve onları yemleyen
vatandaşlar eksik olmaz. Kuşların kanat sesleri, süratle havalanmaları insanı
neşelendirir. Geceleri burası tenhalaşır ve sakinleşir.
Anafartalar Caddesi'nin girişinde sol
köşede yıllara meydan okuyan Ziraat Bankası göze çarpar. Bankanın önünden
soldaki caddeye saparsanız karşınıza tarihi Yeşilli Camisi çıkar. Caminin
önünde suyu serin akan bir çeşme vardır. O çeşmeden gelip geçenler yürekleri
ferahlatan suyu içerler. Hava sıcaktı, ben de epeyce susamıştım, çeşmeye eğilip
avucumla serin suyu yudumladım, çeşmeyi yaptırana hayır dualar ettim.
Yönümü
tekrar meydana doğru çevirdim, yürümeye başladım, sağ köşede başka bir banka
gözüme çarptı. Onun karşısında da Milli Piyango’nun kazı kazan kartlarını satan
iki tezgah kurulmuştu. Tezgahlar, yuvarlak ve dönebilen bir masa şeklindeydi.
Üzerinde ise iliştirilmiş onlarca kart vardı. Masanın etrafı heyecanlı
hareketlerle kazı kazan kartı alan müşterilerle doluydu. Tezgahların bankanın
yakınında olması tesadüf değildi, bankayı görenler para sahibi olmak ve
paralarını bankaya yatırmak isteği duyacaklar, o hırsla şans oyununa
sürükleneceklerdi. Nitekim ellili yaşlarda biri tezgaha gitti, dört beş kart
aldı, biraz uzaklaştı, gelip geçene arkasını döndü, heyecanla kartları kazıdı
ve sıkıntıyla başını salladı, tam dört defa gitti geldi. Her defasında da eli
boş döndü.
Bankta
oturdum, gelip geçenleri seyretmeye başladım, çoğu insan hafif bir telaş içinde
seri adımlarla yürüyor, bir yerlere yetişmek zorunda olduğunu hal diliyle
anlatıyordu. Bazıları ise, özellikle gençler, ellerini ceplerine sokmuşlar,
keyifli keyifli geziniyorlardı. Yanlarında beş yaşlarında bir kız çocuğu olan
karı koca gözüme ilişti. Bir konu hakkında telaşlı telaşlı konuşuyorlardı. Anne
çocuğun elinden sımsıkı tutmuş, onu sürüklercesine çekeliye çekeliye
yürütüyordu. Küçük kız ise annesine bir şeyler söylemeye çalışıyor, ancak
sesini duyuramıyordu.
Bir zaman sonra burnuma hoş bir kahve
kokusu geldi. Oturduğum yerin karşısında bir kahve dükkânı vardı. Koku da kahve
tanelerini öğüten makineden geliyordu. Dükkânın önünde ürünün kalitesinden
memnun onlarca müşteri sıraya girmiş, sabırla kahve almayı bekliyordu. Ben de
yerimden kalktım, kahvecinin önünde sıramı aldım, bir müddet bekledikten sonra
bir miktar kahve sipariş ettim. Satıcı seri hareketlerle külaha kahveyi koyup
tarttı ve bana uzattı. Yeni çekilmiş kahvenin sıcaklığı avucumu ısıtıyor, elimdekini kızımın pişirdiğini ve koltuğa
keyifle kurulup onu içtiğimi hayal etmek de ruhumu ferahlatıyordu.