“ZAMANDA KAYBOLAN ADAM” ÜZERİNE
“Gece bir hendeğe
düşercesine,
Birden kucağına
düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin
bilmecesine,
Hem geçmiş zamânın,
hem geleceğin.”
Üstad Necip Fazıl Kısakürek böyle diyor “Çile” şiirinin
bir dörtlüğünde. Ve devamında:
“Niçin küçülüyor
eşyâ uzakta?
Gözsüz görüyorum
rûyâda, nasıl?
Zamânın raksı ne,
bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu
öğrensem asıl?”
Diyerek, sorularına cevap aramanın peşini bırakmıyor.
“Zamanda
Kaybolan Adam” Yazar Halit Yıldırım’ın kitabı. 2020 yılı basımlı “Yafes”
Yayınlarından çıkmış. 282 sayfa bir roman kitabı. Ancak bu öyle sıradan bir
roman kitabına hiç benzemiyor.
Bildiğimiz
“giriş-gelişme-sonuç” üçlüsü belli düzen içinde akıp giderken, bu romanda bir
bilmecenin verilen ipuçları ile bulunması gibi arayışın kelimelerle resmedilişi
var. Kitabı elinize alıp okumaya başladığınız anda “Hem geçmiş zamânın, hem geleceğin” esrarına kapılıyorsunuz.
Romanın kahramanı
Amasyalı. Ben yıllarca Çorum’da görev
yaptım, dolaysıyla Amasya’yı çok iyi bilirim. Şehzadeler şehri de denilir
Amasya’ya. Ferhat’ın Şirin için
dağlarını deldiği şehirdir aynı zamanda. Nasıl ki Ferhat menzile kavuşmak için
dağları delmişse, roman kahramanımız da geçmişe gitmek için insanüstü olayların
peşine takılmış “Gece bir hendeğe düşercesine”
düşmüştür. Tabi okuyucusunu da peşinden koşturmaktadır.
Belki de bu romana fantastik romanda
diyebiliriz. Bildiğimiz iki tür fantastik romanın birincisi; “Okuyucuya gerçek
olanın, bilinenin dışında coğrafyalar, ırklar, hayatlar vb. sunmayı amaçlayan
romanlardır” ikinci tür fantastik romanlar ise; “Romanın genelinde gerçek
dünyanın içinde gerçeküstü unsurlara yer vererek okuyucuyu şaşırtmayı, tedirgin
etmeyi, tereddütte bırakmayı, kararsız kılmayı, kafasını karıştırmayı amaçlayan
romanlardır” Bu açıdan “Zamanda Kaybolan
Adam” birinci tür fantastik romana girebilir diyebiliriz.
“Zamanda
Kaybolan Adam” romanının yazarı şairdir aynı zamanda. Bu özelliğini kimi
yerlerde şiirlerle göstermeden geçememiş. Hele ilk girişte konu başlığı olarak “Uyandırın Uyuyanları!” başlığı bile
sanki bir şiir başlığı gibi. Ben burada kitabı okunması tavsiyesinde bulunarak
noktalarken kitaptaki “Hüner” Başlıklı şiiri paylaşmadan geçemeyeceğim.
Semâ’da
değildir “gel” dedir hüner
Yunusça
kendini “bil” dedir hüner.
Söz vardır
kırılır onunla gönül
Yılanı
cezbeden dildedir hüner
Yol vardır
şaşırtır düzde yolcuyu
Maksuda
vardıran yoldadır hüner
Gözyaşı
harcanmaz her vara yoğa
Nârını
söndüren seldedir hüner
Deryalar ne
kadar azgın olsa da
Dalgaları
yaran saldadır hüner
Ne isim, ne
cisim… Hepsi de boştur
Zikrullahı
vuran soldadır hüner
Kula kulluk
eden uçsa kul değil
Halika kul
olan kuldadır hüner
Keramet
şakıyan bülbülde değil
Aşkıyla
yandıran güldedir hüner
Gelip
geçicidir alevin harı
İçli içli
yanan küldedir hüner
Perdeler
aralar gözler bilirim
Gözlere göz
olan hâldedir hüner
Kolaydır
hamura şekil vermesi
Demiri
yoğuran eldedir hüner