Yıldız Gülüm Kardeşimle
Monolog Röportaj
Bugünkü monolog
röportajımızda Yıldız Gülüm kardeşimle monolog bir röportaj yazarak kardeşimde
iç seslenişi, gönüllere varmak için çabasını yazarken hissettiklerini
yazacağım. Yıldız kardeşim öncelikle hoş geldiniz. Bize yazarken içten
yürüyüşünü bu yoldaki çabanızı anlatır mısınız?
-Teşekkürler ederim
Mehmet Bey teşekkürler. Yazarken iç sesimle gönül dünyamda bir çığlıkla
uyandım, bu çığlığın insanların sesini duymuşçasına yazıyorum. İç dünyamda
gökyüzündeki yıldızlara varmak, insanların kederlerine varmak için yazılarımla
şiirlerimle kendime kanat takarak uçmak ve varmak istiyorum. Son basamağa
çıkmak üzereyken birden kendimi, ilk basamakta buluyorum tekrardan bıkmadan
usanmadan gönüllerin merdiveninde yukarıya çıkmak için gayret sarf ediyorum.
Büyüyünce yazdıktan sonra anladım ki bir rüyada değil gerçeğin acı tokatlıyla
uyanarak acı gerçeğin, çıkar dünyasının içindeyim. Bunca önüme konulan
çıkmazları tek tek ellerimle yıktım yoruldum, vazgeçmedim Rabbimin yardımıyla.
Masama düşen kirpiklerim de süzülen yaşlar sevincim oldu, sevinci bana layık
görmeyenlere inat hep sevdim hep yazdım, yazdıkça irkildim vazgeçmedim,
yazdıkça farkına vardım bu fark ettiklerimi yazdım.
-Yıldız kardeşim bu
sancılı dönemde bunu atlatacak gücü veren rabbimdir bunu biliyoruz çok şükür.
Bu baktıkça içi geçmiş değil de içi boşatılan dünya ve gönüllerin kapısını on
defa tıklasan da ses vermesi hakkında neler söylersiniz? Bunu sizin içsesinizle
olan muhabbetinize bağlayarak soruyorum.
-Bu konuda yaralıyım,
kendi derdimi unutarak hep kapıları gülümseyerek çaldım, yanlış anladılar gönül
kapılarımı kırdılar, ben yeniden inşa ettim Rabbim yardımıyla yılmadım
yıkılmadım. Hala edepsizliklerinin feryatları kulaklarımda yankılanırken, ben
gönül bahçeme çiçekleri ekerek başında öten bülbüllerin sesine kulak vererek,
bu yönde yazarak kendime geldim Rabbime şükür. Alışık değilim gönlümde yalnız
kalmaya yalnız kalmaları bilirim, şimdi bu yalnızlıkarın yerine gülleri ektim
dostlarımın gülüşüyle samimiyetiyle. Saçı kınalı kardeşlerimin acılarına
koştum, yarası olan kardeşimin yarası için koştum yazılarımla şiirlerimle,
yanlarında olduğunu hissettirdim, bu hissi bilirim, yolda kalmasınlar diye
gönül kervanımla yola çıktım.
-Yıldız kardeşim
anlıyoruz ki birbirimize olan muhabbetimiz ev içinde olsa da sanki “yemek hazır
mı” diye sorulan samimiyetten uzak olmaya itiyor, bu konuda neler söylemek
istersiniz.
-Çocukluğumuzda
yaşadığımız o farklı baktığımız gülümsemeyle yaşadığımız yıllardan uzakta
yaşıyoruz. O yılların sıcaklığı, hala içimde taze duruyor lakin o yılların
sıcaklığı o günler gibi gülümsetmiyor! Hayatımız komşumuza dostumuza” Bugün
nasılsın?” sorusunu sormaktan çok uzak. Ben iyi olayım gerisini boş ver
mantığıyla yaşadığımız için, işte samimiyetsiz yüzler, işte savaşlar, işte
korona, sokaklarda başlar önce sanki birbirimize yaklaşırsak, dünyanın sonu
gelecek saymakla bitmez Mehmet Bey. Bir selamla bir gülümsemeyle hal hatır
sormakla gönüllere dik yürümesini beceremedik, bunları görünce yazmak yazmak yazmak
istiyorum… Huzurumuzu, sessizce bir yerinde kopararak çığlıkla doldurmak
isteyenlerin edepsizliğini, yazıyorum haykırıyorum yüzlerine yazmak bunu
gerektiriyor biliyorum. Bana sırtını dönenlere ben sadece gülümsedim,
sırtlarını dönenler kendi gülümsemelerine bakmayanlar görmeyenler olduğunu
bilemedim, ben yine gülümsedim varsın onlar çığlıklar atsınlar, belki bu
çığlıkları kendilerini kendine getirir hep gülümsedim, gülümsemeye de devam
edeceğim. Onlar bana sımsıcak sarılmadıysa yazılarım dostlarım gönülden
edebiyatla gülümsemeyle kardeşçe sarıldılar, buda bana zaten yetti, tüm
sıkıntılarım yazmakla yoluma devam ettim. “Yine mi gülümseyen o kız geldi”
diyerek gülümsemeyenlerin yerine de yazarken gülümsedim, onlara gülümserken
benim gönlüm güldü, onlarsa bakan kördü! Hiç kimseye beni neden sevmiyorsun
demedim, fikrine saygı duydum, lakin onlar duygularıma hislerime saygı
duymadılar kendileri kaybetti ben hak huzurunda onun rızasıyla kazanan oldum,
sabırla hoş görüyle sevmekle, sevdikçe gönlümde çiçekler açtı kokusu bana
yetti, serptim yollara çiçekleri kokusuyla.
-Kardeşime ocakta
çayımız demlenmiş, birkaç yudum içelim şiirlerin muhabbetiyle sonra kaldığımız
yerden devam ederiz.
-Başım gözüm üstüne
buyurun muhabbetle içelim.
-Buyur çay içerken demlenelim.
Buyurun Şennur kardeşimizin şiiri ile.
Kirlenmiş Kâğıtlar
Bilir misin bekleme
salonlarını küçük istasyonların?
Akşam saatleri, uzak İstanbul'a, Ankara'ya,
Dünya'ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is
kokusuyla, hep geç kalırsın artık.
Uykusunu alamamış beden,
acımış yağ ve
tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip
gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz
bu aralıkta. Geç geldin.
Bir söylentiyle
büyütülür herkes: "Gündönümü
şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner
zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem...
Savrulur erik çiçekleri. "Boy atamayan ahlat
yineler: "Geri döner zemheri..."
Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar...
Kadınlar ki yoklukları fark
edilir olsa olsa. Kadınlar,
bir yazma, bir renk, bir devinim... Karıncalar kadar
olağan... Payları karıncalar kadar hayatta.
Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz
bir ıssızda, katar katar gece taşları.
Bekleme salonları. Ucuz
tütün, mektup torbası ve
bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin
kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:
"Budur payına düşen. Bekle..."
Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.
Bilir misin bekleme
salonlarını?
II
Gül desem gocunur musun,
her gördüğüm çiçeğe.
Her dikeni gül saysam... Böyle kıraçlar varmış,
dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi
Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın
ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her
tanışıklık.
Ah, dilini anlamadığım
kalabalık...
Suçludur erken açan ve
erken geçen çiçek
Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır
utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl.
Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek...
Gülün morardığında menekşe sayıldığı...
Gülün tanınmadığı gerçek...
Ah, sesime sağır
yalnızlık...
Güzle ballanacak
dikenleri tanı. Dil buran
meyvelerden sakın... Ağuludur terle, kanla
sulanmayan ürün. El değmemiş bahçe,
görülmemiş düş hayretmez.
Ey adım uydurduğum
koşu... Yorulmaz aşk...
Yetinmez aşkınlık.
Şennur Sezer
-Çaydan sonra görüşmek
üzere…
Mehmet Aluç
Monolog, tiyatro oyununda oyuncunun kendi kendine konuşmasına verilen isimdir. Monologda kişi kendiyle iletişim kurmakta ve konuşmaktadır. Bu nedenle de monolog aynı zamanda bir iletişim biçimidir