Kim ne derse desin öğretmenlik zor zenaattır. Hele bir de özel bir okulda öğretmenseniz daha da bir zorlaşır.

Bunun nasıl bir zorluk olduğunu anlayabilmeniz için bir açıklama yapmak zorundayım: 

Özel okullar ikiye ayrılır.

1- Velinin, öğrenciyi '' Benim çocuğum en iyi ve kaliteli eğitimi alsın.'' Düşüncesiyle kesenin ağzını iyice açarak yazdırdığı ciddi özel okullar.

2- Velinin öğrenciyi '' Benim sıpaya bir diploma verin de eşşoğlu eşeği iyi kötü bir işe sokalım.'' Diye yazdırdığı, düşük ücretli özel okullar.

Her iki türde de veli öğrenciyi bir özel okulda okutmak için para döktüğü için bu okulların öğrencilerinin büyük kısmı '' Okuyorsam paramla okuyorum.'' Havasındadırlar. O yüzden de öğretmenlerine '' Biz olmasak aç kalırsınız'' nazarlarıyla bakmaktadırlar. 

Aynı şekilde veli de özellikle bu ikinci tip özel okullarda '' Ulan o kadar parayı çocuğumu sınıfta bırakın diye mi döktük bu okula? '' Modunda olduğu için aynen yukarıdaki karikatürde gördüğünüz durumların yaşanmaması için öğretmenin herhangi bir öğrenciyi sınınıfta bırakmayı hayal edebilmesi için bile mangal gibi bir yüreğe ve altı okka testise sahip olması gerekir.

Bu sebeple zaten zor olan özel okul öğretmenliği, sınıfta kalma gibi bir dertin olmaması sebebiyle tamamen şirazeden çıkan öğrenciler sebebiyle iyice zorlaşır.

Ama? 

Ama özel okul öğretmenliğinin zor olan tarafı sadece bunlar değildir. 

İkinci grupta yer verdiğim özel okullar bazen bakarsınız işlek bir cadde üzerinde bildiğin bir apartmandır. Yani bahçe mahçe hak getire...

İşte böyle bir özel okulda çalışıyordum. 

******

Zilin çalması, sınıfa giriş, cep telefonlarının kapatılması için yalvar yakar rica, yoklama fasıllarını geçiyorum. Direkt derse girdim.

Dalmış gitmişim derse, Dandanakan’dan girmiş, Malazgirt’e doğru yol alıyorum.

Aşağıdan bir ses: ‘’Ay - Gaz...Nı nı nınnnn’

 Tüm dikkatler o erotik ses ve tüp arabasında.’Lan oğlum,kızım,hiç mi hayatınızda piknik tüpü görmediniz? Yok...İlle tüp kamyonu tamamen görünmez oluncaya kadar izleyecekler. 

Neyse efendim tüp kamyonu geçiyor. Ben aşkla şevkle küffar kellesi kesmeye başlıyorum. Pat yeni bir ses ’ Eskiler alıyooommm. Demir, bakır, çinko,kurşun alamiyon ( Yani alüminyum- İnşallah doğru yazmışımdır .) alıyommm eskiciiiii.''

Pencereyi açıp bağırıyorum.’ Kardeşim bak ben de eskiciyim. Millete hep eskileri anlatıyorum.Yani burada sana ihtiyaç yok. Haydi ikile bakalım.’ Adam homur homur sesler çıkararak gidiyor. Sanırım bana küfür filan da etti ib…( iblis )

İki dakika sonra:

‘’ Everey body repeat please ( Her kes tekrar etsin lütfen ) : ‘’ A book, This is a book, What is this, İt is a book.’’ ya da buna benzer bir şey.İngilizce öğretmenimiz yabancı dil öğretiyor çocuklara. Sesli sesli tekrar ettiriyor. Yani: ‘’Bir kitap. Bu bir kitaptır. Bu nedir? O bir kitaptır’’ Diye diye - zaten aptala dönmüş olan garibim öğrencilerin kafalarına kafalarına çakıyor elindeki nesnenin bir kitap olduğunu. 

O değil de, sınıf 12. Sınıf. Şimdiye kadar bu öğrencilerin çoktan Şekspir'in eserlerini orijanilinden okumaları ve Türkçeye çevirmeleri gerekiyor normalde ama ne gezeer. Bizim okulda 12. Sınıf öğrencileri bile henüz olayın '' A book'' kısmındalar. O kadarını öğrenebilseler öp de başına koy.

Bu arada ben de etkileniyorum tabii ki bu İngilizce dersinden ve tam '' Alparslan namaz kıldı, sonra bineceği beyaz atın kuyruğunu bağladı'' dediğim anda '' A horse, This is a horse. What This? İt is a Horse ( Bir at, bu bir attır? Bu nedir? O bir attır'' Demeye.

İki dakika daha sonra:

-Lan oğlum pas versene öküz…
-Kanka bana bak ayıp oluyor öyle öküz - möküz.
-Hastir lan hıyar.
-Hıyar sana benzer lavuk.

Beden Eğitimi dersi var. Çocuklar okulun önündeki ana caddede top oynuyorlar. Böylece hem bedenlerini eğitiyorlar kemik sesleri arasında hem de birbirlerine karşı zarafet ve incelik örnekleri sergiliyorlar.( Bir nevi adab-ı muaşeret dersi aynı zamanda Beden Eğitimi dersleri.)

Benim sınıftakilerin tüm dikkatleri dışarıda yine.Hayatlarında hiç top görmemişler sanki ( Top kelimesini burada asıl manasında kullandım. ) Neyse efendim Ben en nazik organımı yırtmaktayım tabii ki ‘’ Bana bakın, dikkatinizi bana verin ‘’ Diye.

İki dakika daha daha sonra.

‘’ Oy Asiye Asiye / Tütün koydum keseye/ Baban seni vereyi de bir evlek pırasiye oooyyy oyyy ‘’ 

Bir başka sınıfta müzik dersi var ve ben Malazgirt savaşını anlatmaya çalışıyorum. 

Hatlar karışıyor, devreler yanıyor. Yani şimdi bu kadar güzel bir türkü varken? Hay Allah’ım ya. Başlıyorum ben de ‘’ Oy Diyojen Diyojen / Nerede senun ojen? / Alparslan’a yenildun da ondan mi kaçti neşen? Oyyy ooyyyy’’

Bir adet iki dakika kadar daha sonra:

‘’Daaatt…Daaatttt…Daaaatttt…’’

Bu da düğün konvoyu... Mübarekler sanki çok iyi bir halt yemişler gibi ortalığı inletiyorlar. Yahu hemşerim evleniyorsanız evleniyorsunuz bana ne? Ne diye bu kadar gürültü yapıyorsunuz ki?

Çocuklar dediğim benim koca kazıklar ise o ana kadar tek soru sormazken o konvoy geçerken soru yağmuruna tutuyorlar.
-Hocam, sizce akşamleyin olacak savaşta mı daha çok zayiat olur yoksa Malazgirt’te’mi oldu?
-Hocam akşamleyin olacak savaş savunma savaşı mı olur sizce yoksa taarruz mu?
Ve benzeri bir sürü soru. Bir de meraklılar ki sormayın. Hatta şeyi bile soruyorlar. Yani Leyleklerin göç mevsiminin iş bu vukuattan dokuz ay sonra mı başlayacağını.
-Yahu ben nereden bileyim. Onlar Biyolojinin konuları Biyoloji öğretmenine sorun. Şimdi siz leyleği, kırlangıcı bırakın da bana bakın. Tüm dikkatinizi bana toplayın. Eveeeett..Nerede kalmıştık?
-Şey hocam. Diyojen tırnaklarına oje sürüyordu en son olarak.
-Ne ojesi yav.Sapıtmayın…
-Valla hocam siz dediniz.Değil mi arkadaşlar?
-Neyse siz o kısmı kayıtlardan silin. Devam ediyoruz…Tüm dikkatinizi bana verdiniz değil mi? Eveeettt...Malazgirt ovasında düşman ordusu 150 Bin, Türk askeri iseeee …
‘’En büyük asker bizim asker. En büyük asker bizim asker. Datttt dadada daattt dadaaa dat dat dattt’’
Asker uğurlaması var efendim. Eh biz de iştirak etmezsek olur mu? Dahil oluyoruz bu coşkuya.
Artık konumuza dönelim mi çocuklar?
-Hocam zil çaldı.
-Emin misiniz? Daha yeni başlamıştık derse. Ne çabuk? Hem ben niçin duymadım?
-Hocam ekmek-musaf çarpsın ki zil çaldı.
Kulaklarım ağır işitiyor,dolayısıyla zaman zaman kandırıyorlar beni ’ Zil çaldı. ’ Diye ama bu sefer gerçekten de zil çalmış anlaşılan çünkü koridordan da sesler geliyor.

-Çocuklar tamam çıkacağım.Sizleri de teneffüse çıkaracağım ama son bir şey söylemek istiyorum.
-Ama hocam olmaz ki.Teneffüsümüzü yemeye hakkınız yok.
-Yahu durun hele…Ne diyecektim. Bakın unutturdunuz. Hah. Aklıma geldi: 

‘’Ağasarın balini da gel salıni saliniiii.İnsan cebunde taşır senin gibi gelini. Oy Asiye Asiye.Tütün koydum keseyeee. Baban seni vereyi de bir evlek pirasiyeee oooyyy ooooyyy’’


Bir daha '' Öğretmenlikte ne var, en kolay iş'' Diyenin ağzının ortasına kürekle vururum vallahi. 

&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Oy Asiye Asiye başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.