Kültürel ve Şiirsel Bir Gezinti-1
Şöyle Bir Düşünsem Uzun Ve Geniş Bir Açıyla İç Ve Dış Görüntünün Ayrıntısına Varana Kadar
 
                      

Şöyle bir düşünsem uzun ve geniş bir açıyla iç ve dış görüntünün ayrıntısına varana kadar. Toplumsal sınıfın en üst tepesindeyim! Seçkin ne demekse tabaka olarak görmek için! Fikirde olsa severimde yaşantı olarak severim de, şöyle bir göreyim, ne ifade edermiş suratı öğreneyim!
 
Yirmi beş yaşına girmiştim, tam reşit olduğum sıralarda bana bir servet bırakmış annem ve babam dünden ben habersizimim bundan ve şaşkınım! Başka bir alemdeyim (sanki başka alem varmış gibi)o andan itibaren oh şinanay artık iş için kimsenin ağız kokusunu çekmek yok, horlanmak yok para kazanma derdi yok dersen kariyer kavramlarım tavan yapıyor benim için tamamen yoldan çıkaracak hale getirecek kadar yüklü bir servetti, amanın, az yoldan çıkayım bakalım debelenecek miyim!.  Az durun hayal edeyim bir zamanlar çok endişelendirmiş olan kazanamamak baskısı beklenmedik biçimde ortadan kalkmıştı pır diyerek kanatlanarak uçup gitmişti. Yapacağım iş ya da mesleğimle ilgili bir seçim yapma noktasına gitmeme gerek yoktu, o nokta bana gelmişti, bırakır mıyım hiç!
 
Aile serveti tek vârisiyim oh oh, artık hiç çalışmadan yaşayacağım durum alışabilir miyim bilmem ki! Deneyeceğim en azından! Şimdi isteklerim isteklerimi geniş bir yelpazede önümde seçmekte zorlansam da, hatta lükse varan ölçülerde gerçekleştirecek biçimde garanti etse de, bu sırada yapmak üzere olduğum zor ama kolay bir seçim, birden yükselme hızı başımı döndürse de, bu hırsımla acep tekrar maneviyata dönük yaşama eğilimime dönebilir miyim endişelendim, bir yere not edeyim, aklıma gelince bakar kendime gelirim… Bu beleşten kazanma yeme dürtüsüne hiçbir zaman sahip olmamıştım zaten; devamlı çalışarak kazanıyordum gece gündüz, kazandığım da beni taşımıyordu, şimdi bu yaşamı ben az birkaç sene gibi karşıdan izleyip kendime neleri getirecek izlemeye karar verdim, dönemezsem bana hatırlatın lütfen…
 
Daha düne kadar öylesine yaşam dışı olağandışı bir tutkum isteğim olmadığından isteklerimin dar çerçevesinde her şeyi elde etmenin şaşkınlığı içinde şaşkındım… Şöyle zarif ve haz dolu bir Beyefendi olsam umursama burnu havada dik yaşasam lakin düne kadar hiç haz etmezdim!
 
Hiç gezintiye çıkmamıştım şöyle çıkayım da kiminle, paranın kokusu yayılınca çok çıkar gezintilere sanatsal anlamda bir bütünlenme tamamlama sınavı olur mu, şöyle bir gezintiyle Mimarimizle, sanatta damga vuran ecdadın eserlerini, edebiyatta ve müzikte attığımız derin imzaları okusam dinlesem canlı canlı… Geçmiş yaşamda şimdiki yaşantımıza ışık tutan iç içe geçmiş kültürel köprülerin nasıl atıldığını gözlerimle görmek ve gözlemlemek için çıksam… Binlerce yıllık tarihin günümüze kadar getirdiği sarayları o ahengin içinde yaşayanları ecdadı hissederek yaşasam, mimarisine hayran bırakan özgü bahçeleri gezsem, Selçuklu camilerini, rengârenk atmosferi içinde geride kalan mimarisiyle çarşıları gezsem hatta Fuzulinin ve diğer şairlerin dizelerinden hatta Fars edebiyatı ve kültürünü bir öğrensem; çok güzel olur şahane olur bu bak çok güzel olur… Bizler ki bazen omuz omuza halay çekip bazen de yüz yüze kavga ederek, kâh gülerek kâh ağlayarak yaşadığımız Anadolu’yu eski haliyle medeniyetimizle kültürüyle bir görsem… Hatta ve hatta “Diyarbakır’ı en ilginç kentlerimizden biridir. Karacadağ’dan Dicle’ye uzanan geniş kara bazalt platonun doğusunda, Fis kayası denen korkutucu kütlenin üstüne yerleşen; yamacına aldığı “Dicle” ile doğal bir savunma hattı oluşturan; nehrin coşkun suları ile hem yaşam kaynağını garantileyen hem de etkin bir suyolu ticareti merkezi olan; doğudan batıya, kuzeyden güneye kervanlara – yolculara sığınma ve korunma imkânı sunan; bereketli Hilal’in kuzey ucunda Anadolu ile Mezopotamya arasında kültürel, ticari köprü olan bir kadim kenti…” Orada doğmuş şairlerin izlerini bulsam takip etsem mesela:
Ahmed Arif 
"1927’de Diyarbakır’da doğan ve sekiz kardeşten en küçüğü olan Ahmet Arif bebekken annesini kaybetmiştir. Okuma yazmayı ilkokuldan önce öğrenen Ahmed Arif, babası memur olduğundan dolayı ortaokulu Urfa’da, liseyi yatılı olarak Afyon’da okumuştur. Şiir sanatı en fazla lise yıllarında kendini göstermiştir. İlk şiiri 1940’da ‘Seçme Şiirler Demeti Dergisi’nde yayımlanmıştır. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisi olan şair 1951-52 yıllarında iki kez tutuklanmış ve bu sebeple yükseköğrenimini tamamlayamamıştır. 1968 yılında çıkardığı “Hasretinden Prangalar Eskittim” kitabı çok ses getirmiş ve yine aynı isimle kendi seslendirdiği şiir kaseti 20 binden fazla satmıştır. Gerçek adı Ahmed Önal olan usta şair bir kalp krizi sonucu 2 Haziran 1991 yılında hayata veda etmiştir.
“Ben çocukluğumdan beri gece rüyamda şiir okurum, mısra söylerim.”
En sevdiği saatler gece saatleri olduğu için özellikle geceleri şiir yazan Ahmed Arif, gecenin de ötesine geçip rüyasında mısralar gelir ve gece kalkıp bunları kaleme alırmış.   
“Alnımızın aklığında puşt işi zulüm
Ve çanım yarı geceler
Çift kanat kapılarına karşı darağaçları”
Yattığı Sansaryan hapishanesinden sonra yollandığı Harbiye'deki bir hapishanede sonradan şiirlerinde yer alacak ilginç bir olay yaşayacaktır. İçeri girdikten sonra hücresinin duvarında "To be or not to be" ile birlikte aynı anlamı taşıyan on dokuz farklı dilde yazıyla karşılaşmıştır. Şair bu on dokuz satıra yirminci satırı yarı Türkçe yarı Kürtçe olarak eklemek ister ve on dokuz satırın altına bir toplama çizgisi çektikten sonra çizginin altına "Ya herro ya merro" yazar. On dokuz farklı dili, on dokuz farklı kalbi, işkence görmüş on dokuz bedeni kendi bedeninde toplar ve daha sonra "To be or not to be" değil. / "Cogito ergo sum" hiç değil..." mısralarını "Unutamadığım" şiiriyle tarihe not düşer.
"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmazı,
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
Ahmed Arif, "Ben büyük değilim. Halkımın sıradan ve gariban bir ozanıyım. Lütfen bunu belirt. Buna inanıyorum ve onur duyuyorum. Bazı adamlar “Son elli yılın en iyi kitabını ben yazdım." diyorlar. O, kendi iddiası muhteremin… Nazım Hikmet'in memleketinde böyle laflar edilir mi?" sözleriyle tevazu’yu hiç elden bırakmamıştır. 
Saygı, sevgi ve rahmetle anıyorum... "
 
Mehmet Aluç
Devam edecek
Not:Bazı bilgiler internetten alınmıştır alınan yerler tırnak içinde belirtilmiştir.
( Kültürel Ve Şiirsel Bir Gezinti-1 başlıklı yazı kul mehmet tarafından 8.11.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.