MAÇ KAÇ KAÇ!

http://www.cagdaskirsehir.com/images/space.gif

                 Orucun başlamasına sayılı günler kalmıştı. İnsanları boğaz telaşı sarmış iftar ve sahurda yiyeceği, içeceği ihtiyaçlarının giderilmesine çalışıyordu.

             Kasap Muhittin dükkanını diğer günlere göre biraz daha erken açıyor, parçaladığı inek, dana, koyun, kuzu etlerini buzdolabının vitrinine dizerken onları marul, maydanoz gibi yeşilliklerle süslüyor, güzel ve iştah açıcı görünüm sağlarken bir gözüyle de kapıdan gelecek müşterileri süzüyordu.
            Eski Ankara Caddesinde bulunan iş yerinde onun sabahleyin kemikli eti nacakla parçalarken çıkardığı gürültüye alışkın olan iş yeri komşularına şikayet konusu olmuyordu. İşin garip tarafı eti kemikten ayırırken hünerli elleriyle bıçağı adeta dans ettirmesi seyredene zevk veriyor, bakanlar vitrinden bir daha bakıyordu. 
            İşinde titiz ve temiz olması, gelenlere hoşgörülü davranması, yıllardır da bu işi yürütmesi, ona bayağı müşteri kazandırmıştı.

            İkindi vaktine kadar kafasını kaldırmadan çalıştı. Müşterileri bayağı kalabalıktı. Kimi acele ediyor, kimi de “dönüşte alayım” diye giderken acelesi olmayanlar da oturdukları sandalyelerde sırasını bekliyorlardı.

            İpçi Erdoğan müşterilerinin istek ve ricalarına hizmet ederken haliyle oluşan yoğunluktan dolayı ara sıra uğrayıp lafladığı kasap Muhittin'in yanına aksi gibi orasının da kalabalık oluşu yüzünden gidip gelemiyor, bu yüzden laf diye ağzı tütüyordu.

            Bir süre sonra kasap Muhittin'in dükkanından “vah, tüh, vay anasını, bu da kaçar mı, vursana lan” gibi sesler geliyordu.

            Erdoğan gidip durumu öğrenecek, eğer dövüş, dalaş varsa ayıracak ama  onun da dükkanın da müşteri olduğu için karşı komşu kasaba gidemiyor, meraktan da çatlıyordu.
            Dışarıdaki tezgahtan müşterisine ip çeşitleri gösterirken bir an kasap vitrininden Muhittin'le göz göze geldi. O kadar müşterisi olduğu halde Muhittin'in suratının beş karış olması dikkatinden kaçmadı. “Acaba can ciğer arkadaşıma bir hatam mı oldu” diye kendine pay çıkarıp hayıflanmaya başladı.

            Bir ara dükkanında müşterisi olmayan Erdoğan hemen kasap dükkanını gözetime aldı. Muhittin müşterisine et hazırlarken arada sırada da orada açık olan televizyona yan gözle bakıyor, “elimi bıçağa kestiririm” diye daha çok kulakla dinlemeyi tercih ediyordu.
            Erdoğan da sese kulak kesildi. Ses zayıf gelse de Fenerbahçe-Pendik diye duyduğu isimlerden
TV'de Türkiye kupası  maçı oynandığını anlamakta gecikmedi.

            Üç dört gündür radyosu arızalanmış fırsatını bulup tamir edememişti. Maçı da öyle pek’önemsemiyordu. Pendik-Fenerbahçe arasındaki mücadele elemasyon usulü tek oynanacak bir maçtı. Koskoca Fenerbahçe kim ikinci ligin alt sıralarında tutunmaya çalışan Pendikspor kim. Fener yedeklerini çıkarsa bile en az beş çekerdi.

            Kasap Muhittin'in dükkanındaki bağırtılar, çağırtılar dozajını iyice artırdı. Yoldan geçenler sanki bir şeyler varmış gibi kapısına doluşmuş’pür dikkat’ içeriye bakıyorlar, dizine vuran, saçını yolan gırla gidiyor, bazı kişiler de hangır hangır gülüyorlaedı.

            Dükkanında müşterisi bulunan Erdoğan maçtaki neticenin ne olduğunu öğrenmeye çalışıyor fakat müşterisini bırakıp gidemiyordu. Biraz sonra müşterisi kapıdan daha çıkmadan koşup soluğu kasapta aldı.

            İçeride bir iki müşteri sıra bekliyor, Maliyeci Mahmut da elinde çanta yanındaki meraklı birkaç kişiyle TV'deki maçı seyrediyordu.

             Mahmut vergi dairesine sabah uğrar borcunu ödemeyen esnafların listesini elindeki çantaya doldurur akşama kadar dükkan dükkan dolaşır onların ihbarnamelerini verir mesaisini doldururdu.

            Erdoğan selam vermeyi, hayırlı işler demeyi aklının ucuna dahi getirmeden oturmakta olan tanıdığı ve arkadaşı Mahmut'a, “maç kaç kaç” diye sordu.

            Mahmut'un birden beti benzi attı, o an zaten mosmor olan yüzü simsiyah kesildi. Adeta İpçi’ye tokat atarcasına, “Kör müsün, daha orada yazıyor baksana” derken sinirden titriyordu.
            İpçi televizyonun küçük olan ekranının sağ üst köşesindeki küçük yazıları okumaya çalışırken, “Ben Mahmut'a ne yaptım da bana böyle davranıyor” diye de kendi kendini yiyordu.
            Zar zor Fenerbahçe 2 Pendik:1 yazısını okurken bir yandan da adeta  kerç yaparcasına, “Niye beş değil de iki attınız,  Pendik öyle iyi bir takım mı ki!” dedi.
            Aslında Erdoğan
PS'yi FB diye okumuş bilmeden büyük bir pot kırmıştı. Meğer Fenerbahçe 2-1 mağlup durumdaymış. İpçi'nin kafası o an dank etti, Fb taraftarı olan Muhittin'in suratının asık oluşunun nedeni şimdi anlaşılıyordu
. Dışarıdaki ahların vahların yanında duyulan gülüşmeler de Galatasaraylılara aitmiş. 

            Fenerbahçe ve Galatasaray arasında yıllardır süren bir ezeli rekabet vardır. Gerek FB - BJK gerekse GS - BJK maçlarındaki heyecan bu iki takım arasındaki heyecanı vermiyor, veremez de. Yıllar geçse de bu böyle devam edecektir.

            Kasap Muhittin iyi bir Fenerbahçe taraftarıyken oğlu onun aksine Galatasaraylı. Erdoğan ne kadar Galatasaraylı olsa da iki oğlu Fenerbahçe'lidir.
            Fenerbahçe, Galatasaray'ı yendiğinde İpçi’nin iki oğlu “babamın üzüldüğünü görmeyelim, belki öfkeyle bize kızar” diye eve gelmez halasının evinde yatarlardı.

            Erdoğan'ın fanatik bir cim bomlu olduğunu bilen Mahmut meseleyi yanlış anlamış, “Uzun çarşıdan iki zil bir de kına getireyim de sana hediyem olsun” dedikten sonra üzüntü ve kızgınlıkla ayağa kalkmıştı.

            Dünya derbi maçları sıralamasında en üst yerlerde bulunan bu iki takımın taraftarlarının fanatikliği iki arkadaşa bakın neler yaşatıyordu.
             Bu öyle bir iddia ki milli takımdaki oyuncuların çoğunun Galatasaraylı olduğu maçın birisinde rakip takımı tutan Fenerbahçeliler görüldüğü gibi, bunun tersi de Galatasaraylılar da olmuştur.

             Şampiyonlar Ligi şampiyonu Real Madrid'le UEFA Kupası Şampiyonu Galatasaray arasında oynanan Şampiyonlar Şampiyonu maçında Jardel'in attığı golle Fenerlisi, Galatasaraylısı, BJK'lisi, Trabzonlusu ve tüm TÜRKİYE ayağa fırladığında GS'ın aldığı kupayı kıskanıp ayağa kalkmayan üç beş Fenerliyi gördüğümüz olmuştur

           Mahmut tarafından ters anlaşıldığını anlaya’ İpçi Erdoğan, “Vallahi Mahmut ben gerçek olarak Fener’in yenilmesini, perişan olmasını nasıl istiyorsam, bir Fenerli de Galatasaray için aynısını düşünür. Bunu sende bilirsin bende. Ama daha adı, sanı duyulmadık bir takıma yenilirseniz bu karayı ömür boyu silemezsiniz” dedi.
            Ayağa kalkan Mahmu Muhittin'in de ısrarlarıyla tekrar oturup zaten bitime iki üç dakikası kalmış maçı izlemeye başladı. Erdoğan'ın, “Üzülme Mahmut, Fener bu, sağı solu belli olmaz, bakarsın beraberliği sağlar, iki de öyle atar, bunun daha uzatması var” ’iye serinlik vermesi maçtan ümidini kesen Mahmut'u teselli etmiyordu.   İpçi Erdoğan’ın fanatik cim bomlu gönlü Fener’in yenilmesini beklerken bir yandan da dükkanını gözetlemeyi ihmal etmiyordu.

             Hakem bitiş düdüğünü çalarken maçtan eli boş çıkan Mahmut ayağa kalkmış, oradan ayrılmak üzereydi. Gözleri İpçi’nin sevinçten ışıldayan gözlerine dikmiş ters ters ona bakıyordu.  Anlaşılıyordu ki İpçi’nin verdiği teselliler, neticeyi TV den yanlış görmesinden dilediği özürler Mahmut'a fayda etmemişti.

            Ne yapsa ona yaranamayacağını anlayan İpçi hakemin bitiş düdüğüyle “MAHMUT MAÇ KAÇ KAÇ” diye gıcıklığına bir daha sordu. Bu bardağı taşıran son damlaydı.
           “Bir daha benimle konuşma arkadaş” diyen Mahmut'un, Muhittin'e bile hayırlı işler demeden dükkanı terk etmesi görülmeye değerdi. Öfkesi geçen Mahmut ertesi günü İpçi’ye çaya geldiğinde “darısı başınıza” demez mi.

 

ERDOĞAN ÇALIŞKAN GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR 07 01 2012 KIRŞEHİR

NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.

( Maç Kaç Kaç başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 27.10.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.